Tülin DURSUN
CENNET’İN KADINLARI
Bu öykünün gerçek kahramanını tanımaktan gurur duydum. Adana Tüyap Fuarı'nda kitapların arasına gömülmüş narin yüzünü ilk gördüğümde, alnında derin çizgiler oluşturmuş bir şeylerin olduğunu hissettim. O anlattı, ben yazdım. Sevgili D'nin adını ben değiştirdim. O "Yaz arkadaşım, yaz." Dedi. Yazdım...
CENNET’İN KADINLARI
Aşağı kattan gelen gürültülere aldırmayarak isli tasın içinde kaynattığı ağdayı, soğuk banyo taşına döktü. Cızlayan sesle birlikte şeker yanığı kokusunu içine çekti.
Ne de çabuk uzuyordu şu kahrolası tüyleri? Oysa aradan henüz üç hafta geçmişti. Bıçağın keskin tarafıyla taşa yapışan ağdayı yavaşça toplamaya başladı. Tam kıvamı tutturmuştu yine. Yaptığı topağı altın rengine dönünceye kadar çekiştirdi. Daha tam soğumamıştı. El parmaklarının ucu kıpkırmızı olmuş, yanıyordu. Kırmızı çiçekli eteğinin uçlarını donunun paçalarından içeriye sokarak, bacağına yaydı ağdayı.
Her tarafına bulaÅŸan aÄŸdanın yapışkanlığından kurtulmak için banyoya girdi. Acele etmeliydi. Cennet Ana neredeyse bağırırdı. Henüz siftahını da yapmamıştı. Herifler kapıya dizilmiÅŸlerdi. Sabahın köründe sesleri duyulmaya baÅŸlamıştı bile. İti, kopuÄŸu, pisi, temizi, cahili, okumuÅŸu her zaman kapıda karıları “becermek” için bekleÅŸir;
arada bir de kavgaya tutuşurlardı.
Hiçbiriyle yatası yoktu bugün. Kim bilir kim çıkacak karşısına diye düşünürken, Cennet Ana’nın kaba ve gür sesi yüreÄŸini aÄŸzına getirdi.
— Kııız, Sevtaaaap! Abonen geldiii. İn de karşıla kız kocanı.
Sevtap hemen anladı kimin geldiÄŸini. Herif kendini gerçekten de Sertap’ın kocası sanıyordu. Kafasını kederle, midesini de rakıyla doldurduÄŸu bir akÅŸamüzeri herife anlatıvermiÅŸti öyküsünü. Evden nasıl kaçtığını, yollara düştüğünde kaç kiÅŸinin altına yatmak zorunda kaldığını, amcaoÄŸullarının peÅŸine düştüğünü anlatmıştı adama. Herif acımıştı kıza. Tam üç yıldır da Cennet Ana’nın kızlarından biri olmuÅŸtu. İyi para kazanıyordu artık. Adamın Sevtap’ın parasında gözü yoktu. Gerçekten de bu adam seviyordu genç kadını. Ara sıra kadına kendince hediyeler alıyor, beÄŸendiÄŸinde ise havalara uçuyordu.
******************
Sevtap on bir yaşındayken dayıoÄŸlunun tecavüzüne uÄŸramıştı. Daha sonra da komÅŸunun oÄŸlunun. Her iki genç askere giderken tehdit tembihlerini de savurmuÅŸlardı küçük kıza. Daha aybaşı görmüyordu Sevtap. Çukurova’nın portakal, limon kokulu bahçelerinden birinde bacak arasından sızan kanları görünce de parçalamıştı avazıyla gökyüzünü. DayıoÄŸlunu abi bellemiÅŸti oysa. Ya komÅŸunun oÄŸlu?
Onu birkaç kez büyük su dedikleri barajın orada ablasıyla yakalamıştı. Ablası belli ki piÅŸmiÅŸti artık. Her yakalandığında gülerek donunu çekiyor, kızkardeÅŸine tembihi de unutmuyordu. KomÅŸu oÄŸlu son zamanlarda Sevtap’a da sırıtarak bakıyordu.
Dayıoğlunun erkeklik organını ilk kez içinde hissettiğinde çok canı acımıştı. Yalvarırken erkeğin salyaları badem büyüklüğündeki memelerinin üzerinde yapış yapıştı.
