Foça’da Seramik Çalıştayı (Work Shop)
Phokaia Tanrıları çağrı çıkardı; Yaklaşan hasat bayramı için yedi bin tane çanak çömlek yapılacakmış!
Gökler tanrısı Zeus’un anası, yeryüzünün ana tanrıçası İdalı Rhea, Phokaia Kıyılarını dolaşırken Phokaia’ın yemyeşil bağlarına, dantel gibi kıvrımlı denizine aşık oldu. Bütün tanrılara ulaklar gönderdi. “Gelin buraya heyy tanrılar, Ares, Poseidon, Demeter hepiniz gelin bu Phokaia denen kente. Gelin el ele verin, dualarınızla kutsayın, bolluk bereket yağdırın, o engin yüceliğinizle Dionysos’a yardım edin hasadı bereketli şarapları lezzetli olsun.
Kentin sanatçı ve zanaatçı işçileri yedi ay, yedi gün ve yedi saat çalışıp yedibin tane çömlek yapacaklar. Afrodit’in dudakları gibi kırmızı sulu, Attika (Attiki) Karası üzümlerinin sularını koymaya yedi bin çanak çömlek. Yedi bin çömleğin de rengi Attika siyahından olacak. İthaka’ya yola çıkan gemicilere de verilecek küpler dolusu. Eğlendirsinler kendilerini uzun deniz yolculuklarında.. Haydi iş başına…
Tanrıların buyruğu. Phokaia Kentinde çalkalanıp ses oldu, sesler uğultu...
Ahırdan bozma bir seramik atölyesinde, uğultular şekil alıp figür oldu…
Foça Seramik Atölyesi sanatçılarının ürettiği çamurdan çanak, kupa, vazolar farklı bir pişirme tekniği denenmek üzere atölye dışına yolculuğa çıkıldı. Figürlere öyküler yazıldı, Attika Siyah figür seramiğine benzeyecek miydi acaba, yada Akhamenid dönem öncesi gri seramiklere!
Yola çıkılmadan önce, çalıştay katılımcılarının yapması gerekenler vardı. Ham seramiklerin hem rahat taşınması, hem de ikinci bir işleme gerek duyulmaması için kutulama yöntemi uygulandı.
Atık malzemeler, sırasıyla yerleştirildi.
Çalıştay katılımcılarının asil ve yedek listeleri aynen şöyledir: Koncagül Ağaoğlu, Chris Çokay, Turgay Tezgin, Sevgi Çekiç, Volkan Sucukçu, Meltem Özkan Dorsman, ve bendeniz Nurdan Çakır Tezgin
Biraz saman, /biraz kül, biraz duman o benim işte/ :)
İşin latife-i şarkısı bir yana, ham seramiğin pişerken oksidasyonu için epeyce bir atık malzeme kondu kutuya
Pit fring denilen çürük-atık (organik) malzemeler; mukavva kutunun içine seramiklerin aralarına birkaç kat döşendi. Nelerdi bu organik malzemeler? Talaş, cam parçacıklar, meyve sebze kabukları, kum, kozalak taneleri, kedi maması, bakır tel, kahve, zeytin yaprakları, zeytin çekirdekleri, doğadan toplanmış kuru yapraklar vs…
Atık malzemelerle desteklenmiş seramiklerin, yanma aşamasında boşlukta kalıp birbirlerini kırıp çatlatmamaları için dikkatle yerleştirildi seramik kaplar.
Bütün malzeme yerleştirilip mukavva kutu dolunca, iplerle sımsıkı bağlandı.
Ekibin tek erkeği Turgay tarafından taşınma işlemi başlamış oldu. :)
Hadi bakalım gidiyoruz…
Gidiyoruz da, nereye?
Volkan Sucukçu’nun Foça karası üzümü deneysel yetiştirim bağına doğru yola çıkılıyor. Volkan Beyin bağında bir tandır fırını bulunmakta. Çalıştay elemanları tek sıra halinde bağa doğru hareket ettiler Temmuz sabahının ruha dinginlik veren sessizliğinde…
Bağın bulunduğu vadinin adı Bayramderesi mevkii, karşısındaki kayalık tepenin adı ise genelde Altınmağara tepesi diye geçiyor.
Foça Karası üzümü
Tandır fırınının çapı 60 cm. yüksekliği de en fazla 80 cm. kadar dipte hava deliği olan yuvarlak bir yer altı fırını. Yer altı demek uygundur çünkü, fırın çukuru öyle bir konumda inşa edilmiş ki, küçük bir tepenin hemen yamacında. Yani, dipteki hava deliği borusunun açık ucu yamaca doğru oksijen almakta.
Tandır fırını içinde, yanarken biriken duman ve gazı dışarı atacak olan demir boruyu yerleştirmek Chris’in uzmanlık alanına giriyordu.
Chris tahta ve odun parçaları toplamakla meşgul.
Herkes, biran önce ateşi yakıp fırını işler hale getirmenin telaşıyla oradan oraya koşuşturuyor.
Tandır fırını yakılıp, seramik ve organik malzeme dolu mukavva kutu fırının içine yerleştirilince etrafına saman ve yanıcı maddelerle sıkıştırma işlemi yapıldı ve fırın kapağı örtüldü.
Tandır fırınının kapağı tam kapanamadığı için, çamurla sıvanmaya karar veriliyor.
