FELSEFE VE DİN / Oğuz ÖZÜGÜL
Oğuz ÖZÜGÜL

Oğuz ÖZÜGÜL

FELSEFE VE DİN



Dinin özelliği, doğanın ve toplumun insan bilincinde deforme edilmiş, ters bir şekilde yansıtılmasından ileri gelir; din dünyagörüşsel karaktere sahip toplumsal bir bilinç biçimidir, doğa ve toplumdaki fenomenleri doğaüstü nedenlere, amaçlara bağlar ya da başka bir deyişle, bu fenomenleri doğaüstü süreçler ve güçler olarak tasarlar.

Dinin doğuşundan, özünden ve gelişim tarihinden meydana çıkan sorunlar bugüne kadar pek çok düşünür ve bilim insanı tarafından araştırıldı. Dinin özüne ve kökenine ilişkin bilimsel görüşe biçim vermek için harcanan çabalar, daha çok toplumun ilerici güçleriyle gericilik arasındaki ideolojik çatışmanın bir bölümünü oluşturuyordu. Din savunucuları kölecilerin, derebeylerin ya da burjuvazinin sömürü düzenini de savunuyor, eleştiricileri ise toplumun gerici güçlerine karşı savaşıyordu.

Dinin kökeni üzerine daha AntikçaÄŸ’da ilginç görüşler çıkar karşımıza. Elea Okulu filozoflarından Ksenophanes ve Anaksagoras ile Antiphon insanların tanrıları kendi dış görünüşlerine göre yarattıklarını öne sürerler. Kritias dinin toplumsal iÅŸlevini tanımlarken şöyle der: İnsanlar hemcinslerinin yüreÄŸine korku salmak ve yasalara uymalarını saÄŸlamak için tanrıları yaratmıştır. Hatta tarihçi Polybios dini zorunlu bir sahtekarlık sayar. Dinin, ürkütücü doÄŸa fenomenleri karşısında duyulan korkudan kaynaklandığını ilk olarak Demokritos söyler. Ne var ki, bütün bunlar sorunun özüne yaklaÅŸmaktan henüz çok uzaktır.

OrtaçaÄŸ’da ise kilisenin çok büyük etkisi yüzünden din konusunda bilimsel bir görüş doÄŸallıkla mümkün deÄŸildi. Bunun ilk belirtileri kapitalizmin ve ilk burjuva devrimlerinin ortaya çıktığı dönemde görülmeye baÅŸlar. İngiliz materyalisti Thomas Hobbes’a göre din, “kamuoyunca benimsenen” bir kuruntudur (“kamuoyunca benimsenmeyen” kuruntu ise boÅŸinançtır). “Dinin tohumu” diye tanımladığı psikolojik kökenlerini de insanlar için tipik olan fenomenlerin nedenlerini meydana çıkarma ihtiyacında, görünmeyen güçlerden duyulan korkuda, gelecek endiÅŸesinde arar. Benzer düşünceleri Spinoza da belirtir, dinin köklerini insanın kendi gücüne olan güvensizlikte, umut ve korku arasında durmadan bocalayışında görür.

18. Yüzyıl Fransız aydınlanmacıları dini, bencil iktidar sahipleri ve din adamları tarafından halkın aldatılması , bir boşinanç diye tanımlar, insan aklının dine karşı savaşması gerektiği görüşünü savunur. Ancak kimi aydınlanmacılar uzlaşma eğilimi göstererek dini kitleler için yararlı, hatta onları zaptedip yönetmek açısından gerekli bile bulur.

19. Yüzyıldan günümüze kadar burjuva dinbiliminde pek çok akımın ortaya çıktığı görülür. Bunların en önemlilerini ÅŸu ÅŸekilde sıralamak mümkündür: Eski dinsel tasarımların, gökyüzü fenomenlerinin kiÅŸileÅŸtirilmesinden doÄŸduÄŸunu kanıtlamaya çalışan Mitolojik Okul; insan bedeninde yaÅŸayan ikinci bir kiÅŸiliÄŸin, ruhun varlığı ve bunun zaman zaman ya da tamamen bedeni terk ettiÄŸi, ölümden sonra bu ruhların yaÅŸadığı ve onlardan zamanla tek tanrıya varana kadar deÄŸiÅŸik tanrıların yaratıldığı görüşünden yola çıkan Animizm Teorisi; nevrozların dinsel tasarımlarda da göründüğünü ve bunun temelinde çocukluk çağında bastırılan cinsel itkilerin yattığını kanıtlamaya çalışan Freud’un Psikanaliz Yöntemi; dini doÄŸrudan doÄŸruya toplumsal bir fenomen olarak açıklayan Durkheim’ın Sosyoloji Okulu; her çeÅŸit nesnel gerçeÄŸi yadsıyan, bilimsel gerçeÄŸin yararlıkla aynı anlama geldiÄŸini, insanın pratikte ihtiyaç duyduÄŸu ve kendisine yararlı olan ÅŸeylerin gerçek sayıldığını ve insanların büyük çoÄŸunluÄŸu tarafından bugün de yararlı görüldüğü, toplumun örgütlenmesine ve sosyal bir kargaÅŸanın önlenmesine katkıda bulunduÄŸu için dinin de gerçek olduÄŸunu öne süren Pragmatik Akım.

Oysa din, dediÄŸimiz gibi, toplumsal bilinç biçimlerinden biridir, bir ideoloji biçimidir, ne var ki her ideoloji sonuç olarak insanın maddi varlığının, toplumun ekonomik yapısının bir yansısıdır ve bu durumda dini, tıpkı felsefe, ahlak, hukuk ya da sanat gibi aynı görüş açısından ele almak mümkündür. Ancak din bu ideoloji biçimleri arasında özel bir yer tutar. “Bütün dinler, insanların kafasında gündelik varoluÅŸlarına egemen olan dış güçlerin fantastik bir ÅŸekilde yansımasından, dünyevi güçlerin dünya dışı biçimlere girdiÄŸi bir yansıdan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir”. Ayrıca dinin kendi tarihi, bağımsız bir tarihi de yoktur; dinin tarihi, toplumun tarihinin deforme edilmiÅŸ bir yansısıdır.


Oğuz ÖZÜGÜL

oguzozugul@hotmail.com



8 Haziran 2009 Pazartesi / 2192 okunma



"Oğuz ÖZÜGÜL" bütün yazıları için tıklayın...