Azime AKBAÅž YAZICI
Nezim
Patikalardan geçiyorum kendime, köprüler bitiriyorum yıldızlardan. Sıkışıp kalan zaman dilimlerini beş çayına katık eden kaplumbağalar görüyorum. Sakin ve uysal daracık sokakları özlüyor çocukluğu sürgünlerimin. Kulaklı baykuşları göremiyorum.
Cennet sonra.
Azmak, kıvrıla döne zümrütler saçıyor kuğuların boynuna. Sus kalıyor her yanım. İzliyorum öylece. Suyun altı bir orman, bir deli orman. Saçları kıvrım, deli, yeşilin yüz tonu gözleri.
Derinlik sarhoÅŸuyum.
Masada çınar, etrafı gül ormanı. Sohbeti bir roman, dili ÅŸeker Nezim. GeleceÄŸimi gördüğüm gözlerinde en güzel tarih. Mutluyum ve onurlu. Åžimdi fotoÄŸraflarında arıyorum en deli öyküsünü. “Gülün İçinde Bülbül Sesi Var” diyen orman gözlerinde ÅŸimdi kim bilir kaç öykü ÅŸekillenir. YaÅŸama sevincim büyür gider artık, sarılabildiÄŸim, öpebildiÄŸim ve seni seviyorum diyebildiÄŸim için. Evet evet Nezim, dediÄŸin gibi hep böyle güzel kalacağım. Yoksa bir daha seni göstermez bana bu dünya. Çocuklar göreceÄŸim yine gözlerinin en derin aynasında.
GüneÅŸin altında bir çınar, elleri çocuklar tutar. Dalıp gidiyorum böylece ahÅŸap evin nem kokan divanlarına. Merdivenlerinde dostlar bir tarihe tanıklar ediyorlar. Durup durup resimlemek geliyor içimden hem beynime hem tinime ve karelerime. Sinirlendi mi düşüyor düşlerim bir an, sonra daha dik duruyorum ve daha da dik bakıyorum Ali’leri vuranlara, çocuklara kıyanlara.
Öykülerindeki gibi dili, su gibi. Azmak’tan akan saçları ağıt türküsü yakan su gibi. Tanrıların öfkeli haykırışlarındaki çakmak gözlü Mitra gibi. Yakışıyor her ÅŸey. İrkiliyor ayaklarının arasından geçerken aniden kara kedi. Kızmıyor. Hafif bir kuÅŸ korkusu gibi. Sevecen yine de kediye. Peynirle beslediÄŸim kahvaltı sabahlarının sevimli ama yılışık olmayan kedisine içten içe ÅŸiir saklı bir sevgi büyüttüğünü biliyorum. Akyaka sabahlarında ve her gününde ömrümün özleyeceÄŸimi biliyorum Nezim seni.
Çocuğum ben. Hep çocuk ve hep insan. Yazmaya sevdalıyım, öyle kalacağım. Büyümeyeceğim. Bir gün benim de bir öyküm olacak Nezim. Beni öyküne koyar mısın şöyle usulca bir kıyısından. Kocaman gözlerimle izleyebilmek için eşsiz anlatımlarını.
“Nerden bildin yeÅŸili sevdiÄŸimi” dediÄŸinde, uzun yutkundum. Bildim evet, içsel bir ÅŸeydi ve tarifi olamazdı söylemek istediklerimin. Mayıs sabahlarında arayacağım kahvaltı sohbetlerini.
Akyaka sarhoÅŸuyum. Azmak’tan kıvrılan alev yeÅŸili saçlarında Tanrıların dünyayı gördüm. Sustu dilim, içim coÅŸtu. Diyemedim.
Gidelim Delicem. Tarçın ve Turuncu bizi bekler. Sahi dört gün aç kalsa ölür mü kediler, ölür mü balıklar.
