KADIN/Erkek
“Bunca yaş yaşadım, kadınları hep sevdim. Güzel, ince bizim bir eksik yanımızı (kesinlikle) tamamlarlar. Sen, bir yarımsındır. Seni alır; severken, sevdirirken, öperken, öptürürken gitgide eksildiğini ve sonra olağanüstü bir biçimde çoğalıp arttığını kendinin de bütünlendiğini sana duyururlar.” (s.62)
“Josephine kadındır ve erkeklere inanmaz elbet.” (s.63)
“Hayır, inanmazdım; kadınlar yalnızca kendilerini özlerler, başkalarını değil hele erkekleri hiç!” (s.65)
“Bunu kimse anlatamaz, sevmek sevmektir, deyip geçemezsiniz. Fakat onun ne olduğunu açıklayamazsınız. Bu duymaktır. Hep onunla olmak istemektir. Onsuz olmamaktır. Hep onu görmektir. Ona alışmaktır. Onu aramak ve bulmaktır. Kim bilir, belki bunların hiçbiri de değildir ve çok ama çok başka bir şeydir sevmek.” (s.71)
“Irmakların ve kadınların intikamları korkunçtur. Hiçbiri acımak nedir tanımaz. Sizi ezerler, kırarlar ve sonsuza dek acılar içinde bırakırlar.” (s.74)
“Kadınlar (siz de bilirsiniz) bir şeyi açıklamak isterlerse, açıklarlar. İstemiyorlarsa ısrarınız boşunadır. O zaman size, sizin de inanmaya can attığınız yalanları söylerler. Yalan olduğunu çok iyi bilirsiniz, fakat gerçekle yer değiştirmesi sizi mutlu edeceğinden, onun yalanına içtenlikle inanırsınız.” (s.77)
“Çok uzun yaşadım, çok kadın tanıdım. Hepsi o sıcaklıkla beni övdüler ve gözlerini bile kırpmadan “ne hoş adam” olduğumu söylediler bana. Tıpkı ona da söyledikleri gibi, onu da el üstünde tuttukları gibi. Gerçek değildi ve pek hoş adam olmadığımı ben biliyordum, onu da kendini en az benim kadar bildiği gibi.” (s.84)
“Derken yine herhangi bir ikindiye doğru yanı başlarında beliren, ancak masallarda tanıdığımız süt beyaz küheylan atlarına biner, terkiden hafifçe eğilerek sıcak dudaklarıyla gözlerimizden öper ve evet ve sonra doludizgin çekip giderler.” (s.94)
“Derler ki; kadınların sevme ve sevilme yaşları vardır. Bu yaşın dışına çıktı mı, sevemediği gibi sevilemez de.” (s.96)
“Erkekler öyle değildir. Bizim için aşk bir vazgeçememedir. Sevilmesek bile, biz severiz. Çünkü sevmeyi, bir kadına tutulmayı, aşık olmayı hayatın hatta var olmanın bir gereği kabul ederiz.” (s.96)
“Hiç unutamadığınız bir zamanda bir kadın ya da bir erkek karşınıza çıkar. Belki onu daha önceden de biliyor, tanıyorsunuzdur. Ama birdenbire ona başka gözle bakmaya başlarsınız. Tavrı, sesi, yürüyüşü, giyimi, kuşamı, bakışları konuşması ya da susuşu, ellerini birbirine kenetleyişi, falanı filanı hiç aklınızda yokken sizi etkileyiverir.” (s.98)
“Tabii, buradan bir gerçeği itiraf etmeliyim size; kadınlar, bu birdenbireliğe çok önceden ve özellikle hazırdırlar. Bilinçaltlarında hınzırca yatan istekle o erkeği bir şeyi ile kendilerince sevilmeye iterler, buna hazırlanırlar.” (s.98)
“Hayır, bunun şiddeti sevmekle bir ilgisi yok. Nefret ederim. Ama yumuşak, her şeyi kabullenen, karşı koymaktan kaçan erkeklerden de nefret ederim.” (s.107)
“Eski bir hikâye, eski ve kederli bir hikâye üstelik… Çünkü bir kadınla bir erkek arasında başlayıp biten her aşk, sonunda bir hikâye olur ve insanı kederlendirir. Aşklar asla mutlulukla bitmez. Aşkı aşk yapan verdiği mutsuzluğudur. Avuntudur bir çeşit sizin için; kadın içince avuntudur. Gelip geçen, ömürsüz, verdiği mutluluk sahte, karşısındakini yalan söylemeye ayrıca sizi de mecbur eden öylesine bir avuntudur.” (s.162)
“Erkekler, çok seyrek yalana başvururlar.”
