Tarım ve Hayvancılıkta Sorunlar'ın Konuşulup Tartışıldığı Bağarası Kahve Söyleşisi Ses Getirdi
Üniversitelerin halka inip çiftçi, köylü, kentliyle elele çalışması gerekliliğine inananlardanım. Halktan kopuk ve uzak olan akademik çalışmaların dayanaksız ve yetersiz kalacağına olan derin inancım nedeniyle halkla bütünleşen projeler üretmek üniversitelerin başlıca görevlerinden biri olmalıdır diyorum.
Üniversiteler, ulusal konseyler, kooperatifler ve dernek, vakıf gibi kurumsal yapılar halka hizmet için varolmuşlardır. Halk, yani insan toplulukları için varolan bu kuruluşlar, zaman zaman değil çok sık aralıklarla halkla bütünleşen projeler içinde olmalıdırlar. Bu kurumsal mekanizmaların bireylerini çeşitli vesilelerle aramızda görünce sevindirik olup şaşkınlığımızı uzun süre atamıyoruz ve sorulacak sorularımızı adeta ceplerimize tıkıştırıyoruz!
Altıncı Uluslararası Foça Festivali kapsamında gerçekleştirilen etkinlikler arasında yer alan "Kahve Söyleşisi"ndeki en dikkatimi çeken unsur; Bağarası'ndaki dinleyicilerin değerli konuşmacılara gerekli soruları soramamasıydı. Dinleyiciler garip bir tutukluk içindeydi sanki! Bu tür bilgilendirici toplantıların festival yada açılış töreni gibi belirli amaçlarla düzenleniyor olması toplantı ve söyleşilerin önemini mi azaltıyor acaba? Bu bilgi yüklü toplantıları halkın ve çiftçilerin sahiplenmesi, dört gözle beklenmesi, elele vererek ortaklaşa çalışılması cazip hale getirilemez mi diye geçiriyorum içimden.
Çok kıymetli konuşmacılar geldiler Bağarası'na, çok da yerinde ve doyurucu bilgilerle donattılar dinleyenleri. Kesinlikle faydalı ve ilginin yüksek olduğu bir toplantıydı. Burada kendi gözlemlerimi dile getirmeye çalıştığımdan katılımcıların neler düşündüğünü sadece tahmin etmeye çalışıyorum.
İnsanların gözlerinin içine baktığımda şunu hissettim sanki; Bütün bunlar doğru olabilir ama nasıl yapacağız o dediklerinizi, nasıl biraraya geleceğiz, nasıl seçeceğiz ekeceğimiz tohumları öyle ya birileri de gelip paket paket pazarlıyorlar kısır buğday, mısır tohumunu ve onun ardından atacağımız gübreyi, zararlılarla mücadele ilacını! Tarlam boş kalırsa benim zararıma, ineğim süt vermezse benim zararıma, zeytinimin yağını satamazsam benim zararıma, birilerini karşıma alırsam bana dokunur zararı. Kim verir rızkımı, kim everir oğlumu kızımı, kim verir kocakarının hastane masraflarını! Akıl veriyorsunuz eğitim veriyorsunuz çok sağolun ama, yolu da gösterin, gösterdiğiniz yolda elimizden tutun bizimle yürüyün, devamını takip edin ihtiyacımız var bunlara.... diye iç geçiriyorlardı!
***
Bağarası'ndaki kahve söyleşisinde Foça'nın Belediye Başkanı Gökhan Demirağ oturumu yönetiyor. Ve her biri değerli üç güzel insan Temmuz sıcağında kalkıp gelmişler, insanlığın yararına güzel ve faydalı şeyler söylüyorlar. GDO konusunda anlattıkları akıl sınırlarını zorlayan ve zamanın kısıtlı olmasıyla paylaşmak istediklerini bitirmek istemeyen Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA'nın coşkulu anlatımı dinleyenlerini de içine çekiyor. Dışa dayalı devlet tohum yasasının bütün bağlayıcı unsurlarını dile getiren Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA, halkı uyarmak ve bilgilendirmek konusunda yetersiz kalındığının altını çizmekte...
Yine bir başka konuşmacı; Kutsal zeytin ağacına ve onun meyvesinin suyu zeytinyağına yönelik söyleşisiyle öne çıkan Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi'nin Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Mustafa TAN, İyon kentleri içinde özgür insanların yurdu olan Phokaialıların Pers istilası sırasında Akdenizin çeşitli kıyılarına koloniler kurması gibi, Anadolu'nun kutsal ağacı olan zeytinin de Akdeniz ve dünyanın birçok yerine taşınmış olması arasındaki benzerliğe dikkat çekiyor konuşmasında.
Zeytin ağacı ve Phokaia denizcileri arasında bundan daha iyi bir benzetme olamazdı.
Ayrıca, Türkiye'nin Uluslararası Zeytin Konseyi'ne (UZK) yeniden üyeliği konusundaki gelişmeleri ve zeytin ağacının desteklenip çiftçiye olası yansımalarını da paylaşan Dr. Mustafa Tan, Foça'da bulunduğu süre içinde zeytin üreticileriyle çevredeki zeytinlikleri de görüp, üzerindeki kar beyazı gömleğin grileşmesine aldırmadan kırsalın tozu dumanıyla da tanışıyor.
Ayağı tozlanan akademisyenler, gömleği islenen yöneticiler, artık sahaya inmeden seslerini duyuramayacaklarını biliyorlar. El, göz teması şart. Çiftçi ve köylülerin bu tür paylaşımlara ne kadar ihtiyaçları olduğu çok net ortada. Devamını dilemekten başka ne diyelim...
Sonuncu konuşmacı, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğretim üyelerinden Prof Dr. Mustafa KAYMAKÇI'nın söyleşisi de tohum, hayvancılık ve süt üreticiliği üzerine. Serbest piyasa ekonomisi adı altında, süt üreticisini tüccarın insafına bırakan yasalara karşı, kooperatifçiliği savunan sayın Kaymakçı "Türkiye Tarımı Üzerine Notlar" kitabından birer adet söyleşide bulunan çiftçilere dağıttı.
Ben de buraya, sayın Prof Dr. Mustafa KAYMAKÇI'nın kitabındaki önsözden bir alıntı yapmak istiyorum. "Aç bırakılan bireyler, önce öz güvenlerini sonra da umutlarını yitirirler. Bunun sonucunda ulusal bilinç kaybolur ve kitleler kim karnını doyurursa, onların egemenliği altına girerler."
Elbette, bunu salt ulusal ve milli söylemlerle değil, küresel açlık ve küresel kapitalizm ile de ifade etmek mümkündür ki; eski büyüklerimiz olan nine ve dedelerimizin öteden beri süregelen şu sözleri ne manidardır; "Aman yavrum, Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin!"
Amin!
|