CENNET’İN KADINLARI
Bu öykünün gerçek kahramanını tanımaktan gurur duydum. Adana Tüyap Fuarı'nda kitapların arasına gömülmüş narin yüzünü ilk gördüğümde, alnında derin çizgiler oluşturmuş bir şeylerin olduğunu hissettim. O anlattı, ben yazdım. Sevgili D'nin adını ben değiştirdim. O "Yaz arkadaşım, yaz." Dedi. Yazdım...
CENNET’İN KADINLARI
Aşağı kattan gelen gürültülere aldırmayarak isli tasın içinde kaynattığı ağdayı, soğuk banyo taşına döktü. Cızlayan sesle birlikte şeker yanığı kokusunu içine çekti.
Ne de çabuk uzuyordu şu kahrolası tüyleri? Oysa aradan henüz üç hafta geçmişti. Bıçağın keskin tarafıyla taşa yapışan ağdayı yavaşça toplamaya başladı. Tam kıvamı tutturmuştu yine. Yaptığı topağı altın rengine dönünceye kadar çekiştirdi. Daha tam soğumamıştı. El parmaklarının ucu kıpkırmızı olmuş, yanıyordu. Kırmızı çiçekli eteğinin uçlarını donunun paçalarından içeriye sokarak, bacağına yaydı ağdayı.
Her tarafına bulaşan ağdanın yapışkanlığından kurtulmak için banyoya girdi. Acele etmeliydi. Cennet Ana neredeyse bağırırdı. Henüz siftahını da yapmamıştı. Herifler kapıya dizilmişlerdi. Sabahın köründe sesleri duyulmaya başlamıştı bile. İti, kopuğu, pisi, temizi, cahili, okumuşu her zaman kapıda karıları “becermek” için bekleşir;
arada bir de kavgaya tutuşurlardı.
Hiçbiriyle yatası yoktu bugün. Kim bilir kim çıkacak karşısına diye düşünürken, Cennet Ana’nın kaba ve gür sesi yüreğini ağzına getirdi.
— Kııız, Sevtaaaap! Abonen geldiii. İn de karşıla kız kocanı.
Sevtap hemen anladı kimin geldiğini. Herif kendini gerçekten de Sertap’ın kocası sanıyordu. Kafasını kederle, midesini de rakıyla doldurduğu bir akşamüzeri herife anlatıvermişti öyküsünü. Evden nasıl kaçtığını, yollara düştüğünde kaç kişinin altına yatmak zorunda kaldığını, amcaoğullarının peşine düştüğünü anlatmıştı adama. Herif acımıştı kıza. Tam üç yıldır da Cennet Ana’nın kızlarından biri olmuştu. İyi para kazanıyordu artık. Adamın Sevtap’ın parasında gözü yoktu. Gerçekten de bu adam seviyordu genç kadını. Ara sıra kadına kendince hediyeler alıyor, beğendiğinde ise havalara uçuyordu.
******************
Sevtap on bir yaşındayken dayıoğlunun tecavüzüne uğramıştı. Daha sonra da komşunun oğlunun. Her iki genç askere giderken tehdit tembihlerini de savurmuşlardı küçük kıza. Daha aybaşı görmüyordu Sevtap. Çukurova’nın portakal, limon kokulu bahçelerinden birinde bacak arasından sızan kanları görünce de parçalamıştı avazıyla gökyüzünü. Dayıoğlunu abi bellemişti oysa. Ya komşunun oğlu?
Onu birkaç kez büyük su dedikleri barajın orada ablasıyla yakalamıştı. Ablası belli ki pişmişti artık. Her yakalandığında gülerek donunu çekiyor, kızkardeşine tembihi de unutmuyordu. Komşu oğlu son zamanlarda Sevtap’a da sırıtarak bakıyordu.
Dayıoğlunun erkeklik organını ilk kez içinde hissettiğinde çok canı acımıştı. Yalvarırken erkeğin salyaları badem büyüklüğündeki memelerinin üzerinde yapış yapıştı.
Komşunun oğlu dayıoğlu kadar uysal değildi. Önce bacakları arasında gezdirdi organını. Sonra acayip sesler çıkararak kızı tek eliyle arkasına çevirdi. Karnına bastırarak, yukarıya çeker gibi yaptı. Bir eliyle de sıkıca kızın ağzını kapattı. Erkek(siz)lik organını kızın def-i tabii yerine hoyratça soktu. Solumaları, çıkardığı hayvanca sesleri Toros’larda yankılandı. Kızın ne avazına, ne de korkusuna ağaçlarda bir yaprak bile esmedi. İşi bitince;
“Kız demeyesin kimselere! Daha kötü düzerim haaa!”
Sevtap kimselere demedi. Korktu. Günlerce ağladı.
Asker dönüşü dayıoğlu bir daha yanına uğramadı. Komşu oğlu Abdülkadir kızı bir gece motorsikletinin arkasına attığı gibi yaylaya çıkardı. Kız kaç gün orada kaldığını anımsamadı hiç. Adana’ya indiler bazı geceler. Göbekli, yaşlı, salyalı adamlara satıldı günlerce.
Bir gün içeriden kahkahaların, şarkıların, ayıp sözlerin edildiği Cennet’in evinde buldu kendini.
Cennet ufacık bedeni yaprak gibi titreyen bu kıza değer biçti. Komşu oğlu kızı satmıştı üç kuruşa.
O günden sonra nice adamlar tepinmişti üstünde. Polis baskınları sıradan yapılan görevler arasındaydı bu evde. Kendi gibi on altı kız daha vardı burada. Hepsi de mutluydular sanki durumlarından. Ağlayan hiç yoktu aralarında. Odasında hiç yalnız kalamadı Sevtap ağlamak için, hayal kurmak için. İçindekileri öldürmeyi Cennet’in evinde öğrenmişti.
İlk gerçeğe ayıldığında, yaşamayı öğrenmiş olduğunu gördü. Aşağıdan gelen seslere kulak verdi. Minik, korkak bir kızın çığlığını duydu.
“Bir kurban daha geldi Cennet’in Kadınlarına katılmaya, bu evden çıkış olmadığını o da anlayacak elbet! Buranın yükünü azaltmak için Cennet’in Kadınları olmaya geldik.”
Çukurova'da Cennet'in Kadınları sarı sıcağı da, avazlarını da, korku ve tiksintiyi de hep içlerinde yaşarlar...
|