KomÅŸunun oÄŸlu dayıoÄŸlu kadar uysal deÄŸildi. Önce bacakları arasında gezdirdi organını. Sonra acayip sesler çıkararak kızı tek eliyle arkasına çevirdi. Karnına bastırarak, yukarıya çeker gibi yaptı. Bir eliyle de sıkıca kızın aÄŸzını kapattı. Erkek(siz)lik organını kızın def-i tabii yerine hoyratça soktu. Solumaları, çıkardığı hayvanca sesleri Toros’larda yankılandı. Kızın ne avazına, ne de korkusuna aÄŸaçlarda bir yaprak bile esmedi. İşi bitince;
“Kız demeyesin kimselere! Daha kötü düzerim haaa!”
Sevtap kimselere demedi. Korktu. Günlerce ağladı.
Asker dönüşü dayıoÄŸlu bir daha yanına uÄŸramadı. KomÅŸu oÄŸlu Abdülkadir kızı bir gece motorsikletinin arkasına attığı gibi yaylaya çıkardı. Kız kaç gün orada kaldığını anımsamadı hiç. Adana’ya indiler bazı geceler. Göbekli, yaÅŸlı, salyalı adamlara satıldı günlerce.
Bir gün içeriden kahkahaların, ÅŸarkıların, ayıp sözlerin edildiÄŸi Cennet’in evinde buldu kendini.
Cennet ufacık bedeni yaprak gibi titreyen bu kıza değer biçti. Komşu oğlu kızı satmıştı üç kuruşa.
O günden sonra nice adamlar tepinmiÅŸti üstünde. Polis baskınları sıradan yapılan görevler arasındaydı bu evde. Kendi gibi on altı kız daha vardı burada. Hepsi de mutluydular sanki durumlarından. AÄŸlayan hiç yoktu aralarında. Odasında hiç yalnız kalamadı Sevtap aÄŸlamak için, hayal kurmak için. İçindekileri öldürmeyi Cennet’in evinde öğrenmiÅŸti.
İlk gerçeğe ayıldığında, yaşamayı öğrenmiş olduğunu gördü. Aşağıdan gelen seslere kulak verdi. Minik, korkak bir kızın çığlığını duydu.
“Bir kurban daha geldi Cennet’in Kadınlarına katılmaya, bu evden çıkış olmadığını o da anlayacak elbet! Buranın yükünü azaltmak için Cennet’in Kadınları olmaya geldik.”
Çukurova'da Cennet'in Kadınları sarı sıcağı da, avazlarını da, korku ve tiksintiyi de hep içlerinde yaşarlar...
Tülin DURSUN
"Tülin DURSUN" bütün yazıları için tıklayın...
Bu öykünün gerçek kahramanını tanımaktan gurur duydum. Adana Tüyap Fuarı'nda kitapların arasına gömülmüş narin yüzünü ilk gördüğümde, alnında derin çizgiler oluşturmuş bir şeylerin olduğunu hissettim. O anlattı, ben yazdım. Sevgili D'nin adını ben değiştirdim. O "Yaz arkadaşım, yaz." Dedi. Yazdım...
CENNET’İN KADINLARI
Aşağı kattan gelen gürültülere aldırmayarak isli tasın içinde kaynattığı ağdayı, soğuk banyo taşına döktü. Cızlayan sesle birlikte şeker yanığı kokusunu içine çekti.
Ne de çabuk uzuyordu şu kahrolası tüyleri? Oysa aradan henüz üç hafta geçmişti. Bıçağın keskin tarafıyla taşa yapışan ağdayı yavaşça toplamaya başladı. Tam kıvamı tutturmuştu yine. Yaptığı topağı altın rengine dönünceye kadar çekiştirdi. Daha tam soğumamıştı. El parmaklarının ucu kıpkırmızı olmuş, yanıyordu. Kırmızı çiçekli eteğinin uçlarını donunun paçalarından içeriye sokarak, bacağına yaydı ağdayı.
Her tarafına bulaÅŸan aÄŸdanın yapışkanlığından kurtulmak için banyoya girdi. Acele etmeliydi. Cennet Ana neredeyse bağırırdı. Henüz siftahını da yapmamıştı. Herifler kapıya dizilmiÅŸlerdi. Sabahın köründe sesleri duyulmaya baÅŸlamıştı bile. İti, kopuÄŸu, pisi, temizi, cahili, okumuÅŸu her zaman kapıda karıları “becermek” için bekleÅŸir;
arada bir de kavgaya tutuşurlardı.
Hiçbiriyle yatası yoktu bugün. Kim bilir kim çıkacak karşısına diye düşünürken, Cennet Ana’nın kaba ve gür sesi yüreÄŸini aÄŸzına getirdi.
— Kııız, Sevtaaaap! Abonen geldiii. İn de karşıla kız kocanı.
