Ege’nin Kutsal Nehirleri
Ege Denizi’ni onunla buluşan nehirlerden ayrı düşünmek olanaksız. Küçük Asya’nın içlerinden beslenen bu sular tarihe, savaşlara ve uygarlıkların kaderine tanıklık ederek Ege’yle bin yıllardır buluşmaya devam eder. Bu ırmakların hiçbiri diğerine benzemez, hepsinin ayrı bir yazıya konu olacak hikayeleri, efsaneleri vardır. Bu yazıda birkaç tanesinin kısaca üzerinden geçeceğim:
Kuzeyden güneye doğru inelim:
Biga yarımadasındaki Karamenderes: Kaz (İda) dağının eteklerinden doğup Çanakkale Boğazı’yla buluşan Karamenderes’in antik çağlardaki adı Skamandros idi. Homeros’un İlyada’sının baş kahramanlarından biridir Skamandros. Tabi ki Troyalılardan taraftır, hatta bir keresinde Akhilleus’un akıttığı kanlara sinirlenip taşarak Akha ordusunun önünü keser. Troya’nın altın çağlarında, yani İ.Ö. 1200 yıllarında bugün denizle buluştuğu yerden daha geride, bir körfezin ağzına boşalmaktaydı.
Daha güneyde Bakırçay ya da antik adıyla Kaikos vardır. Günümüzden yaklaşık on bin yıl önceki son buzul çağlarında günümüz Bergama’sının da gerisine boşalıyordu bu ırmak. Tarih çağlarında ise Pergamon, Pitane, Kyme gibi kentleri beslemiştir.
Gediz ya da eski adıyla Hermos ise İzmir körfezine doğru akar durur. Lidya medeniyetinin başkenti Sardes’ın zenginliğinin hem kaynağı, hem de tanığı olmuştur yaklaşık 2500 yıl önce.
Küçük Menderes, yani Kaistros: Ege’yle buluştuğu yerde Ephesos’un görkemine tanıklık etti. Ama kentin sonunu da getiren yine Kaistros oldu. Irmağın getirdiği miller kentin limanını bir bataklığa çevirince, zavallı kent sakinleri sıtma yüzünden evlerini terk etmek zorunda kaldılar. Arkeoloji bilimi içinse bu olayın önemi, Ephesos’un birçok yapısının çok iyi bir biçimde günümüze ulaşmış olmasıdır.
Meandros yani Büyük Menderes: Miletos ve Priene’nin birbirini seyrettiği körfeze dökülüyordu eskiden. Bu körfezde İ.Ö. 494 yılında Perslerin ve Yunan kent devletleri koalisyonu donanmaları çarpışmış. Meandros nehri bu körfezi getirdiği millerle doldurunca, Miletos ve Priene’in denizle bağlantısı kesilmiş. Aynı süreç sonucunda şimdiki Bafa gölü kıyısındaki antik Latmos kentinin de Ege’yle bağlantısı kesildi. Harika doğası ile Bafa gölü ve Latmos efsaneleri de başka bir yazının konusu olacak…
Tüm bu nehirlerden bahsedip de müzelerde çokça rastladığımız nehir tanrısı/tanrıçası heykellerinden bahsetmemek olmaz. Eski çağlarda, doğrudan denize boşalan bir ırmak erkek sayılmış ve gür saçlı, sakallı ve yapılı bir erkek olarak kişileştirilmiş. Doğrudan denize akan bir ırmağın yan kolları ise, dişi olarak betimlenmiş. Dikkatli bakacak olursanız nehir tanrısı heykellerinin bir testi (amfora) tuttuğunu göreceksiniz. Testinin ağzı aşağıya ne kadar eğikse, o kadar hızlı akarmış nehir. Ayrıca bu heykeller, simgeledikleri nehrin suladığı ovalarda yetişen ürünleri de kucaklarında sergilerlerdi.
22 Ocak 2007
|