Azime AKBAÅž YAZICI
www.azimeayazici.blogspot.com
Patikalardan geçiyorum kendime, köprüler bitiriyorum yıldızlardan. Sıkışıp kalan zaman dilimlerini beş çayına katık eden kaplumbağalar görüyorum. Sakin ve uysal daracık sokakları özlüyor çocukluğu sürgünlerimin. Kulaklı baykuşları göremiyorum.
Cennet sonra.
Azmak, kıvrıla döne zümrütler saçıyor kuğuların boynuna. Sus kalıyor her yanım. İzliyorum öylece. Suyun altı bir orman, bir deli orman. Saçları kıvrım, deli, yeşilin yüz tonu gözleri.
Derinlik sarhoÅŸuyum.
Masada çınar, etrafı gül ormanı. Sohbeti bir roman, dili ÅŸeker Nezim. GeleceÄŸimi gördüğüm gözlerinde en güzel tarih. Mutluyum ve onurlu. Åžimdi fotoÄŸraflarında arıyorum en deli öyküsünü. “Gülün İçinde Bülbül Sesi Var” diyen orman gözlerinde ÅŸimdi kim bilir kaç öykü ÅŸekillenir. YaÅŸama sevincim büyür gider artık, sarılabildiÄŸim, öpebildiÄŸim ve seni seviyorum diyebildiÄŸim için. Evet evet Nezim, dediÄŸin gibi hep böyle güzel kalacağım. Yoksa bir daha seni göstermez bana bu dünya. Çocuklar göreceÄŸim yine gözlerinin en derin aynasında.
GüneÅŸin altında bir çınar, elleri çocuklar tutar. Dalıp gidiyorum böylece ahÅŸap evin nem kokan divanlarına. Merdivenlerinde dostlar bir tarihe tanıklar ediyorlar. Durup durup resimlemek geliyor içimden hem beynime hem tinime ve karelerime. Sinirlendi mi düşüyor düşlerim bir an, sonra daha dik duruyorum ve daha da dik bakıyorum Ali’leri vuranlara, çocuklara kıyanlara.
Öykülerindeki gibi dili, su gibi. Azmak’tan akan saçları ağıt türküsü yakan su gibi. Tanrıların öfkeli haykırışlarındaki çakmak gözlü Mitra gibi. Yakışıyor her ÅŸey. İrkiliyor ayaklarının arasından geçerken aniden kara kedi. Kızmıyor. Hafif bir kuÅŸ korkusu gibi. Sevecen yine de kediye. Peynirle beslediÄŸim kahvaltı sabahlarının sevimli ama yılışık olmayan kedisine içten içe ÅŸiir saklı bir sevgi büyüttüğünü biliyorum. Akyaka sabahlarında ve her gününde ömrümün özleyeceÄŸimi biliyorum Nezim seni.
Çocuğum ben. Hep çocuk ve hep insan. Yazmaya sevdalıyım, öyle kalacağım. Büyümeyeceğim. Bir gün benim de bir öyküm olacak Nezim. Beni öyküne koyar mısın şöyle usulca bir kıyısından. Kocaman gözlerimle izleyebilmek için eşsiz anlatımlarını.
“Nerden bildin yeÅŸili sevdiÄŸimi” dediÄŸinde, uzun yutkundum. Bildim evet, içsel bir ÅŸeydi ve tarifi olamazdı söylemek istediklerimin. Mayıs sabahlarında arayacağım kahvaltı sohbetlerini.
Akyaka sarhoÅŸuyum. Azmak’tan kıvrılan alev yeÅŸili saçlarında Tanrıların dünyayı gördüm. Sustu dilim, içim coÅŸtu. Diyemedim.
Gidelim Delicem. Tarçın ve Turuncu bizi bekler. Sahi dört gün aç kalsa ölür mü kediler, ölür mü balıklar.
Azime AKBAÅž YAZICI
www.azimeayazici.blogspot.com
"Azime AKBAŞ YAZICI" bütün yazıları için tıklayın...