Sevtap hemen anladı kimin geldiÄŸini. Herif kendini gerçekten de Sertap’ın kocası sanıyordu. Kafasını kederle, midesini de rakıyla doldurduÄŸu bir akÅŸamüzeri herife anlatıvermiÅŸti öyküsünü. Evden nasıl kaçtığını, yollara düştüğünde kaç kiÅŸinin altına yatmak zorunda kaldığını, amcaoÄŸullarının peÅŸine düştüğünü anlatmıştı adama. Herif acımıştı kıza. Tam üç yıldır da Cennet Ana’nın kızlarından biri olmuÅŸtu. İyi para kazanıyordu artık. Adamın Sevtap’ın parasında gözü yoktu. Gerçekten de bu adam seviyordu genç kadını. Ara sıra kadına kendince hediyeler alıyor, beÄŸendiÄŸinde ise havalara uçuyordu.
******************
Sevtap on bir yaşındayken dayıoÄŸlunun tecavüzüne uÄŸramıştı. Daha sonra da komÅŸunun oÄŸlunun. Her iki genç askere giderken tehdit tembihlerini de savurmuÅŸlardı küçük kıza. Daha aybaşı görmüyordu Sevtap. Çukurova’nın portakal, limon kokulu bahçelerinden birinde bacak arasından sızan kanları görünce de parçalamıştı avazıyla gökyüzünü. DayıoÄŸlunu abi bellemiÅŸti oysa. Ya komÅŸunun oÄŸlu?
Onu birkaç kez büyük su dedikleri barajın orada ablasıyla yakalamıştı. Ablası belli ki piÅŸmiÅŸti artık. Her yakalandığında gülerek donunu çekiyor, kızkardeÅŸine tembihi de unutmuyordu. KomÅŸu oÄŸlu son zamanlarda Sevtap’a da sırıtarak bakıyordu.
Dayıoğlunun erkeklik organını ilk kez içinde hissettiğinde çok canı acımıştı. Yalvarırken erkeğin salyaları badem büyüklüğündeki memelerinin üzerinde yapış yapıştı.
KomÅŸunun oÄŸlu dayıoÄŸlu kadar uysal deÄŸildi. Önce bacakları arasında gezdirdi organını. Sonra acayip sesler çıkararak kızı tek eliyle arkasına çevirdi. Karnına bastırarak, yukarıya çeker gibi yaptı. Bir eliyle de sıkıca kızın aÄŸzını kapattı. Erkek(siz)lik organını kızın def-i tabii yerine hoyratça soktu. Solumaları, çıkardığı hayvanca sesleri Toros’larda yankılandı. Kızın ne avazına, ne de korkusuna aÄŸaçlarda bir yaprak bile esmedi. İşi bitince;
“Kız demeyesin kimselere! Daha kötü düzerim haaa!”
Sevtap kimselere demedi. Korktu. Günlerce ağladı.
Asker dönüşü dayıoÄŸlu bir daha yanına uÄŸramadı. KomÅŸu oÄŸlu Abdülkadir kızı bir gece motorsikletinin arkasına attığı gibi yaylaya çıkardı. Kız kaç gün orada kaldığını anımsamadı hiç. Adana’ya indiler bazı geceler. Göbekli, yaÅŸlı, salyalı adamlara satıldı günlerce.
Bir gün içeriden kahkahaların, ÅŸarkıların, ayıp sözlerin edildiÄŸi Cennet’in evinde buldu kendini.
Cennet ufacık bedeni yaprak gibi titreyen bu kıza değer biçti. Komşu oğlu kızı satmıştı üç kuruşa.
O günden sonra nice adamlar tepinmiÅŸti üstünde. Polis baskınları sıradan yapılan görevler arasındaydı bu evde. Kendi gibi on altı kız daha vardı burada. Hepsi de mutluydular sanki durumlarından. AÄŸlayan hiç yoktu aralarında. Odasında hiç yalnız kalamadı Sevtap aÄŸlamak için, hayal kurmak için. İçindekileri öldürmeyi Cennet’in evinde öğrenmiÅŸti.
İlk gerçeğe ayıldığında, yaşamayı öğrenmiş olduğunu gördü. Aşağıdan gelen seslere kulak verdi. Minik, korkak bir kızın çığlığını duydu.
“Bir kurban daha geldi Cennet’in Kadınlarına katılmaya, bu evden çıkış olmadığını o da anlayacak elbet! Buranın yükünü azaltmak için Cennet’in Kadınları olmaya geldik.”
Çukurova'da Cennet'in Kadınları sarı sıcağı da, avazlarını da, korku ve tiksintiyi de hep içlerinde yaşarlar...
Tülin DURSUN
"Tülin DURSUN" bütün yazıları için tıklayın...