Chris ve Konca, toprak, saman ve suyu karıştırıp yumuşak bir çamur elde ediyor.
Toprak, saman ve su birlikteliğini yoğuran ellerin çatlayıp bozulacağı, tırnakların içine çamur gireceği kimsenin umurunda değil. :) Büyük bir hevesle yoğruluyor tandır kapağının çamuru. Bu işlem bana, çocukken annemin pişirdiği kapama güvecin unlu hamurla kapağının sıvanmasını hatırlattı. Güveç tenceresinin kapağını öyle sıvardı ki hamurla, piştikten sonra pirinç havan tokmağı bile kafi gelmezdi açmak için ve babam girerdi devreye, :) küçük keserle usulca kırılırdı sert hamurlar. Etrafı iştah kabartan, burun deldiren keskin bir güveç kokusu kaplardı…
Büyük bir merakla tandır başında nöbet tutuluyor. Tandır fırınının içinde gerçek tandır pişiyor olması da hayal edilmeden durulmuyor bu arada. Hazırlanan çamurla sıvanan kapağın yan tarafındaki hava borusu duman çıkarmaya devam ediyor. Belli ki içerdeki ateş hızını aldı ve için için yanmaya devam ediyor.
Bayramderesi vadisine yukarılardan bakan Altınmağara Tepesi Temmuz’un öğleden sonra güneşini olanca gücüyle yansıtmaya devam ediyor. Günün ilerleyen saatleriyle şekil değiştiren üçgen-köşebent ışık oyunları, zaman zaman ekibin dalıp gitmelerine neden oluyor. İşte bu anlarda Phokaia tanrıları geçici halüsinasyonlara sokuyor çalıştay grubunu…
Diğer tarafta; Öğle saati olmuş ve mideler kazınmaya başlamış.
Ekipten bazıları çantaları karıştırmaya başlamış bile, çok acıktıkları hallerinden belli :)
Meltem’in getirdiği gözlemeler çok güzeldi fakat; bazılarının dişinin kovuğuna değmedi. İyi ki bolca simit getirmişiz…
Volkan Sucukçu; “Bu ekip iyi hoş da, pek dağınık çalışıyor dağıtmışlar çardağın altını” der gibi sanki.
Bu arada, Volkan Beyin üzüm bağı ve bağ kulübesi görülmeğe değer. Hele kulübenin önündeki asma çardağının altında içilen bir bardak çayın keyfi…
Çaylar, kahvelerle, yiyip içmelerle devam eden gün, akşamın alacasına döndüğünde yorgunluktan kimsede güç kuvvet kalmadı.
Öyle ya; sabahtan bu yana 9-10 saat geçti. Hedeflenen pişirme (pit firing) işlemi için yeterli süre fazlasıyla geçti. Şimdi pişen seramikleri çıkarmaya sıra geldi.
Tandır kapağı kalkar kalkmaz, etrafta seyirci konumundakiler dahil, oldukça kalabalık bir meraklı güruhu tandırın başında alıyor soluğu. Fırının soğuma sürecinin ne kadar olduğu tahmin edilemiyor çünkü, içten içe yanmaya devam etmiş olabileceği de mümkün.
Meraklı seyirciler da dahil, yanmış materyallerin arasındaki seramik işleri, folluktan yumurta arar gibi toplamak en zevkli bölümlerden biriydi.
Pişirmede yetersiz kalan bir aşamanın vardığı sebep-sonuç kabul edildi. Hedeflenen ısı: 1000 derece kadarken, görünen o ki, ısı 300 derecenin üzerine çıkarılamadı. Yine de, tamamen başarısız olundu denemeyeceğine karar verildi.
Çünkü; işlerin etrafındaki atık maddelerden etkileşimi hiç de fena olmamıştı. Pişmedeki reaksiyon, sevindirici küçük ipuçlarını da beraberinde taşıdı. İlginç renk ve damarlar gelecekteki yeni bir çalışmayı imkansız kılmıyordu en azından.!
Seramik sanatçısı Koncagül Ağaoğlu; çıkan sonuçlar üzerine görüşlerini belirtirken, “dünya üzerinde yapıla gelmekte olan work shop’larda defalarca yinelenen pişirme tekniklerinin denenmesinde biz, ne ilk ne de sonuncuyuz” diyerek sözlerine devam etti.
“Bu ilk çalıştayımız olması açısından başarısızlık söz konusu değil, ilkler daima yanılgıyı da barındırırlar bünyelerinde hatta birçok yenilik bu tür ilk acemilikler sonucu ortaya çıkmışlardır.”
Tandır fırınında bu tür bir pişirme işlemi yapılabilir mi denendi. Bu fırının kullanılabileceğini fakat ısının yetmediğini anlamış olduk. Isı derecesinin yükseltilebilmesi için gerekli önlemler alınabilirse tandır fırınında da seramik pişirilebilir.
Tandır fırınından çıkarılan seramik işler önce yıkandılar ve sonrasında gelinlik kız gibi görücüye çıktılar. Ortaya çıkan seramik pişirme nihayetinde; figürlerde epeyce siyahlıklar vardı lakin Attika siyahına benziyorlar mıydı o tartışılır! :)
Çalıştay sonrasında ekip ve misafirler karşılıklı görüş alışverişindeler.
Bir başka çalıştayda buluşmak üzre…
www.ascifok.com
|