ISSN 1308-8483
Ah Zuhal Abla / Ersince
Ersince    
  Yayın Tarihi: 12.6.2020    


Ah Zuhal Abla

Menderes nehrine çok yakın, dağın yamacından ovaya doğru yayılmış eski bir şehirde yaşamıştım bir dönem. Her biri tarihi değeri olan otuz sekiz camisi bulunmaktaydı. Hanlar, hamamlar, kapalı çarşılar, türbeler, tekkeler, yatırlar vardı. Hayvan pazarı, domuzlu bahçe, Yahudi mezarlığı ve müzesiyle şehrin pek çok yerinin özel bir önemi vardı. Geçmişinde Rumlar, Yahudiler ve İtalyanlar yaşamış. Ancak hatırladığım kadarıyla ne bir kilise ne de bir havra vardı. Muhtemelen camiye dönüştürülmüştür. Bizim yaşadığımız dönemde bu halklardan hiç kimse yoktu.

Şehrin girişinde bir orta park vardı. Parkın etrafında dört ana, dört de ara cadde vardı ve bu caddeler şehrin en ucuna kadar giderdi. Ana caddeler mükemmel döşenmiş Arnavut kaldırımlıydı, yazın sıcakta kışın yağmurda simsiyah pırıl pırıl parlardı. İşte bu ara caddelerden birinin sonundaydı bizim mekan. Burası genelev yoluydu ve bizden sonra Çingene mahallesi vardı.

Caddenin birinci bölümünde hali vakti bizden daha iyi olanlar yaşardı. Caddenin sonunda şehre kırsaldan göç eden dar gelirli aileler otururlardı. O yıllarda kimsenin özel arabası olmayıp, caddeden sadece geneleve giden rengarenk şevroleler gelip geçerdi. Evler iki-üç katlı bahçe içindeydi.

Bu ailelerin her biri bir roman konusuydu benim gözümde. Ancak ben burada bunlardan bir aileyi anlatacağım. Postacı Yaman iki metreye yakın boyda, beyaz tenli kaytan bıyıklı, şövalye yüzüklü, siyah pantolon gömlek giyen, siyah gözlüklü, bizim caddeye çok fazla, tam anlamıyla artist gibi adamdı. Yaman pat pat pat diyen motoruyla caddede iyi hava yapardı. Büyük kızı arkadaşımız olduğundan evlerine girip çıkardık. Yaman Kore gazisiydi ve bu kız da tıpkı Korelilere benzerdi. İki de bir de babam beni Kore’den getirmiş derdi de bir anlam veremezdik. Annesiyle hiç anlaşamaz bunalımdan da pek çıkmazdı. Anlattığı ne kadar doğruydu hiçbir zaman öğrenemedik. Kendinden sonraki üç kız kardeşine hiç benzemezdi.

Annesi köylerden birinden, yoksul bir aileden gelmiş ama şehre iyi uyum sağlamış bir memur karısıydı. Evlerindeki eşyalar oldukça moderndi de bizimkine hiç benzemezdi. Duvarda güneş gibi metalden ışık saçan bir saat vardı. Saatin altında duvara çakılmış, kocaman yuvarlak küpeli, iri dudaklı, kırmızı üzerine beyaz puanlı bandanalı iki zenci kadın biblosu birbirine bakar dururdu.

Zuhal hanım ev içinde her ne kadar makyajsız ayakkabısız dolaşmasa da, evde yer yerinden oynardı. O yıllar her evde paşakılıcı ve kauçuk olmazsa olmazdı da tozdan kauçuk yaprakları gri-beyaz görünürdü. Kadın aşırı konuşur, can kulağıyla dinlerdik de hiçbir şey hatırlamazdık söylediklerinden. Yaman'la karısını sokakta bir kere bile birlikte görmezdik. Zuhal hanım bize geldiğinde kadın erkek aldırmaz evde olup biten her ne varsa “af buyurun” diye diye anlatır, o gittikten sonra geriye sadece “af buyurun” kısmı kalırdı. İşte bu aileye ilişlin nice detaylar vardı ama onu da sizin hayal gücünüze bırakayım...

Ne güzel komşularımız vardı caddede... Onlar da bizde ne bulurlardı kim bilir...

Anlattıklarımda yalan yanlış hatta gerçek bile var emin olun...

Oniki Haziran 2020 Ersin


Ersince



61404










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)