 
                
                
                Oğuz ÖZÜGÜL
  		
		  FELSEFE  VE  DOÄžA 
		  
		  
				    
  
 
 
		 	
			
		  
			  
	
DoÄŸa öteden beri insan düşüncesinin yeÄŸlediÄŸi konulardan biri olmuÅŸtur; her büyük felsefe buna tanıklık eder: Eski Yunan, Rönesans, Aydınlanma ve Klasik Alman felsefeleri. OrtaçaÄŸ’ın sona ermesinden bu yana , üretici güçlerin geliÅŸmesiyle birlikte klasikler dönemindeki mekanik dünya imgesinin kesinlikle ortadan kalkmasına yol açan toplumsal bir geliÅŸme meydana gelmiÅŸtir. Bu geliÅŸmeye insanlık tarihi üzerindeki yoÄŸun çalışmaların yanı sıra fizik, matematik, biyoloji, kimya, jeoloji ve mineraloji gibi bilim dallarında elde edilen bilgiler de katkıda bulunmuÅŸtur. Klasik Alman Felsefesinde doÄŸa kavramından yalnız evren, mutlaka doÄŸa anlaşılmıyordu; bu kavram doÄŸrudan doÄŸruya insanı, onun doÄŸadaki ve toplumdaki yerini, iÅŸlevini de yansıtıyordu. Kant’tan Feuerbach’a, Lessing’e ve Goethe’ye kadar öne sürülen insanla doÄŸanın birliÄŸi görüşü , doÄŸa felsefesinin temel düşüncesi ve aynı zamanda etik, ahlak, din eleÅŸtirisi, devlet felsefesi, tarih ve kültür teorisi, estetik konularındaki tartışmaların da çıkış noktası olmuÅŸtur. Alman klasiklerinin doÄŸa felsefesinde AntikçaÄŸ atom öğretisinin, Kopernikçi ve Newtoncu dünya imgesinin etkisi kırılmıştır. DoÄŸa kavramının evrensel bir anlama ulaÅŸtığı Kant, Schelling, Herder, Goethe ve Feuerbach’ın felsefelerinde tüm fenomenlerin iç baÄŸlamları, canlı ve cansız doÄŸanın birliÄŸi yansıtılır, organizma düşüncesi özel bir önem kazanır. Kant Evrensel DoÄŸa Tarihi ve Gökler Teorisi ‘ni yazmış, Schelling öncelikle doÄŸa felsefesine iliÅŸkin sorunları ele almış, Hegel çağının mevcut bilgilerini doÄŸa temelinde düzenlemeye ve sistemleÅŸtirmeye çalışmıştır. Feuerbach en yüce özün insanda olduÄŸunu görmüştür. Alman klasiklerinin doÄŸa felsefesi, mekanik dünya imgesinin, yerini kesinlikle diyalektik bir dünya anlayışına bırakmasını da saÄŸlamıştır.
Bugün çağımızı belirleyen durumların başında toplumla doğa arasındaki karşılıklı etkileşim gelir. Bu durum, bir yandan insanın doğaya yeni bir biçim verme anlamında durmaksızın artan gizilgüçlerince, öte yandan da üretim faaliyetinin geçici olumsuz sonuçlarınca niteleniyor. Doğadan yararlanmanın yarattığı sorunların ve toplumsal gelişme sürecinin birbirine bağlı olduğu ve bu sorunların bilimsel-teknik gelişmeyle birlikte git gide güncellik kazandığı gözleniyor. Bilimsel-teknik gelişme insanla doğa arasındaki ilişkileri uyumlu hale getirmek için yeni olanaklar sunuyor, ama ekolojik tehlikenin daha da vahimleşmesi riskini birlikte getiriyor.
İnsan doğadan çeşitli biçimlerde yararlanabilir; geriye verimsiz, cansız, insana düşman bir mekan da bırakabilir ya da doğayı ıslâh edebilir, değerlendirebilir ve güçlerini daha yetkin, eksiksiz biçimde meydana çıkarabilir.
Günümüzün özelliği, doğanın değişim ve evriminde insana düşen niteliksel yeni işlev tarafından belirleniyor. İnsanın çevre üzerinde bugüne kadar görülmemiş ölçüdeki etkileri nedeniyle toplumla doğa arasındaki karşılıklı etkileşim yeni bir nitelik kazanıyor. Biyosferi amaca uygun olarak değiştirmeyi hedef alan bilinçli insan faaliyetinin başta gelen işlevinin artık gözle görülür hale gelmesi nedeniyle, toplumun ortaya çıkışından bu yana insanın hiç durmadan artan etkilerine maruz kalmış olan doğa da yeni bir düzeye ulaşıyor.
İnsanla doğa arasındaki ilişkiyi uyumlu hale getirmek toplumsal yönden belirlenen bir süreçtir. Bu sürecin başarıyla gerçekleşmesi , insan-doğa ilişkisinin bugünkü aşamasından ortaya çıkan sorunlar karmaşasını etkili bir biçimde çözmeye bağlıdır. Biyosferin olumsuz yönde değişim süreci henüz geri döndürülemez duruma gelmediği için, bu sürecin yönünü, denetimsiz faktörlerin sayısını azaltarak ve bilinçli yönetilen, denetlenen bir mekanizma ile düzelterek değiştirmek insanın elindedir.
Üzerimizde dolaşan ekolojik tehlikeyi önlemek ve insan-doğa ilişkisinde uyum sağlamak, doğada ve toplumda gerçekleştirilecek büyük dönüşümlerle mümkündür. Gezegenimizdeki yaşamı, özellikle bugünkü ekolojik durum tarafından tehdit edilen homo sapiens türünü koruma zorunluluğu değişik görüş açılarından doğa ile toplum arasındaki etkileşimde bir uyum sağlamanın zorunluluğunu yansıtıyor.
Bugün doğa artık sonsuz, zaman dışı ve güçlü değildir. Doğa hepimiz için, beceriksiz ellerimizle tuttuğumuz, kaygıyla üzerine titrediğimiz bir hazinedir. Onu korumak da insanın başta gelen görevidir.
 
