Gİ-Dİ-YO-RUM İŞTE
Güneş derin uykuda. Az kaldı uyanmasına. İçimde daralmalar, Ay gecede dolaşıyor...
Zorlanıyorum artık bu yaralı yüreği taşımaktan. Yollara daha sert basıyorum. İntikam alıyorum kendimden.
Gücüm yaşamaya değil; yalnızca sevmeye yetiyor. Sevilecek kalmamış, sevilenler erken göçe zorlanmışlar. Yüce yücelendirmiş onları kanatlarıyla...
Bu öykünün sonunu bildiğimden midir bunca aymazlık, bunca yaşama duyarsızlık? Başladım, oynadım; bitiremiyorum. Perde kapanmıyor!
Farkındalıklarımın farkına varmam zamanımı alıyor. Çok geç!
Keşkelere dönüp, bakmayı yasakladım. Ce -cak larla uğraşmıyorum. Meli-malı kuralları gri yerine mor yükledim. Onları sevemedim. Se-sa lar geçmiş oldu.
Bilinmeyen, akla- hayale bile gelmeyen yolların yolcusuyken; gerçeklerin kahramanı olmak yordu beni.
Sen sıcacık koynundayken annenin, ben ağustoslarda buz kestim.
Onlarca yılı ayrı yaşadık aynı evde. Duygularımızı hoyratça savurduk başkalarına; dilimiz kemikleşti, lal olduk...
Sen bana, ben sana ulaşamadık. Odalarımızın rengi ak-kara oldu.
Hiç kimse olamadık birbirimize...
Şimdi gidiyorum işte!
Taktım, takıştırdım sevda sözcüklerini yüreğime.
Gidiyorum bak?
Gidiyorum.
Gi-di-yo-rum
İşte...
18 Şubat 2005 Oberhausen
|