Hasretin Rengi Karanlık
Geçmişini hep bağrında, şiirlerinde taşıdı,
düşler yaptı yaralarından.
kana, acılara bulandı dünya,
onulmaz yaralar açtı insanlığın bağrında,
unutulmasın diye sözcüklerden koca bir anıt yaptı.
“çocukların öldüğü yerlerde
en sessiz şeyler vatansız kalır”
Ülkesine doyamadan geçip gitti.
Hayata özlem duya duya şiire sarıldı.
Sığınağı ile hasretlisi arasında
köprü oldu şiir.
Yıldızlara sığına sığına ayakta kaldı.
Acılar yürekten çekip gitmez.
İzlenmenin yarattığı korku,
kaçışın yarattığı baskı, tedirginlik...
ruhunda, yaşamında silinmeyecek izler bıraktı.
Baskın korkusuyla yaşadı.
Şiddet boğazını fena sıktı:
(Sesini kaybetti) gırtlak felci.
Çaresizlik, korku, yalnızlık, umutsuzluk...
“Çiçeksiz
kalmış bahçıvanız biz,
Işıyan bir yıldızda durmuş
Ağlıyoruz.”
Ömrünü “umutsuz aşk”ına sığınarak tamamladı.
Onun ölüm haberiyle bir kez daha yıkıldı.
İlk aşkına kavuşamadan,
Onun hayaliyle ömrü boyunca yaşayan,
başka bir hayatı bilmeyen…
Bir kez daha,
bin kez daha acılara boğuldu:
Sürgün yola, sığınağa, küle,
sürgün, acılara, yalnızlıklara,
sürgün şiire, sözcüklere, imgelere,
sürgün, yurdunu özlemeye.
Başka bir toplumda yabancı;
harflerine, sözcüklerine, ulaşılmaz yıldızlara
sığındı umutsuzca.
Beklediği bir gelecek yoktu ölümden başka.
Annesinin ölümü de onu iyice yalnızlığa itti.
Sığınağı şiirdir, başka bir şey değil.
Ağlayan zamanın içinde
Bir yeryüzü kovulmuşu.
|