Mustafa YÜCEL
Ege’nin Kutsal Nehirleri
Ege Denizi’ni onunla buluÅŸan nehirlerden ayrı düşünmek olanaksız. Küçük Asya’nın içlerinden beslenen bu sular tarihe, savaÅŸlara ve uygarlıkların kaderine tanıklık ederek Ege’yle bin yıllardır buluÅŸmaya devam eder. Bu ırmakların hiçbiri diÄŸerine benzemez, hepsinin ayrı bir yazıya konu olacak hikayeleri, efsaneleri vardır. Bu yazıda birkaç tanesinin kısaca üzerinden geçeceÄŸim:
Kuzeyden güneye doğru inelim:
Biga yarımadasındaki Karamenderes: Kaz (İda) dağının eteklerinden doÄŸup Çanakkale BoÄŸazı’yla buluÅŸan Karamenderes’in antik çaÄŸlardaki adı Skamandros idi. Homeros’un İlyada’sının baÅŸ kahramanlarından biridir Skamandros. Tabi ki Troyalılardan taraftır, hatta bir keresinde Akhilleus’un akıttığı kanlara sinirlenip taÅŸarak Akha ordusunun önünü keser. Troya’nın altın çaÄŸlarında, yani İ.Ö. 1200 yıllarında bugün denizle buluÅŸtuÄŸu yerden daha geride, bir körfezin aÄŸzına boÅŸalmaktaydı.
Daha güneyde Bakırçay ya da antik adıyla Kaikos vardır. Günümüzden yaklaşık on bin yıl önceki son buzul çaÄŸlarında günümüz Bergama’sının da gerisine boÅŸalıyordu bu ırmak. Tarih çaÄŸlarında ise Pergamon, Pitane, Kyme gibi kentleri beslemiÅŸtir.
Gediz ya da eski adıyla Hermos ise İzmir körfezine doÄŸru akar durur. Lidya medeniyetinin baÅŸkenti Sardes’ın zenginliÄŸinin hem kaynağı, hem de tanığı olmuÅŸtur yaklaşık 2500 yıl önce.
Küçük Menderes, yani Kaistros: Ege’yle buluÅŸtuÄŸu yerde Ephesos’un görkemine tanıklık etti. Ama kentin sonunu da getiren yine Kaistros oldu. Irmağın getirdiÄŸi miller kentin limanını bir bataklığa çevirince, zavallı kent sakinleri sıtma yüzünden evlerini terk etmek zorunda kaldılar. Arkeoloji bilimi içinse bu olayın önemi, Ephesos’un birçok yapısının çok iyi bir biçimde günümüze ulaÅŸmış olmasıdır.
Meandros yani Büyük Menderes: Miletos ve Priene’nin birbirini seyrettiÄŸi körfeze dökülüyordu eskiden. Bu körfezde İ.Ö. 494 yılında Perslerin ve Yunan kent devletleri koalisyonu donanmaları çarpışmış. Meandros nehri bu körfezi getirdiÄŸi millerle doldurunca, Miletos ve Priene’in denizle baÄŸlantısı kesilmiÅŸ. Aynı süreç sonucunda ÅŸimdiki Bafa gölü kıyısındaki antik Latmos kentinin de Ege’yle baÄŸlantısı kesildi. Harika doÄŸası ile Bafa gölü ve Latmos efsaneleri de baÅŸka bir yazının konusu olacak…
Tüm bu nehirlerden bahsedip de müzelerde çokça rastladığımız nehir tanrısı/tanrıçası heykellerinden bahsetmemek olmaz. Eski çağlarda, doğrudan denize boşalan bir ırmak erkek sayılmış ve gür saçlı, sakallı ve yapılı bir erkek olarak kişileştirilmiş. Doğrudan denize akan bir ırmağın yan kolları ise, dişi olarak betimlenmiş. Dikkatli bakacak olursanız nehir tanrısı heykellerinin bir testi (amfora) tuttuğunu göreceksiniz. Testinin ağzı aşağıya ne kadar eğikse, o kadar hızlı akarmış nehir. Ayrıca bu heykeller, simgeledikleri nehrin suladığı ovalarda yetişen ürünleri de kucaklarında sergilerlerdi.
22 Ocak 2007
Mustafa YÜCEL
"Mustafa YÜCEL" bütün yazıları için tıklayın...
