ISSN 1308-8483
Ana Baba Sözleri Üstüne / Erol ÇINAR
Erol ÇINAR    
  Yayın Tarihi: 20.4.2009    


Ana Baba Sözleri Üstüne

Geçenlerde televizyonda bir Türk filmi seyrediyorum. Çerezlik tabir edilen seyirlerden bir tanesi. İnsanı sıkmayan, hatta günün yorgunluğunu unutturan klasik Yeşilçam filmlerinden birisi. Filmin bir sahnesinde öğretmen öğrenciyi tuvalette sigara içerken yakalıyor. Repliğin sonlarına doğru öğretmen “Sigara bütün kötülüklerin anasıdır, oğlum” diyor, karşısındaki de beklemeden cevabı yapıştırıyor. “Ana gibi yar olmaz, hocam”. Düşündüm de içinde ana, baba geçen kavramları kullanmayı çok seviyoruz. Atasözlerinde, deyimlerde hatta küfürlerde sık sık bu kavramlarla karşılaşıyoruz. İşte bu düşünceler ışığında ana baba kavramlarına kıyısından köşesinden bulaşıp bunları yazıya dökmek istedim. Aslında itiraf edeyim tespitlerimin çoğu da anaların lehine.

Şimdi baba ile ilgili tanımları biraz irdeleyerek işe başlayalım. Gün içinde farkına varmadığımız ama cümlelerimiz içinde yer alan, içinde baba kelimesi geçen bir çok tamlama var. Örneğin İskele babası; bu kaba demir yığını halat takmaktan başka ne işe yarar ki? Ya da Şam babası. Arada bir ağzımızı tatlandıran tatlılardan biridir bu. Trabzan babası ise merdiven korkuluğu demek olan trabzanın başındaki direk başlığa verilen isimdir. Bir zamanlar bir de Bektaşi Babası vardı ki, o da tarihe karıştı. Artık adı yalnızca fıkralarda geçiyor.

İki kişiden biri diğerine böbürlendi mi, kabardı mı, babalandı, deriz. Kabul edilebilir, onurlandırıcı bir deyim değildir bu. Laubali, edep bilmez adamlara söylenir genellikle.

Baba yani, deriz. Bu da kabul edilebilir bir laf değildir. Kabadayılığı çağrıştırır.

Babalık!, dediğimiz de ise, saygıdan fazla, merhamet kokmaz mı bu cümle?.

Gelelim Ana sözcüğüne. Devletin temel kanununun ismi Anayasa’dır. Bir şehrin büyük caddesine ana cadde denir. Bir projenin özeti, ana hatları ile sunulur. Yıllanmış ağaca “Anaç” derler. Bir de atasözleri vardır. “Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz.”. Bir zamanların güzel, önemli ve gözde kentlerinden biri olan Bağdat, günümüzde özlemli bir diyar olmaktan çıktı, ama ana hep “yâr” olarak yüreğimizde durmakta.

Yine bir başka atasözü. “Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar”. Annenin manevi dünyada diğer insan tanımlamaları içinde ayrıcalıklı bir yeri olduğuna göre, çocuğunu onun kadar seven, ona gönülden bağlı, yakın, bir dost yoktur. Ne zaman başımız sıkıntıya girse, hemen o koşar, elimizden o tutmaya çalışır.

Ana kavramı ile ilgili bir söz daha var aklımda. Annelik sevgisi bu atasözünde etkili bir anlatımla vurgulanmıştır. “Ana evlâdını atmış, yar başında tutmuş.” Biliriz ki, çocuğu en fazla seven, ona en fazla emeği geçen, onu en fazla koruyan, onunla en fazla bütünleşen annedir. Onun anlık kızmalarının, oflamalarının, puflamalarının sürekli olması düşünülemez. Çocuğu tehlikeye düştüğü bir anda, annelik içgüdüleri onu harekete geçirir ve bu yaklaşımla onu korumaya çalışır. Ana ile ilgili atasözlerinin sayısı böylece artar, gider.

Unutmayalım ki, Tanrı, erkeği insanın ilk örneği olarak yarattı. Sonrasında da erkeğin noksanlarını düzelterek kadını. İşte bu nedenle kadın erkeğe göre daha mükemmel özelliklere sahiptir. Analık görevi de bunlardan biridir. Annelerin hakkı ödenmez derler ya, işte onun için insan ölümünde bile onunla helalleşme çabası içindedir. Belki de bu nedenle dahi, kederli bir anda, yani mezar başında ölünün baba ismi değil ana ismi söylenir.

Son bir tespit daha yapalım. Ana ve baba kıyaslamasında da terazi babaların lehine sanırım bir yerde dönüyor. O da Küfür de. Babalar, küfürde anaya göre oldukça koruma altındadır. Babalarla ilgili bildiğim tek küfür; “Babanı şarap çanağına!” diye başlayandır ki bu küfürde bile şahsa, kişiliğe hiç saldırı yoktur.

Fransız (Cezayir kökenli) Albert Camus “Ben önce annemi, sonra yurdumu severim” derken, sanırım anne sevgisinin en kutsal sevgi olduğunu söylemeye çalışıyor. Analık kavramına bu kadar önem verilmesi anneliğin uzun bir süreç olması. Neredeyse günün yirmi dört saati devam eden, adı 'insan yetiştirmek' olan bir sevgi işi. Bir kere sürekli öğreteceksin. Acı, gözyaşı, kıskanma, sevinç, aidiyet, sorgulama, en çok da kendini sevmesini öğreteceksin. Bu nedenlerle dahi annelik en kutsal görev.

Yazımızı duygusallığın doruğunda Cahit Sıtkı’nın o güzelim ana sevgisini tüm sıcaklığıyla yansıtan “ Anacığım” isimli şiiri ile bitirelim.

Bir gün sılaya geldiğimde
Bir şeyler sezersin halimde
Hiç şaşırma anacığım
Başımı koyup dizlerine
Uzun uzun ağlayacağım
Bütün insanların yerine



Erol ÇINAR

erol.cinar@doruk.net.tr


1896










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)