KAFAM KARIŞIK LEYLA
Hava sıcak, beynim biraz yumuşak. Üstelik kafam da karışık Leyla. Havadaki rutubet artınca internet yavaşladı. Bağlanmamak lazım internete öyle körü körüne. Anla beni, delirmek geliyor içimden. Bir günlüğüne izin ver, serseri mayın gibi dolanayım etrafında. Söyle, hangi gün sana uygun? Ben iflah olmam yine severim. Sözüm söz, şiir mayasında sözler söylerim. Odunun biriyim ama Mecnun gibi sadece sana yanarım. Küresel ısınma, ozon tabakasında yırtılma, falan filan. Söylemesi ayıptır leş gibi sen kokuyorum. İnadım inat, deodorant kullanmıyorum. Çünkü, hayatımı boş baklavaya benzetiyorum. Her şey onunla başladı. Sonra boş tost, boş pide, boş pizza ve boş mantı girdi hayatımıza. Ancak, birinciliği boş tosta verdiler. Bir dudak payı hatıra bıraktım bardağımda, her yudumda beni hatırla. Oysa, çok güzel hayallerimiz vardı. Hepsi kabak gibi ortadaydı. Önüne gelenin ellemesi hoş olmadı. Olmaz böyle Leyla! Bir kez olsun, gönüllülük esasına dayalı olarak demokratik bir ortamda sevişemedik seninle. Bir nevi, sevişmeye eksik teşebbüstü bizimki.
Seviyeli ilişki kaç metredir, ne bileyim ben. Kafam karışık, geri ödemesi yüksek aşklara girdim sinirimden. Kafam karışık ama özgürlüğüme düşkün bir insanım. Gidiyorum buralardan, bensiz kalsın bu şehir. Herkes anlasın Hanya’yı Konya’yı. Duydun mu, Tanzanya'da burun karıştırma özgürlüğü varmış. Yolum uzun ömrüm kısa, ver elini Tanzanya. Mazot pahalı, insan insana kavuşmaz; dağ dağa viyadükle kavuşur. İnan, gittikçe seni daha çok seviyorum. Anladım ki, dünyayı yakarsa manyaklar yakacak. Nerede o eski insanlar? Boş vakitlerinde, yaşadıkları mağaraların duvarlarına çöp adam resimleri çizerlermiş. Ne demek istediklerini gel de anla. Bir gün, güzel atlara binip arkalarına bakmadan gitmişler. Geri dönmediklerine göre, ya atlar sucuk oldu ya da oralarda iş bulup çoluk çocuğa karıştılar.
Karnım ne zaman guruldasa, senfonik nağmeler gelir kulağıma. Boş mide sahibine durum bildirir. Boş beyinden ise hayır gelmez. Önümde duran trafik levhasındaki “Yavaş” yazısını “Lavaş” olarak okumuşum. Düşün artık ne haldeyim. Zaten, şunun şurasında ne kadar ömrümüz kaldı? Belki de yarın, bir maganda kurşununa kurban gideceğim. Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın. Arabalı pilavcıdan tavuklu pilav yedim. Yediğim, gezen tavuk muydu yoksa yatan tavuk muydu sormadım. Ben buna değil de, pilav yiyenlerden birinin telefon konuşmasına takıldım. “Leylacım şu anda iş görüşmesindeyim, sonra görüşelim” diyordu. Ahenkli ses tonuyla söylenen bu cümlede adının geçmesinden şüphelenmedim. “Dünya, bu güzel insanların yüzü suyu hürmetine dönüyor” dedim içimden. Ne yapsın adam, sokağa dökülüp hakkını mı arasın?
Duyduğuma göre sen, hayal kurmayı bırakmışsın. Yani, öküzü öldürdün ortaklığı bozdun. Tavuklu pilav seven bir sevgili bulunca beni unuttun. Karışık kafamla benim anladığım işte bu. Unutma, kasten sevmek suç değildir. Aşka fesat karıştırmak ve zimmetine sevgili geçirmek suçtur. Kafam karışık Leyla, seni değil halet-i ruhiyeni affediyorum.
|