      
     
	  
       
Oğuz ÖZÜGÜL
       
oguzozugul@hotmail.com
        
		
	  			 DoÄŸa öteden beri insan düşüncesinin yeÄŸlediÄŸi konulardan biri olmuÅŸtur; her büyük felsefe buna tanıklık eder: Eski Yunan, Rönesans, Aydınlanma ve Klasik Alman felsefeleri. OrtaçaÄŸ’ın sona ermesinden bu yana , üretici güçlerin geliÅŸmesiyle birlikte klasikler dönemindeki mekanik dünya imgesinin kesinlikle ortadan kalkmasına yol açan toplumsal bir geliÅŸme meydana gelmiÅŸtir. Bu geliÅŸmeye insanlık tarihi üzerindeki yoÄŸun çalışmaların yanı sıra fizik, matematik, biyoloji, kimya, jeoloji ve mineraloji gibi bilim dallarında elde edilen bilgiler de katkıda bulunmuÅŸtur. Klasik Alman Felsefesinde doÄŸa kavramından yalnız evren, mutlaka doÄŸa anlaşılmıyordu; bu kavram doÄŸrudan doÄŸruya insanı, onun doÄŸadaki ve toplumdaki yerini, iÅŸlevini de yansıtıyordu. Kant’tan Feuerbach’a, Lessing’e ve Goethe’ye kadar öne sürülen insanla doÄŸanın birliÄŸi görüşü , doÄŸa felsefesinin temel düşüncesi ve aynı zamanda etik, ahlak, din eleÅŸtirisi, devlet felsefesi, tarih ve kültür teorisi, estetik konularındaki tartışmaların da çıkış noktası olmuÅŸtur. Alman klasiklerinin doÄŸa felsefesinde AntikçaÄŸ atom öğretisinin, Kopernikçi ve Newtoncu dünya imgesinin etkisi kırılmıştır. DoÄŸa kavramının evrensel bir anlama ulaÅŸtığı Kant, Schelling, Herder, Goethe ve Feuerbach’ın felsefelerinde tüm fenomenlerin iç baÄŸlamları, canlı ve cansız doÄŸanın birliÄŸi yansıtılır, organizma düşüncesi özel bir önem kazanır. Kant Evrensel DoÄŸa Tarihi ve Gökler Teorisi ‘ni yazmış, Schelling öncelikle doÄŸa felsefesine iliÅŸkin sorunları ele almış, Hegel çağının mevcut bilgilerini doÄŸa temelinde düzenlemeye ve sistemleÅŸtirmeye çalışmıştır. Feuerbach en yüce özün insanda olduÄŸunu görmüştür. Alman klasiklerinin doÄŸa felsefesi, mekanik dünya imgesinin, yerini kesinlikle diyalektik bir dünya anlayışına bırakmasını da saÄŸlamıştır.
