DOLAR VEYA DOLMAZ
Dolar veya dolmaz keyfi bilir. Hazine destekli kur kurutmalı makinemiz var bizim. Çalıştırdık mı? Çalıştırdık. Cari açık aşağı çekilince her şey kabak gibi göründü mü? Göründü. Ak göz kara göz belli oldu mu? Oldu. Salınımlar durdu, oynaya oynaya dengesini buldu. Keşke bizi dinleseydi ama dinlemedi. Kur yapmakla kalmadı, ayıptır söylemesi başka bir eyleme geçti. Çoluk çocuğa karışma ihtimali vardı, kestik önünü. Ne güzel söylemiş atalarımız... “Geçme paralı köprüden / Ürkütürsün vakvakları / Ebenin tarlasına çam diktim / Git topla Dolarları.”
Gün geldi susamsız simit yedik. Gün geldi ekmeğin yarısını yedik, kalan yarısını lokmalar halinde dağıttık. Gün geldi, üç çocuk yerine bir çocuk yaptık. Çok şükür krizi atlattık. Çin’in ekonomik modeline asla itibar etmedik. Etseydik, o bir çocuk da bodur olacaktı. Her şeyi dolara bağlamayalım lütfen. İhtiyaç varsa eğer, Tahtakale’de bağlama çalalım. Elbette her şeye zam gelecek. Zamsız ve gamsız hayat olur mu?
Bu Arşimet’in kanunu. Ne şanslıyız ki, açlıkla sınanıyoruz. Düşünsenize, İsveç’te yaşayan insanların böyle bir olanağı yok. Elden gelen Dolar olmaz, o da vaktinde bulunmaz.
İçimizde bir bayram havası. Kıpır kıpır kıpırdıyor her yanımız. Davul zurna ekipleri, çalıyor kasap havası. Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardı, 80’e çıktı. Evde elektrik kesik, doğalgaz kesik, su kesik, o kesik bu kesik. Ödenemeyen faturaları hapis cezasına çevirenler kara kara düşünmekte. Akaryakıt, doğalgaz, elektrik ve gıda maddelerinde fiyatlar düşmedi. Kiralar aldı başını gitti. Yağ fiyatları yüzünden evde patlıcan kızartamıyoruz. Çünkü patlıcan, çok yağ çekiyor. Patlıcanlar tarlada kaldı. Yağlı güreşler de bitti. Biter tabii... İnsanın yağlanmadık yeri kalmıyor. Allahın verdiği nimete yazık, günah. Peki biz, neden halay çekiyoruz kanka? Halay başına söyleyelim, geri dönmemek üzere bizi götürsün Mars’a...
|