KIZIM / Tülin DURSUN
Tülin DURSUN

Tülin DURSUN

KIZIM




Kimselere görünmeden perdeyi araladı. Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Sokak lambasının ışığı aydınlatıyordu evlerinin önünü. Derin bir sessizlikteydi etraf. Arada bir sokaktan geçen araba sesine tekrar cama koşuyordu kadın. Yatak odasına gitmeye, yatağa uzanmaya korkuyordu. Ne kadar da yorulmuştu oysa bugün. En iyisi çocuk odasındaki küçük divana uzanmalıydı. İçi geçer gibi oldu.
* * * *
Son zamanlarda yaşadıklarım tam bir kâbus. Kızımın davranışlarındaki anormal değişimin farkına varmam bir rastlantı değildi. Başımdan geçen onca olayın bende yarattığı, daha doğrusu bana kazandırdığı tatsız deneyimlerin ustaca becerisiydi.
Yatılı okuldaydım o zamanlar. Delikanlı çağımın tüm şirinlikleri, yaramazlıkları özellikle sınıfın yaş ortalamasının oldukça altında bir yaşta olmamdan kaynaklanıyordu. Arkadaşlarım çok şımartmıştı beni. Sınıfım ilerledikçe, üzerime yapışan büyümeyle çocukluk arasında gidip geliyordum. Büyümek ve bir an önce yaşam çizgimi belirlemek için çaba harcarken, okul dışı katıldığım yeni arkadaşlıklarda sapıtmanın uçurumundan döndüğümde yeni bir yola girmiştim.
Otostopla tanıştığımız iki delikanlının arkadaşımla, bana verdiği sigaranın tadındaki değişikliği hemen fark etmiştim. Sordum;
“ Bunun tadı kötü ya?”
Gülüşmelerin dozu kahkahaya dönerken arabanın önünde duran kutuda yeşile çalan toprak rengi, otla toprak arası bir toz gözüme çarptı.
“ Arabanız çok pis!”
“ Neresi pis? İsmail Efendi daha sabah yıkadı.”
“ O toprak ne?”
“ Kızım uyan! Uyan da balığa çıkalım. Yani sen ÅŸimdi bunun ne olduÄŸunu bilmediÄŸini mi söylüyorsun?”
“ Ne bileyim ben!”
“ Taze aldık daha. En temiz esrar bu!”
“ Ben inecem!”
“ Saçmalama!”
“ İnmek istiyorum!”
“ Bırak bu ayakları! Sigaraya sardığımız ÅŸeyi hiç üflememiÅŸ, en azından görmemiÅŸ olamazsın!”
Hafiften midemin bulandığını hissediyorum o an. Arabanın içine pis bir koku dağılmış gibi. İçimi korku kaplıyor, “ Ya uyuya kalırsam?” diye. Arabanın camını açmak için kolu çeviriyorum. Zorlanıyorum açarken. İçeri dolan temiz hava yetmiyor. Arabadan dışarı atıyorum kendimi.
GüneÅŸin ısırdığı bir sonbahar soÄŸuÄŸu var dışarıda. Bentler yolundan Hacı Osman Bayırı’na kadar yürüyorum arkama bakarak. Kendimi minibüse attığımda göğsümün içinde çarpan yüreÄŸimin dışardan görüleceÄŸini sanarak kollarımı kavuÅŸturuyorum.
* * * * *
Yıllar önce yaşadığım bu kötü deneyimin bana neler kazandırdığını yeni anlamaya başlamıştım.
Kızımın davranışlarındaki deÄŸiÅŸmeler beni huzursuz bir anne yapmıştı. Çok yalan söylemeye baÅŸlamıştı. Arada bir düşündüğümde yadsımalara varan krizlere yakalanıyordum. Ona verdiÄŸim anne eÄŸitiminde eksik kalan ne vardı ki bana, babasına devamlı yalan söylüyordu? Demet bizim kızımız olamazdı! Babasının dürüstlüğü, benim öğretilerim ona hiç mi bir ÅŸeyler öğretememiÅŸti? Sorgulamalarım uykularımı bölmeye baÅŸladığında aramızdaki kopukluk giderek artmaya baÅŸlamıştı. En deÄŸerli varlıklar olarak gördüğü bizler, ona düşman gibiydik. Umurumda deÄŸildi bu! Ben kızımı istiyordum. Hep yanımda, hep kollarımda. Minik bir bebek gibi koynumda istiyordum kızımı. Nefret duymaya baÅŸladığımda, kendimi bir anda ruhsal tedaviye baÅŸlamış buldum. GeçirdiÄŸim onca sallantılı yaÅŸamda, kızıma ayırdığım zamanı arttırmayı, onunla birçok ÅŸeyi paylaÅŸmayı öğrenmiÅŸtim. Kocamı ihmal ettiÄŸimin farkına vardığımda ise yolun sonunu görmeye baÅŸlamıştım. En büyük hatam; kocamdan gizlediklerimdi. Demet’e ulaÅŸacağımı sanmıştım. Oysa biz bir aileydik ve paylaÅŸmalıydık.
Eve geç gelmelerin arkasını alan yalanlar sonrası, doktorun bana verdiÄŸi ilaçların güvencesiyle konuÅŸtum Demet’le. İnkâr etti önceleri.
“ PaylaÅŸalım kızım! Babana da söyleyelim bunları.” Dedikçe hırçınlaÅŸan Demet daha uzaklaÅŸtı benden, bizden. Her ev kadını gibi ben de, biriktirdiÄŸim üç, beÅŸ kuruÅŸu onun yolunda harcayarak; gece demeden, gündüz demeden onu takip etmeye karar verdim. Okula gideceÄŸi saatlerde, hiç tanımadığım çevrelerde taksiye ödediÄŸim paranın sınırı yoktu.