Bugün çağımızı belirleyen durumların başında toplumla doğa arasındaki karşılıklı etkileşim gelir. Bu durum, bir yandan insanın doğaya yeni bir biçim verme anlamında durmaksızın artan gizilgüçlerince, öte yandan da üretim faaliyetinin geçici olumsuz sonuçlarınca niteleniyor. Doğadan yararlanmanın yarattığı sorunların ve toplumsal gelişme sürecinin birbirine bağlı olduğu ve bu sorunların bilimsel-teknik gelişmeyle birlikte git gide güncellik kazandığı gözleniyor. Bilimsel-teknik gelişme insanla doğa arasındaki ilişkileri uyumlu hale getirmek için yeni olanaklar sunuyor, ama ekolojik tehlikenin daha da vahimleşmesi riskini birlikte getiriyor.
İnsan doğadan çeşitli biçimlerde yararlanabilir; geriye verimsiz, cansız, insana düşman bir mekan da bırakabilir ya da doğayı ıslâh edebilir, değerlendirebilir ve güçlerini daha yetkin, eksiksiz biçimde meydana çıkarabilir.
Günümüzün özelliği, doğanın değişim ve evriminde insana düşen niteliksel yeni işlev tarafından belirleniyor. İnsanın çevre üzerinde bugüne kadar görülmemiş ölçüdeki etkileri nedeniyle toplumla doğa arasındaki karşılıklı etkileşim yeni bir nitelik kazanıyor. Biyosferi amaca uygun olarak değiştirmeyi hedef alan bilinçli insan faaliyetinin başta gelen işlevinin artık gözle görülür hale gelmesi nedeniyle, toplumun ortaya çıkışından bu yana insanın hiç durmadan artan etkilerine maruz kalmış olan doğa da yeni bir düzeye ulaşıyor.
İnsanla doğa arasındaki ilişkiyi uyumlu hale getirmek toplumsal yönden belirlenen bir süreçtir. Bu sürecin başarıyla gerçekleşmesi , insan-doğa ilişkisinin bugünkü aşamasından ortaya çıkan sorunlar karmaşasını etkili bir biçimde çözmeye bağlıdır. Biyosferin olumsuz yönde değişim süreci henüz geri döndürülemez duruma gelmediği için, bu sürecin yönünü, denetimsiz faktörlerin sayısını azaltarak ve bilinçli yönetilen, denetlenen bir mekanizma ile düzelterek değiştirmek insanın elindedir.
Üzerimizde dolaşan ekolojik tehlikeyi önlemek ve insan-doğa ilişkisinde uyum sağlamak, doğada ve toplumda gerçekleştirilecek büyük dönüşümlerle mümkündür. Gezegenimizdeki yaşamı, özellikle bugünkü ekolojik durum tarafından tehdit edilen homo sapiens türünü koruma zorunluluğu değişik görüş açılarından doğa ile toplum arasındaki etkileşimde bir uyum sağlamanın zorunluluğunu yansıtıyor.
Bugün doğa artık sonsuz, zaman dışı ve güçlü değildir. Doğa hepimiz için, beceriksiz ellerimizle tuttuğumuz, kaygıyla üzerine titrediğimiz bir hazinedir. Onu korumak da insanın başta gelen görevidir.
Oğuz ÖZÜGÜL
oguzozugul@hotmail.com
"Oğuz ÖZÜGÜL" bütün yazıları için tıklayın...
