ISSN 1308-8483
Sabah Düşünceleri / Erol ÇINAR
Erol ÇINAR    
  Yayın Tarihi: 16.3.2009    


Sabah Düşünceleri

Ayaklarımı dayadım duvarın kenarına. Karşımda Boğaziçi. Denizin sabah uyanışını seyrediyorum. Ne güzel, yeni bir gün başlıyor!. Saat sabahın daha sekiz buçuğu. Güneş bulutların kanadında. Bir balıkçı motoru geçiyor. Ardında dümdüz bir çizgi bırakarak. Tek bir dalga yok. Tek bir esinti. Martılar özgürlüklerine kanat çırpıyor. Bakıyorum güvercinler toplanmış, çimlerin üstünde. Bir şeyler bulmuşlar, yiyorlar acele acele. Sanki biri kapacak. Kent ise çoktan uyanmış. Köprünün üstünden sayısız arabalar geçiyor. Denizin kokusunu içime çekmek, kuşların cıvıltılarına eşlik etmek, doğaya yakın olmak, onun bir parçası olmak. İçim aydınlanıyor.

Yan masada sarışın bir kadın var. Ayaklarını birbiri üzerine atmış, elinde bir sigara. Garson gelip masanın üzerine çayı bırakıp, gitti. Uzaktan kadını biraz süzdü. Kadın, dikkatlice okuduğu gazeteyi katlayıp, masaya bıraktı. İnsan yalnızlıkta kendi dünyasına dalıp gider. Hele gözleri mavi sularda ise. Neredeyse elini uzatıp, mavi boncuk takacak Boğaziçi’ne. Övünç var bakışlarında. Şu an buradayım, çok şanslıyım, der gibi. Dalıp gidiyor. Neler geçiyor aklından şimdi kim bilir?. Belki hafif bir dalga ortasındaki bir kayıkta miskinlik etmeyi düşünüyordur. Belki de sevgilisiyle birlikte el ele dalıp gitmeyi sonsuzluğa.

İleride bir genç çift oturuyor. El ele, göz göze. Kişiler böyle zaman parçalarının değerini bilmeli, kendinle, sevdiğinle baş başa olabilmenin tadını çıkarmalı. Isınmanın, yaşamanın, güzelliği duymanın, sevginin, aşkın, sevdiğimiz insana karşı o güzel, o eşsiz duyguyu sunmanın fırsatı o anlarda saklı. Tamda bunları düşünüyordum ki, yanlarında falcı bir kadın geldi, pervazsızca konuşmaya katıldı. Duyuyorum konuşmalarını. “At bir beşlikte bakayım falına” diyor falcı. Cevabı beklemeden iskambil kağıtlarını karıştırılıp, masanın üstüne diziyor. Savrulan kağıtlar bir dizin oluşturuyor. Karo kızı, maça oğlanının tepesine çıkıyor. Yorumda hemen başlıyor. “Bu çocuk seni başına taç etmiş kızım, taç etmiş, şanslısınız, bahtınız açık. Evlilik var ufukta”. Bir sevinç dalgası kaplıyor genç çifti. Gözleri parıldıyor. Bu bile yanılmanın avuntusu. Kağıtlardan umut beklemek, bir şeyler ummak.

Çay servisi yapan garsonun, arkadaki masayı silen arkadaşına laf atmasıyla dalgınlığımdan sıyrılıyorum. “Duydun mu? Gazanfer Özcan öldü” diyor biri. Öteki “Yapma ya, Allah rahmet eylesin iyi sanatçıydı” diyor. Üzülüyorum. Haberim olmadığı için de hayıflanıyorum. Demek ki, yılların sanatçısı yaşama perde demişti. Kaçınılmaz, kurtulunmaz sonuca o da yakalanmıştı. Yaşamımdan kopan, sonsuzluğa nur olan çevremdeki insanları düşünüyorum. Babamı, Levent’i, Büyükbabam ve büyükannemi.

Hoparlörden gelen bir iki cızırtıdan sonra Türkçe pop müziğinin meşhur parçalarından biri çay bahçesinin boşluğunu dolduruyor. Yabancı gelmiyor bu mısralar. Birden hatırlıyorum. Sabahattin Ali’nin şiiri bu.

“Ne bir dost ne bir sevgili
Dünyadan uzak bir deli
Beni sarar melankoli”

Çocukluk günlerimi hatırlıyorum. Komşumuz Arif beyin kızı için söylemişti annem. “Bu kız tam bir Malihülya” diye. Arapça olan bu kelimenin karşılığını çok sonraları öğrendim; Melankoli. Bakın Victor Hugo melankoli ile ilgili ne demiş. “Melankoli, hüzünlü olma mutluluğudur.” Sergei Rachmaninof ise “Melankoliyi bedelini özleyebileceğin bir ayrıcalık“ olarak tanımlarken, Aristo “Neden ister felsefe ya da politika ister şiirin ya da politika da yada sanatta olsun olağanüstü kişilerin hepsi melankoliktir.” En sonunda da usta şair Baudlaire. Melankoli Baudlaire’ın samimi yoldaşıdır. Fıskiye şiirinin ilk kıtası aklıma geldi.

“ Sen gecenin alabildiğine güzelleştirdiği,
Göğsüne eğilmiş ne hoş,
Dinlerim haznelerde hıçkıran
Sonu gelmez inleyişi!.
Ay, çağıltılı su, kutlu gece
Çevrede titreşen ağaçlar.
Sizdeki o saf melankoli
Aşkımın aynasıdır”

Bir kelime insanı nerelere götürüyor. Hangi çağrışımların esiri yapıyor. Bu arada çay bahçesinde oturanlar çoğaldı. Karşıma sabah yürüyüşünden dönmekte olan bastonlu adam ve karısı oturdu. Karşı masadaki ihtiyar ise denize bakarak kahvesini çoktan yudumlamaya başlamış. Ve ben, şimdi, bu sabah, burada gazete ve çayımla baş başayım. Anılar, anımsamalar, gözlemler ile geçen zaman. Şimdi kalkmalı yeni bir güne doğru yürümeli, anılar, anımsamalar içlemleri burada bırakarak.



Erol ÇINAR

erol.cinar@doruk.net.tr


1819










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)