ISSN 1308-8483
DÜNYADA BİR YOLCU / Zeynep KASAP
Zeynep KASAP    
  Yayın Tarihi: 17.10.2024    


DÜNYADA BİR YOLCU

Genç bir kadın Maltepe ne kadar diye sesleniyor. Şoför duymuyor. Kadın başını çevirip, elinde tuttuğu parasını usulca çantasına yerleştiriyor. Saçlarını düzeltiyor telefonunu alıyor biraz ekrana bakınıyor sonra camdan dışarıyı seyrediyor. Bilmem kaç durak gidiyor bir daha sormuyor şoföre para. Kadın ayakta. Ve ayakta onun gibi on yolcu daha var. Minibüs ne zaman durup kapıyı açsa içeriye bir yolcu daha girip sığıştırıyor kendini. Minibüs ne zaman kapıyı kapatıp az ileride bir yolcu daha almaya çalışsa son binen yolcu şoföre söylenmeye başlıyor “Daha ne kadar yolcu alacaksın adım atacak yer yok.”

Hiç kimse dolu diye minibüse binmekten vazgeçmiyor ama bindikten sonra başkasının minibüse alınmasını da istemiyor. İnsanların başka zaman kınadığım bu durumu, bugün nedense gülümsetiyor. Minibüs bakalım daha kaç yolcu alabilecek diye muzipçe düşünürken, minibüs duruyor kapı açılıyor ve yaşlı bir kadın tıka basa dolu olan minibüse elindeki boş pazar arabasıyla zar zor yürüyerek biniyor. Pazar yeri, bindiği yerden sekiz durak sonra. İki de bir eleştirdiğim, merhamet saygı vicdan yok artık büyüğe yaşlıya hastaya, bu yeni nesil gençlerde iş yok dediğim gençlerden biri, genellemenin içinden sıyrılarak oturduğu yerde kıpırdanmaya başlıyor. Belli ki kalkıp kadına yer verecek. Hayır diyorum. Ona yer verme. Baksana zar zor yürüyor, bir de kalkıp pazara gidiyor. Adım başı market, çeşit çeşit, hepsi ayağının dibinde. Ne diye biniyor sabahın bu saatinde? Hem de tıka basa dolu minibüse. Az beklese boş gelir zaten birazdan. Bir de gözü koltuklarda geziyor. Yahu binerken görmedi mi ağzına kadar yolcu dolu. Yer vermek isteyen genç içimden geçenleri duymuyordu tabi. Kalkıyor yer veriyor. Yine iki doğru birbirini bulmuyor. İlla biri doğru biri yanlış olacak.

Yer verene üzülüp koltuğa güzelce yerleşen kadına kızıyorum. Bir de oturduktan sonra tepesinde elinde telefonuyla oynayan ayaktaki yolcuya dik dik bakışı yok mu. Ee sen de ayakta olacaktın belki onun yerinde. Ayaktaki yolcunun elindeki telefon sanki onu rahatsız ediyor. Tüm bu düşüncelerim ve gözlerim birden kadının başına yöneliyor.

Ama saçları ne güzel diyorum içimden. Bembeyaz.

