KADIN/Erkek / Tuncay ARSLAN
Tuncay ARSLAN

Tuncay ARSLAN

KADIN/Erkek



“Bunca yaÅŸ yaÅŸadım, kadınları hep sevdim. Güzel, ince bizim bir eksik yanımızı (kesinlikle) tamamlarlar. Sen, bir yarımsındır. Seni alır; severken, sevdirirken, öperken, öptürürken gitgide eksildiÄŸini ve sonra olaÄŸanüstü bir biçimde çoÄŸalıp arttığını kendinin de bütünlendiÄŸini sana duyururlar.” (s.62)

“Josephine kadındır ve erkeklere inanmaz elbet.” (s.63)

“Hayır, inanmazdım; kadınlar yalnızca kendilerini özlerler, baÅŸkalarını deÄŸil hele erkekleri hiç!” (s.65)

“Bunu kimse anlatamaz, sevmek sevmektir, deyip geçemezsiniz. Fakat onun ne olduÄŸunu açıklayamazsınız. Bu duymaktır. Hep onunla olmak istemektir. Onsuz olmamaktır. Hep onu görmektir. Ona alışmaktır. Onu aramak ve bulmaktır. Kim bilir, belki bunların hiçbiri de deÄŸildir ve çok ama çok baÅŸka bir ÅŸeydir sevmek.” (s.71)

“Irmakların ve kadınların intikamları korkunçtur. Hiçbiri acımak nedir tanımaz. Sizi ezerler, kırarlar ve sonsuza dek acılar içinde bırakırlar.” (s.74)

“Kadınlar (siz de bilirsiniz) bir ÅŸeyi açıklamak isterlerse, açıklarlar. İstemiyorlarsa ısrarınız boÅŸunadır. O zaman size, sizin de inanmaya can attığınız yalanları söylerler. Yalan olduÄŸunu çok iyi bilirsiniz, fakat gerçekle yer deÄŸiÅŸtirmesi sizi mutlu edeceÄŸinden, onun yalanına içtenlikle inanırsınız.” (s.77)

“Çok uzun yaÅŸadım, çok kadın tanıdım. Hepsi o sıcaklıkla beni övdüler ve gözlerini bile kırpmadan “ne hoÅŸ adam” olduÄŸumu söylediler bana. Tıpkı ona da söyledikleri gibi, onu da el üstünde tuttukları gibi. Gerçek deÄŸildi ve pek hoÅŸ adam olmadığımı ben biliyordum, onu da kendini en az benim kadar bildiÄŸi gibi.” (s.84)

“Derken yine herhangi bir ikindiye doÄŸru yanı baÅŸlarında beliren, ancak masallarda tanıdığımız süt beyaz küheylan atlarına biner, terkiden hafifçe eÄŸilerek sıcak dudaklarıyla gözlerimizden öper ve evet ve sonra doludizgin çekip giderler.” (s.94)

“Derler ki; kadınların sevme ve sevilme yaÅŸları vardır. Bu yaşın dışına çıktı mı, sevemediÄŸi gibi sevilemez de.” (s.96)

“Erkekler öyle deÄŸildir. Bizim için aÅŸk bir vazgeçememedir. Sevilmesek bile, biz severiz. Çünkü sevmeyi, bir kadına tutulmayı, aşık olmayı hayatın hatta var olmanın bir gereÄŸi kabul ederiz.” (s.96)

“Hiç unutamadığınız bir zamanda bir kadın ya da bir erkek karşınıza çıkar. Belki onu daha önceden de biliyor, tanıyorsunuzdur. Ama birdenbire ona baÅŸka gözle bakmaya baÅŸlarsınız. Tavrı, sesi, yürüyüşü, giyimi, kuÅŸamı, bakışları konuÅŸması ya da susuÅŸu, ellerini birbirine kenetleyiÅŸi, falanı filanı hiç aklınızda yokken sizi etkileyiverir.” (s.98)

“Tabii, buradan bir gerçeÄŸi itiraf etmeliyim size; kadınlar, bu birdenbireliÄŸe çok önceden ve özellikle hazırdırlar. Bilinçaltlarında hınzırca yatan istekle o erkeÄŸi bir ÅŸeyi ile kendilerince sevilmeye iterler, buna hazırlanırlar.” (s.98)

“Hayır, bunun ÅŸiddeti sevmekle bir ilgisi yok. Nefret ederim. Ama yumuÅŸak, her ÅŸeyi kabullenen, karşı koymaktan kaçan erkeklerden de nefret ederim.” (s.107)

