Pembe Domates Ağı (PDA) diye bişey duydunuz mu?
Eminim duymuşsunuzdur ama, duymayanlar olabileceğini düşünerek bugün pembe domates ve ona gönül verenlerin buluştuğu bir adresten söz etmek istiyorum. Öncelikle "pembe domates" denilen şey nedir ve neye benzer?
Ah ah! Ne günlere kaldık çocukluğumuzdaki lezzetli, sulu, ince kabuklu, sevdiği toprakta zevkten çatlayıp patlayarak büyüyen sapa yakın yeri yeşilli domatesleri sanki nesli tükenmiş bir canlı gibi tanıtma gayretine girişiyoruz! Bu nasıl bir çelişkidir ki yeni nesillere domates anlatmak gibi komik bir yazıyla başbaşayım!
Şöyle akıllıca düşününce, insanın "normal" karşılayacağı bir durum değil domates anlatmaya çalışmak! Herkes domatesin ne menem birşey olduğunu biliyor zaten. Bütün süper ve hiper marketlerle, organik ürün satan pazar ve çarşıların tezgahlarında raslıyoruz ona. Hani şu, her biri pinpon topu gibi tornadan çıkmışcasına yusyuvarlak ve neredeyse eşit boyuttaki salkıma sıralı markalı ve de damgalı domateslerden söz etmeye çalışıyorum. Türk bayrağı gibi her yeri kıpkırmızı, tek bir yeşil yada başka leke göremezsiniz sırtlarında, dış kabuğu meşin muşamba gibi soyulmadan kullanılmayan, içi ağaç dalı gibi damarlı, etli kısmı İsrail kavunu gibi kayış sertliğinde bir iç meyvesi olan şeye günümüzde domates deniyor. Yeni nesil insanlık bunu böyle biliyor.
Oysaki; Otuz yaş üzeri birçok insan belleğini zorladığında, domates denilen sebze meyvenin ne olduğu konusunda çok farklı duyumsamalar içine girecektir. Her birimizin bellek kayıtları farklı çalışıyor olsa da o eski domates tohumlarımızdan üretilen, Egelilerin deyimiyle bostan domatlarının bize yaptığı çağrışımlar lezzete dair unutulmaz değerlerde olacaktır.
Hangimiz çocukluğumuzun yaz aylarında bir elimizde ekmek parçasıyla diğer elimizde ısırıp tuza banarak yediğimiz o içi sulu domateslerin sularıyla elbisemizi lekelemedik, hangimiz yediğimiz domatesin suyunu kollarımızdan ve ağzımızın kenarlarından şapır şapır yerlere damlatarak serinlemedik?
Yeni nesil insanlık, domatesi odunuyla satın alıyor, bir odun parçasına asker nizamında eşit aralıklı tutunmuş yuvarlak kırmızı şeylere domates diyor artık! Neyse, kim ne diyor ne nasıl olduyu bir kenara bırakıp, çoktandır söz etmek istediğim yürekli bir oluşumu geç kalarak da olsa sizlerle paylaşmanın keyfiyle devam etmek istiyorum.
| Pembe Domates Ağı (PDA) |
Onlar kurucuları Avniye ve Mehmet Ata Tansuğ çifti önderliğinde bir manifesto ile yola çıkmış bir grup güzel insan ve bakın ne diyorlar manifestolarında; Bizler, 2006’da bu ülkenin ürünü olan ve gelecek kuşaklara miras bırakılması gereken doğal tohumlara, nesli kurumaya yüz tutan, leziz “pembe domatesler” üzerinden sahip çıktık!
• Onları 2007 ve gelecek yıllarda da evlerde, balkonlarda, bahçe ve tarlalarda, “temiz” toprak ve doğal yöntemlerle yetiştirmeye azimliyiz!
• Onların da bu domatesleri aynı renk, aynı güzel koku, aynı lezzet ve aynı doğallıkta sürdürebilmesi için elde ettiğimiz tohumları çocuklarımıza ve gelecek kuşaklara aktarmakla sorumluyuz.
• Bunun için kendi aramızda yardımlaşırken tohumlarımızın genetiği ile oynanmaması, "terminatör" teknolojiler eliyle endüstriyel hale gelmemesi için pembe domates ağının genişlemesine çalışacağız!
Evet, fazla söze gerek var mı? Ülkemizdeki doğal ve evladiyelik ("heirloom") pembe domateslerin tohumlarını bireysel çabalarla kentlerde evlerinin balkon ve bahçelerinde, doğal tarım yöntemleriyle yaşatmaya çalışan PDA üyelerinin, Internet üzerinde örgütlenip, iletişimini elektronik ortamda sürdürmesi, deneyimlerini tuttukları web günlükleri yoluyla birbirleriyle paylaşmaları, çalışmalarının aşamalarını ve aldıkları sonuçları yine web günlüklerinde görüntüleyerek belgelemeleri ve zaman zaman da yüzyüze toplantılar yaparak, tohum ve bilgi paylaşımı için oluşturdukları "toplumsal ağ" çok kısa süre içinde romantizm ve nostalji boyutlarını aşarak tüm ülkenin diğer tohumları için de gereklilik halini almıştır.
Darısı boncuk ayşenin, kara buğdayın, üçburun biberin, hale şeftalinin ve daha nicelerinin başına diyelim...
www.ascifok.com
|