ISSN 1308-8483
HÜZÜNLÜ BİR YILBAŞI YAZISI / Prof.Dr.Serkan ODAMAN
  Yayın Tarihi: 14.9.2009    


HÜZÜNLÜ BİR YILBAŞI YAZISI

Yine Eylül geldi, yine serinlik başladı, yine ufaktan yağmur görmeye başladık, yine toprak mis gibi kokmaya başladı, yine benim için yeni yıl kutlaması zamanıdır. Bilmiyorum ama benim için 1 Ocak hiçbir zaman yılbaşı olmadı. Hep okulun ilk günüdür yeni bir senenin başlangıcı benim açımdan. İlk dönemlerde bu doğaldı, çünkü “yılbaşında şu kadar içtim abi” sohbetleri benim için çok uzaklardaydı, ben Karşıyaka’daki Refik amcanın sahibi olduğu Kardeşler Kırtasiye’deki kalem, silgi ve kitap defter kokusundaydım o dönemlerde, zaten sonraki yıllarda da hiç böyle bir içki yarışı muhabbetinin içinde olmadım. Yıllar ilerledikçe benim öğrenciliğim bir türlü bitmedi. Ben, babası dilediği kadar okuyamadığı için çocuğuna etki eden ve okuması için çırpınanlardanım. Babamın en büyük dileği hep benim çok okumam oldu, hatta bunun için, iyi sayılacak geliri olan işini bile benim devam ettirmemi hiç istemedi. Hatta bir gün bunu ima eden amcama bile “hayır, Serkan okuyacak, başka ihtimal yok” şeklinde çıkıştığını bile hatırlıyorum. Ben ise bu motivasyona hiç ihtiyacı olmayacak derecede kitapları arasında boğulan bir çocuk ve gençtim. Ne bulursam okuyordum ama işin suyunu çıkardığımdan mıdır nedir, öğrencilikten hiç kurtulamadım. Yetmedi, akademisyen oldum ve işin sonunun olmayacağı o gün netleşti. Belki bu yüzden midir nedir, öğrenciliğim bitse dahi, hoca olarak yine fakültenin açılışını bekler oldum. Zira yeni yılın başlangıcı tam da o gündü.

İşte yine yeni yıl geldi çattı. Hoş geldin yeni yıl, güle güle eski yıl demek ve yeni yılı bir bebekle, eski yılı da yaşlı bir adamla tasvir etmek bana hiç çekici gelmedi, zira eski yılın vefat günleri aslında tam da Eylül’e denk geldi benim için ve ben böyle bir sevimsiz kaderi Eylül’e hiç yakıştırmadım. Çünkü Eylül yazın sonuydu, çünkü Eylül keyifli bir hüzündü. Çünkü Eylül Foça’da bir başka güzel.

Bu hafta sonu yağan yağmurda gece vakti yine evden çıkıp sahil boyunca yürüdüm ve ıslak yollarında yansıyan Foça’yı seyrettim. Ben galiba gerçekten aşığım buraya. Yağmur sonrası keyfini çıkaran insanları gördüm belediyenin altında kahvede. Ben de katıldım onlara ve sadece seyrettim, hiç konuşmadan seyrettim. Kokuyu hissetmeye çalıştım, İzmir’deki hayatımın yoğunluğunu ve bin tane çekilmez sıkıntısını bir kenara bıraktım, birkaç saat önce koşuşan ben’i fırlatıverdim denizin sularına ve hafifçe ürpererek seyrettim gelmeyen ve geçmeyenleri ve olmayıp bitmeyenleri.

Uyumak bir başka güzeldi bu defa Foça’da yağmurun sesini dinlerken. Geçen hafta ter içinde diktiğim armut ve şeftali ağacımın toprağının ıslandığını seyretmek bir cumartesi sabahı ve tüm çabama rağmen kupkuru bahçe toprağımın can bulduğunu. Sonra akşam üstü tarifsiz “batan güneşi” izlemek ve güneşin bir başka burca geçtiği dakikalarda deniz kokusunu, balık kokusunu hissederken, teknelerin motor sesinde kaybolmak.


Prof.Dr.Serkan ODAMAN



2986










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)