Cemile Teyze geliyor o an birden aklıma. Karşı kapı komşumuzdu. Hemşire emeklisiydi. Kalbinde pil vardı. Biri telefonla yanına yaklaşsa kalbin ritmi değişirdi anlardı uzaklaşırdı. Bilenler zaten onun yanına telefonla yaklaşmazdı. Onunlayken telefonumu başka odada bırakırdım. Doksan yaşına az kalmıştı. Evlatlarından birini genç yaşta kaybetmişti. Torununu o büyütmüştü. Çok severdik çok sayardık birbirimizi. Annemle pazara gitmeyi çok severdi. Annem Cemile Teyzenin koluna girerdi. Annem telaşlı hareketli yavaşlığı sevmeyen bir kadın. Bir gün of demezdi. Adımlarını onun adımlarına ayarlar, tin tin minik adımlarla gider gelirlerdi pazara. Ama hep mutlu gider mutlu dönerdi. Bir gün, sıradan bir gün Cemile teyze bizdeydi. Balkonda kahve içip sohbet ediyorduk. Konuşma esnasından bir ara, çok yoruluyorum dedi. Şu odadan şu odaya gitsem yoruluyorum. Yaşlandım artık. Yemeklerini kendi yapardı Cemile Teyze. Her işini kendi görürdü. Bembeyaz uzun çok güzel saçları vardı parıl parıl parlardı. Boyatsan öyle güzel olmazdı. Yaşlanınca saçlarım benim de öyle bembeyaz olsa derdim. Nasıl böyle bembeyaz derdim ona. Neden herkesinki gibi grili değil de kar beyaz. Kendinden öyle derdi gülümseyerek. Mutlu olurdu saçlarının gözlerinin güzelliğini söylediğimde. Bazen o saçları toplamaz omuzlarına dökülürdü. Masmavi gözleri kar beyaz saçlarıyla bir melek dururdu karşımda sanki. Temizliğe yardımcı falan da almazdı. Daha yapıyorum iyi kötü derdi. Bunlar beni ayakta tutuyor. Arada yardıma giderdim ona. Arada annem yemek götürürdü. Cemile teyze de bize yemek getirirdi arada. Sizsiz boğazımdan geçmedi bakalım beğenecek misiniz derdi. Kapı ayrı olsa bile öyle yakındık birbirimize. Annem çalıştığım için bana kıyamaz evde pek bir şey yaptırmazdı. Hafta sonundan hafta sonuna bir ev süpürürdüm sadece bir de ayda bir camları, iki üç ayda bir koltukları silerdim falan. Geri kalan her şey annemdeydi. Hiç durmazdı evin içinde. Gel dışarı çıkalım derdi birlikte vakit geçirelim zaten bütün hafta iştesin hafta sonu da işle geçmesin. Senin hiç tatilin yok ama anne sen de çalışıyorsun derdim. Gülerdi. Yine de kıyamazdı bana. Âmâ Cemile teyze iş yapacağı vakit hemen Zeyno git de yardım et biraz Cemile Teyzeye derdi. Tüm evi temizlerdim zevkle Cemile Teyze sen bir süpürsen yeter dediği halde.

Yine o gün bizim evde balkonda yoruluyorum artık dediği vakit Annem hem yoruluyorum diyorsun hem de yarın pazara gidelim diyorsun Cemile Teyze dedi. Gözleri daldı sustu kısa bir an sonra bize bakarak dedi ki, pazara pazar diye gitmek istemiyorum ki canım komşum. İki insan yüzü göreyim kalabalığa karışayım yaşadığımı anlayayım diye gidiyorum dedi. Sonra yine ve yine hep söylediği gibi iyi ki varsın Sabriye dedi. İyi ki prensesimiz var. İyi ki siz varsınız.

Geçenlerde sosyal medyada bir yazı okudum. Geçmişi geçmişte bırakın. Ölenleri gidenleri düşünüp durmayın. Önüne bak bugünü yarını yaşa. Yarınlara bak. Evet bugünü yaşayalım tabii. Yarın var mı bilmiyoruz. O halde bugünün kıymetini bilmeli. Bugünü yaşayalım önümüze bakalım ama daima değil. Arada zaman zaman bazı bazı dönüp ardımıza da bakalım. Tüm anılar yaşanılanlar olmasa nasıl daha iyi insan olmaya çalışabiliriz nasıl yarınlarımızı daha iyi hale getirebiliriz ki? Nasıl biz, biz olabilir şimdiki halimizi bulabiliriz?

Önüme bakıyorum ama geçmişe tamamen sırt dönmeden. Aslına bakarsanız geçmiş de geçmez. Bir an da yakalayıverir sizi aniden.

İyi ki vardın Cemile Teyze. İyi ki vardınız.


Zeynep KASAP



290










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)