Ege Denizi’ni onunla buluÅŸan nehirlerden ayrı düşünmek olanaksız. Küçük Asya’nın içlerinden beslenen bu sular tarihe, savaÅŸlara ve uygarlıkların kaderine tanıklık ederek Ege’yle bin yıllardır buluÅŸmaya devam eder. Bu ırmakların hiçbiri diÄŸerine benzemez, hepsinin ayrı bir yazıya konu olacak hikayeleri, efsaneleri vardır. Bu yazıda birkaç tanesinin kısaca üzerinden geçeceÄŸim:
Kuzeyden güneye doğru inelim:
Biga yarımadasındaki Karamenderes: Kaz (İda) dağının eteklerinden doÄŸup Çanakkale BoÄŸazı’yla buluÅŸan Karamenderes’in antik çaÄŸlardaki adı Skamandros idi. Homeros’un İlyada’sının baÅŸ kahramanlarından biridir Skamandros. Tabi ki Troyalılardan taraftır, hatta bir keresinde Akhilleus’un akıttığı kanlara sinirlenip taÅŸarak Akha ordusunun önünü keser. Troya’nın altın çaÄŸlarında, yani İ.Ö. 1200 yıllarında bugün denizle buluÅŸtuÄŸu yerden daha geride, bir körfezin aÄŸzına boÅŸalmaktaydı.
Daha güneyde Bakırçay ya da antik adıyla Kaikos vardır. Günümüzden yaklaşık on bin yıl önceki son buzul çaÄŸlarında günümüz Bergama’sının da gerisine boÅŸalıyordu bu ırmak. Tarih çaÄŸlarında ise Pergamon, Pitane, Kyme gibi kentleri beslemiÅŸtir.
Gediz ya da eski adıyla Hermos ise İzmir körfezine doÄŸru akar durur. Lidya medeniyetinin baÅŸkenti Sardes’ın zenginliÄŸinin hem kaynağı, hem de tanığı olmuÅŸtur yaklaşık 2500 yıl önce.
Küçük Menderes, yani Kaistros: Ege’yle buluÅŸtuÄŸu yerde Ephesos’un görkemine tanıklık etti. Ama kentin sonunu da getiren yine Kaistros oldu. Irmağın getirdiÄŸi miller kentin limanını bir bataklığa çevirince, zavallı kent sakinleri sıtma yüzünden evlerini terk etmek zorunda kaldılar. Arkeoloji bilimi içinse bu olayın önemi, Ephesos’un birçok yapısının çok iyi bir biçimde günümüze ulaÅŸmış olmasıdır.
Meandros yani Büyük Menderes: Miletos ve Priene’nin birbirini seyrettiÄŸi körfeze dökülüyordu eskiden. Bu körfezde İ.Ö. 494 yılında Perslerin ve Yunan kent devletleri koalisyonu donanmaları çarpışmış. Meandros nehri bu körfezi getirdiÄŸi millerle doldurunca, Miletos ve Priene’in denizle baÄŸlantısı kesilmiÅŸ. Aynı süreç sonucunda ÅŸimdiki Bafa gölü kıyısındaki antik Latmos kentinin de Ege’yle baÄŸlantısı kesildi. Harika doÄŸası ile Bafa gölü ve Latmos efsaneleri de baÅŸka bir yazının konusu olacak…
Tüm bu nehirlerden bahsedip de müzelerde çokça rastladığımız nehir tanrısı/tanrıçası heykellerinden bahsetmemek olmaz. Eski çağlarda, doğrudan denize boşalan bir ırmak erkek sayılmış ve gür saçlı, sakallı ve yapılı bir erkek olarak kişileştirilmiş. Doğrudan denize akan bir ırmağın yan kolları ise, dişi olarak betimlenmiş. Dikkatli bakacak olursanız nehir tanrısı heykellerinin bir testi (amfora) tuttuğunu göreceksiniz. Testinin ağzı aşağıya ne kadar eğikse, o kadar hızlı akarmış nehir. Ayrıca bu heykeller, simgeledikleri nehrin suladığı ovalarda yetişen ürünleri de kucaklarında sergilerlerdi.
22 Ocak 2007
Mustafa YÜCEL
"Mustafa YÜCEL" bütün yazıları için tıklayın...