“Eski bir hikâye, eski ve kederli bir hikâye üstelik… Çünkü bir kadınla bir erkek arasında baÅŸlayıp biten her aÅŸk, sonunda bir hikâye olur ve insanı kederlendirir. AÅŸklar asla mutlulukla bitmez. AÅŸkı aÅŸk yapan verdiÄŸi mutsuzluÄŸudur. Avuntudur bir çeÅŸit sizin için; kadın içince avuntudur. Gelip geçen, ömürsüz, verdiÄŸi mutluluk sahte, karşısındakini yalan söylemeye ayrıca sizi de mecbur eden öylesine bir avuntudur.” (s.162)

“Erkekler, çok seyrek yalana baÅŸvururlar.”
“Kadınlar?”
“Ah, onlar için yalan, ruhlarının bir parçasıdır. Üstelik, inanarak sizi var güçleriyle de inandırmaya çalışarak, inanmanız için ellerinden gelen her ÅŸeyi yaparak söylerler bunu. Onları size karşı yalana iten, içtenlikleridir. Sürekli düş kurarlar ve bu düşlerinde durmadan size yer, olmanızı istedikleri biçime sokar, bunu becerdikten sonra ebedi yalanlarıyla sizi hayattaki sizin artık öyle biri olduÄŸunuza inandırmaya çalışırlar.” (s.167)

“Kadınları iyi tanır mısınız?
Ne sert erkekten hoÅŸlanırlar, ne yumuÅŸak baÅŸlı olanlarından. İkisinin ortası erkek yoktur tabii. Sırasında sert, sırasında yumuÅŸak olursanız, onların gururlarını okÅŸarsınız. Hepsinden önce ve ilk tanışmanızda kadına av deÄŸil, bir avcı olduÄŸunu hissettirmek gerekir. Bu benim düşüncem. Ben diyorum ki, bırakın gönülleri hoÅŸ olsun ve sizi onlar avlasınlar. O zaman katılıkları, gerginlikleri gider, cana yakın ve sevecen olurlar. Hayatlarında belki ilk kez olur, belki hiç olmaz böylesi. Çünkü, onlar av olmaya çocuklarından ve çevrelerindeki sayısız kadınlardan koÅŸullandırılmışlardır. Siz rolleri deÄŸiÅŸtirirseniz, irkilir, ÅŸaşırırlar. Yürüyüşlerinden baÅŸlayarak her ÅŸeyleri deÄŸiÅŸir. Ama son derecede mutlu, dünyaları büyük ve kadın olduklarına daha çok sevinirler.” (s.169)

“Erkek olarak bir kadının, üstelik gözlerinin içine baka baka “seni seviyorum” diyemezsiniz. İçtenlikli deÄŸilseniz, hiç diyemezsiniz. Bu kuyruklu bir yalan olur. “Seni seviyorum”, “seni bırakmam” da diyemezsiniz. Çünkü gün gelir, aÅŸklar biter; ya fazla doyum ya da bir türlü doyuma ulaÅŸamamanın kırıklığı, o umudun sahiden kaybolması, onun getirdiÄŸi soÄŸukluk ve bıkkınlık… AÅŸka son verir. Sıcaklığı daha sürüp gidiyorken, hatırlarsanız. Evet, bana ne kadar çok “seni seviyorum” demiÅŸti; “bana ne kadar çok “seni bırakmam” demiÅŸti ve Tanrım, bana ne kadar çok “sensiz olamam, mümkün deÄŸil …” demiÅŸti.” (s.170)

“Kadınlar hep sevecekler. Sevgililerini, kocalarını, çocuklarını, yeÄŸenlerini, amcalarını, dayılarını, teyzelerini, kayınvalidelerini, kayınpederlerini, dünürlerini, görümcelerini, damatlarını, gelinlerini, torunlarını…

Durmadan sevecekler, durmadan sevdiklerine karşı hoşgörülü olacaklar, bağışlayacaklar; çektiklerini, kırgınlıklarını,dargınlıklarını,küskünlüklerini unutacaklar.Her zaman, her yerde sevmeye devam edecekler.

Sevildiklerini sanarak, bağışlanmayı umarak, sevgilerine pek az bir karşılık bekleyerek.

Kimi zaman da hiçbir karşılık beklemeden, hiçbir ÅŸey ummadan, hiçbir önyargıya kapılmadan.” (s.203)

Bu satırlar bana ait deÄŸil. Ünlü yazarımız Tarık Dursun K.’nın.


(Kutup, Roman, Tarık Dursun K., Bulut Yayınları,1. Basım, 2003, İstanbul)


Tuncay ARSLAN




9 Haziran 2009 Salı / 2401 okunma



"Tuncay ARSLAN" bütün yazıları için tıklayın...