“Kadınlar?”
“Ah, onlar için yalan, ruhlarının bir parçasıdır. Üstelik, inanarak sizi var güçleriyle de inandırmaya çalışarak, inanmanız için ellerinden gelen her şeyi yaparak söylerler bunu. Onları size karşı yalana iten, içtenlikleridir. Sürekli düş kurarlar ve bu düşlerinde durmadan size yer, olmanızı istedikleri biçime sokar, bunu becerdikten sonra ebedi yalanlarıyla sizi hayattaki sizin artık öyle biri olduğunuza inandırmaya çalışırlar.” (s.167)
“Kadınları iyi tanır mısınız?
Ne sert erkekten hoşlanırlar, ne yumuşak başlı olanlarından. İkisinin ortası erkek yoktur tabii. Sırasında sert, sırasında yumuşak olursanız, onların gururlarını okşarsınız. Hepsinden önce ve ilk tanışmanızda kadına av değil, bir avcı olduğunu hissettirmek gerekir. Bu benim düşüncem. Ben diyorum ki, bırakın gönülleri hoş olsun ve sizi onlar avlasınlar. O zaman katılıkları, gerginlikleri gider, cana yakın ve sevecen olurlar. Hayatlarında belki ilk kez olur, belki hiç olmaz böylesi. Çünkü, onlar av olmaya çocuklarından ve çevrelerindeki sayısız kadınlardan koşullandırılmışlardır. Siz rolleri değiştirirseniz, irkilir, şaşırırlar. Yürüyüşlerinden başlayarak her şeyleri değişir. Ama son derecede mutlu, dünyaları büyük ve kadın olduklarına daha çok sevinirler.” (s.169)
“Erkek olarak bir kadının, üstelik gözlerinin içine baka baka “seni seviyorum” diyemezsiniz. İçtenlikli değilseniz, hiç diyemezsiniz. Bu kuyruklu bir yalan olur. “Seni seviyorum”, “seni bırakmam” da diyemezsiniz. Çünkü gün gelir, aşklar biter; ya fazla doyum ya da bir türlü doyuma ulaşamamanın kırıklığı, o umudun sahiden kaybolması, onun getirdiği soğukluk ve bıkkınlık… Aşka son verir. Sıcaklığı daha sürüp gidiyorken, hatırlarsanız. Evet, bana ne kadar çok “seni seviyorum” demişti; “bana ne kadar çok “seni bırakmam” demişti ve Tanrım, bana ne kadar çok “sensiz olamam, mümkün değil …” demişti.” (s.170)
“Kadınlar hep sevecekler. Sevgililerini, kocalarını, çocuklarını, yeğenlerini, amcalarını, dayılarını, teyzelerini, kayınvalidelerini, kayınpederlerini, dünürlerini, görümcelerini, damatlarını, gelinlerini, torunlarını…
Durmadan sevecekler, durmadan sevdiklerine karşı hoşgörülü olacaklar, bağışlayacaklar; çektiklerini, kırgınlıklarını,dargınlıklarını,küskünlüklerini unutacaklar.Her zaman, her yerde sevmeye devam edecekler.
Sevildiklerini sanarak, bağışlanmayı umarak, sevgilerine pek az bir karşılık bekleyerek.
Kimi zaman da hiçbir karşılık beklemeden, hiçbir şey ummadan, hiçbir önyargıya kapılmadan.” (s.203)
Bu satırlar bana ait değil. Ünlü yazarımız Tarık Dursun K.’nın.
(Kutup, Roman, Tarık Dursun K., Bulut Yayınları,1. Basım, 2003, İstanbul)
|