özüm…
İzin verirsen yalnızca sen duyarsın soluk çığlığını sırçanın. Derin ve düzensiz korkusunda uyurken bir yıldız. Tut elini ilkyazın, gitmeden önce. İç çekişli yollara uyut yüreğini ve uç elbet korkularına yalın ayak. Bir çiçek büyüt tabanlarında, yakmasın. Kadife gözlerinde sancımasın yıldızlar. Ay gözlü bir kızın bahçesinde gövdelensin maviler. Sağ yanına bir ardıç düşsün, ruh ışısın… uyurken omuzlarında dingin gecenin. Cunda ol…
Avuçlarında binlerce yıldız biriktiren elmas gözlü ay kedileri beslenir uykularından. Aşk yatar, aşk kalkar rüyaları yastığından…
Şimdi merhaba demek vardı dalgalara özüm. Suya yazı yazmak vardı. Yüzümüzde uzun, ince bir yola baharlanmak vardı. Pelin otları ışıklar indirirken su kenarına, dağınık sesine gizlenen hecenin alnından öpmek vardı. Nü bir sızıdan geçen gamzelerinde eflatun güller okşardı yorgun turuncunun gözlerini. Bildin mi…
Şarkılarında Ege saçlı delirmeleri sevdim, yıldızlar gönderdim gözlerine en dip gecelerinde. Karışıp gitti takvimler birbirine, zaman diyorum Özüm zaman su.
Mavi saçlı kızım uçacak aydınlıklara…
ah bir çiçek ki dizdiğim
nerden bilirdim dolanacak dilime
çamur kalır bilir misin sudan geriye özüm...
ertelenmiş gözlerini diziyorum ipliğime...
çiçek çiçek...
Yana yakıla birbirine karışan ayaklarımızın altından sessizlik geçmiyor şimdi, dinle… buz dağının yalnızca görünen kısmıyla ilgilenenlere inat sualtı yürümelerindeyiz. Karaya vurmuyor istiridye…
Sen yine şarkılarını söyle ama en çok Arkadaş’ı… kırıkcamüstü yürümelerimden geçtim. Delice bir yeşilin içinde açtı çiçeklerim.
Toparla yüzünü artık sular aynadır, salınır sesinde...
özüm,
gözbebeğinde tutuklanır
türkülerden saçılan ışıklar
ah çocuk sesinde
cama vurur ay yüzlü
sırılsıklam gökçe yıldızlar…
“Bir notalık şarkıysa kavuşmalarımız
Haydi söyle, bittiğinde yeniden yazmaya geldim
Bir nehir gibi akıyorsa büyüttüğümüz düşler
Yüzmeye başla, yorulduğunda seni tutmaya geldim”*
Akşam suskun bu yüzden. Uyuyordu zaman, kurşun kalem çizgisindeydi kâğıt, şiirin gelirken. Ağustosa yazdığın şiiri büyütüyordu papalina. Bir köy kahvaltısı geçiyordu içimizden, çoğalıyorduk. Omuzlarında biriken denizlerden okyanuslar akıyor, türkü tadı sabahlarda tuvalde portre oluyordun.
Mavi saçlarından yıldızlar dökülüyordu Ege’ye… çiçekler de ağlar bilirim. Ak gitsin, seni tutmaya geldim. Uzan, koynunda düş besleyen, kuytularında nehirler biriktiren özüne. Çiçekler de yanar bilirim Ege’nin suları kadar…
Mavi saçlı kızım
İzmir’im
notası hüzün gözlüm
rotası ışık
çocuk gülüşlüm
dinle
bir ana sancılı
doğurdu doğuracak
mavi saçlı kızı
ve ilk çığlık dünyaya
Samyotisa...
www.azimeayazici.blogspot.com
|