Meltem'in somon pastırması ve şirin sebze bahçesi
Akıllara zarar bir istençlilik halinden söz edeceğim bugün. Dar alandaki o muntazam sebze bahçeciğini gördüğüm an, çoktan oluşmuştu bu yazı! Meltem Özkan Dorsman ve Michael John Dorsman'ın Foça'daki evlerinin bahçesine bir kez daha vuruldum bugün.
Evi, bahçe ve sokağının temizlik ve estetiğine kendini adamış olan Meltem ve Michael çiftinin gayretli çalışmalarını görenler, görmeyenlere anlatacaklardır eminim ama, ben anlatmakta öncü olayım dedim.
Tanrım o ne güzel bir sebze bahçesi! Diyeceksiniz taş duvarlar ve dar sokaklar ve de minicik bir iç avlu arkasında sebze bahçesi mi olurmuş? Olmuş, olmuş, ben gördüm, örnek alıp bir karış toprağın peşine düşmeli, bir avuç tohum ve fideyle yaşamın doğurganlığına kendi ellerimizle şahit olmalı. Kısa zamanda bu nasıl bir emek ve istektir ki her duvarın dibini her karış toprağı değerlendirip taze yemyeşil yaşamlar fışkırtmış sevgili Meltem ve Michael. Bahçelerinde gözünüzün görebildiği her alanda saksı ve tarhlar var, her bir bölüme ayrı bir tohum veya fide ekilmiş, ayrıca ne ekildiği anlaşılsın diye de bitkinin fotoğrafı toprağın bir köşeciğine iliştirilmiş. Ne denir; görmek gerek.
Çiçek ve ağaç fidanlarıyla sokağının çehresini sürekli güzelleştiren Meltem, kendi bahçesine ektiği tohumların dışında eşine dostuna da paketler dolusu çiçek tohumu ve soğanı hediye etmekte ve akıbetini takip etmekte, "ektiniz mi hadi çabuk olun vakti geçiyor" gibi yüreklendirici sözcüklerle etrafındakilerin adeta gönüllü çevrecisi. Onun gibi insanlara ihtiyacımız var dostlar, Foça'nın artık pek az kalmış tarihi dar sokaklarından birini cennete çevirmesiyle, bana göre en büyük gönül madalyasını hakeden Meltem'i azminden ötürü bir kez daha kutluyorum.
Daracık alanlarda neler yetiştiriyor akıl sır ermiyor! İsteyince neler olmaz, hayranlığımı kocaman sözcüklerle haykırıyorum buradan, sebzemizi, yeşil yapraklı taze baharatlarımızı kendimiz yetiştirelim ne olur, balkonda saksıda olmaz demeyelim. Oluyor inanın...
Meltem, yaşamı bütün kaleleriyle kucaklamaya çalışan kocaman yürekli bir insan. Mutfaktaki keşiflerinden hiç söz etmiş miydim size? Olmadı tabii, zamanın peşinden koşturuyorum derken bazen bir bakıyorum; zaman beni koşturuyor dolu dizgin! Durup bir nefes alıyorum ve işte o zaman farkediyorum yakın çevremdeki dibine ışık verse de farkedilmeyen şavk-ı mumları...
Meltem'in meyve likörleri, malmelat ve sosları lezzetçiler için tadılası güzellikte. Geçen yılki Somon pastırması hala dillere destan, ona sorarsanız çok mütevazi davranıp oldu mu acaba gibi tedirginlikler yaşıyor ama pekala olduğunun da farkında.
Şimdi de isteğim üzerine bana verdiği, kendi anlatımıyla Meltem'in somon pastırması tarifini okuyalım hep birlikte.
"Somon pastırmasını iki şekilde denedim.
Birincisi; 2 adet somon fleto aldim, her tarafını sanayi tuzu ile kapladım, bir kabın içine koyup üzerine ağırlık koydum (su dolu büyük bir tencere).
Kabın bir tarafının altına kaşık koyarak eğim verdim. Dördüncü gün ıslanmış tuzu yenileyerek ve akan sıvıları temizleyerek bekledim.
Sonra fletolari yıkadım, tuzlarını temizledim ve astım, 3-4 gün havadar, esintili ama güneş almayan bir yerde kuruttum.
Ondan sonra takriben yarim kilo çemen unu, 3 diş sarımsak, göz kararı tatlı toz kırmızı biber, dereotu ve kimyonu karıştırarak, su ekleyerek hamur yaptım. Yapışkan bir hamur oluyor, elle somonların üstüne sürmek mümkün olmuyor, eldivenle sürmek gerekiyor. Fletolari bu hamurla kaplayıp tekrar astım. Ama daha ikinci günde somon yaglı bir balik oldugu icin yağları akmaya ve çemen dökülmeye başladı. Onun üzerine fletoları ince dilimleyip zeytinyağına koydum ve tane karabiber ile dereotu ekledim. Birinci yapılışı buydu. Fena olmadı ama gereksiz yere zahmetli ve uzun bir yöntem oldu ve ben istediğim sonucu alamadım.
İkincisi: Sonra başka bir yöntem denedim. Araştırmalardan sonra Kuzey Avrupa’da çokca yapilan ‘gravlax’ dedikleri bir yöntem ile bir ‘İspanyol tapa’ sı olan bir mezeyi yorumlayarak ve birleştirerek başka şekilde yaptim.
Gene somon fletolarini aldim, eşit ölçülerde tuz, seker ve tatlı toz kırmızı bibere su ekliyerek fletolarin derisi alta gelecek sekilde bu karışımla kaplayıp bir kaba koydum ve bir kapta bir gün beklettim.
Ertesi gün yıkayıp temizleyip bir kaba zeytinyağı, dereotu ve karabiber koyup bu sefer derileri üste gelecek şekilde fletoları içine koyup kabı streç filmle kaplayıp üzerlerine ağırlık koydum. Ertesi güne hazır oldu. Bu hemen hemen aynı tadı veren ama çok daha kısa sürede hazırlanabilen bir şey oldu.
Ama hala istediğim tadı yakalayamadım. Tamam güzel bir şey oldu da, benim istediğim olmadı. Şimdi balıkçılara büyük bir akya balığı ısmarladım, balık gelince akya pastırmayı deneyeceğim
www.ascifok.com
|