Bir gün Demet hastalandı. Sesi kısılmış, boğazını tülbentle sararak evin içinde dolaşıyordu.
“ Neyin var çocuÄŸum, hasta mısın?”
“ BoÄŸazım aÄŸrıyor.”
“ Bu havada incecik kazakla çıkarsan olacağı buydu. Bak ÅŸimdi okulundan da geri kalıyorsun. Sınavların da baÅŸladı.”
“ Anne!”
“ Haksız mıyım kızım?”
“ Evet! Haksızsın. Alt tarafı boÄŸaz aÄŸrısı. Hem bir gün evde kalıp, ders çalışmak daha iyi olacak.”
Demet benimle konuşurken ses tonunu oldukça yükseltmiş, kabalaşmıştı. Umursamaz tavrı beni çileden çıkarıyordu. Ders çalışan bir çocuk değildi. Akıllıydı. Bu gün onu ürkütmek istemiyordum. Çarşıya çıkmaya karar verdim. Belki sinirlerim biraz yatışırdı.
“ Ben dışarı çıkıyorum. Nazan Teyze’ne uÄŸrayacağım. Bir ÅŸey istiyor musun?”
“ Yok!”
“ Ne yok?”
“ İstemiyorum.”
“ Åžimdi oldu.”
“ Ne zaman dönersin?”
Sesi daha bir sevecen çıkmıştı sanki. Bunda bir iş vardı. Ben kızımı tanıyordum.
“ Nazan’la vitrin bakacağız. Biraz konuÅŸur, bir yerlerde oyalanırız.”
“ Dönüşte bir alo de. Belki bir ÅŸey isterim.”
“ Olur kızım.”
Demet! Güzel kızım! Yine ne çeviriyorsun? Beni artık kandıramazsın.
Nazan’a gitmedim. Evimizin karşısındaki pideciden içeri girdim. TereyaÄŸlı, peynirli bir pide ısmarladım. Hiç iÅŸtahım olmadığı halde yemeÄŸe zorladım kendimi. Pideyi yerken bir yandan da apartmanımızın giriÅŸini gözetlemeye baÅŸladım. Çayımı yudumlamaya baÅŸladığımda yarım saat çoktan geçmiÅŸti. İçimde bir sıkıntı vardı. Göğsümü yumrukluyordu.
Apartmanın giriÅŸinde bir genç belirdi. “Acaba kime geliyor.” Diye düşünürken, okulda geçen hafta Demet’in yanında gördüğüm çocuk olduÄŸunu anladım. Ne arıyordu burada? Derin bir nefes aldım kendimi yatıştırmak için. Biraz daha beklemeye karar verdim. Bir çay daha söyledim çocuÄŸa. YavaÅŸ yudumluyordum bu defa. İçimden dua ediyordum kızımı kötü bir durumda bulmamak için.
Yavaşça yerimden kalktım. Mantomun cebinde duran anahtarımı sıkıca kavradım. Hesabı ödedim. Kapının önüne çıktım.
Serin hava iyi gelmişti. Yüreğim ise cenderedeymiş gibi sıkışmaya devam ediyordu.
Asansörü kullanmadan üç katı çıktım. Parmaklarımın ucuna basarak kapının kilidinde anahtarı çevirdim. Hiç ses yoktu. Demet’in odasına doÄŸru yürüdüm. Kapısı kapalıydı. Fısıltılar geliyordu içerden. Kısa bir tereddütten sonra kapıyı açtım. Demet yatağındaydı. Arkadaşı Günce elinde kamerayla ÅŸaÅŸkındı. Adını bilmediÄŸim erkek çocuk aÄŸzında sigara bakakalmıştı ve yarı çıplaktı. Tekrar kızıma baktım olanları daha iyi anlamak için. Demet uyuyordu. İnce bir örtünün altında çıplak olduÄŸunu anlamak hiç de zor deÄŸildi.
“ Neler oluyor burada?”
Günce’nin başı önündeydi. Genç çocuÄŸun küstahça bakışı gözlerimi deliyordu.
“ Demet!”
“ Demet uyuyor teyze.”
“ Anlarız ÅŸimdi.”
“ Hem senin elindeki o kamera da neyin nesi bakalım? Sen niye okulda deÄŸilsin? Sen Demet’in nesi oluyorsun delikanlı?”
“ Okuldan arkadaşıyım.”
“ Demet!”
Kızımdan ses çıkmıyordu. Delikanlı toparlanarak evden çıktı. Günce panik içinde, yalvarır gözle bana bakıyordu.
Günce’nin elinden kamerayı kaptım. Allah kahretsin! Bu aletlerden de hiç anlamıyordum. Denedim çalıştırmak için. Aklım Demet’in neden uyanmadığındaydı. Odada tuhaf bir koku hissettim.
“Bu koku ne?”
“ Ben duymuyorum.”
Demet’in baÅŸucunda peçete üzerinde, toprak gibi bir ÅŸey gördüğümde başım dönmeye baÅŸlamıştı. Sandalyeye çöktüm. Kızım baygındı. Çekmecesini çektim. BeÅŸ santilitrelik boÅŸ bir enjektör ve lastik bir turnike gördüm.

Uzun sürdü Demet’in tedavisi. Tekrar okula döndü. Eski arkadaÅŸlarının hiç biriyle görüşmüyor artık. Düştüğü uyuÅŸturucu ve porno tuzağı yaÅŸamının iki yılını götürdü.
Ben mi?
Ben!
Çok yorgunum.


Tülin DURSUN




18 Ocak 2007 PerÅŸembe / 2051 okunma



"Tülin DURSUN" bütün yazıları için tıklayın...