BAK İŞTE EYLÜL… / Özgür HANCIOÄžLU
Özgür HANCIOĞLU

Özgür HANCIOĞLU

BAK İŞTE EYLÜL…



(erguvan düşler)

Kağıttan gemilerimde yüzdürüyorum elime tutuÅŸturduÄŸun sözleri. Bilirsin, sevgi sözcüklerin suya yazılıydı; silik harfler, okunaksız sözcükler ve ardında bıraktığın dokunaklı günceler… Özensiz tümcelerin saçak altındaki yitik öykümüz ve öykümüzün diÅŸleri dökülmüş suskunluÄŸunda, o uçurum eÅŸiÄŸi gözlerin... Sevdamızın maviliÄŸi huzurlu bir uyku örterken yorgun düşlerimin üstüne; ellerimde yaÅŸayamadıklarım, artık taşıyamadıklarım ve göğsümün orta yerinde uyku mahmuru mavi sevdam.

Yine Eylül bak, gönlümün serin iklimine hazan yaprakları gibi ağırdı ya düşüşün, hani pek de serinkanlı sayılmazdı takvimlerin sana merhabası. Hangisi daha düşseldi, yaprağın tek celsede yere serilmeden önceki o nazenin raksı mı, yoksa eşarbının kaderimle zamansız dansı mı?

GüneÅŸ bitkini gözlüklerinin ardındaydı ÅŸimdi bir çift zaafım, incecik topuklarından, uçuÅŸan saçlarına yükselirdi pürtelaÅŸ nabzım ve aÄŸaçların gövdesine tutunmaya çalışan iflah olmaz sabrım. Hayali bir masanın iki uzak ucundaydık sen, ben, o eylül ikindisinin aÄŸrıyan dizleri ve aÅŸk yorgunu aÄŸaçların sararmış benizleri…

Soluyor bak renkler, akÅŸam nefes nefese. Eteklerinden dökülen taÅŸlar buzdaÄŸları misali dikilir gemilerimin önüne. Sözlerin ağır, gözlerin o denli sağır. KonuÅŸtuklarımı görmüyor, ellerimi duymuyorsun. Ellerin soÄŸuk, hissiz, bakışların tarifsiz. Tarifi yok sana düşkünlüğümün, aÅŸka küskünlüğümün. Gözlerinden yaÄŸmurlar dökülüyor ellerime ve mevsimin en kurak damarlarına iÅŸliyor sessizliÄŸin. Alınyazım dağılıyor o sessizliÄŸin tam ortasından katran karası geceye. Düşlerime girme sakın bu gece, sakın anlatma bizi kör kuyuların diplerine, sakın bizi hain suların kudurmuÅŸ dalgalarından ve çevirme yolundan kağıttan gemilerimi…

Gece bak, aÅŸk derin uykuda. Ağır ağır akıyor ellerinden söyleyemediklerin, belli ki kabuslardasın, haykıramadıkların dökülüyor kirpiklerinden. Öfken aynaların sırlarında, sırrın aynalarda. SöylenmemiÅŸ tüm sözlerin hançer gibi kesiyor ortasından geceyi. Sahi gece mi soÄŸuk, masalsı ayakların mı; ya da artık düşlerimiz mi ısıtmıyor duvarları…

Gitme, bak gece, bak hayallerim üşüyor bu gece. Sonbaharın karşı yakasından düşüyor sensizlik tedirginliÄŸi lambanın kör ışığına. Oysa ben o ışıkta büyütmüştüm gözlerinin ferini, o ışıkta yeÅŸertmiÅŸtim naif gövdenden açan dallarımı, sana açmıştım iÅŸte o ışıkta kollarımı, tüm kapalı yollarımı. Gel, düşme gecenin göz pınarlarından kentin loÅŸ sokaklarına; düşme bensizliÄŸe, yaralarımı sızlatma…

Yine bir Eylül gelir, bendeyken sessizliÄŸe gömülen gözlerini özlerim, hislerime dalarkenki zamansız hüznünü, ellerimi tutarken kaskatı kesilen sözlerini özlerim. Gülüşünü ama açık vermeyiÅŸini, öpüşünü ama ödün vermeyiÅŸini, ser verip sır vermeyiÅŸini, giderayak sevmelerini, sırra kadem basışlarını özlerim. Eylül’de esen rüzgarını, sahipsiz dokunuÅŸlarını özlerim. Mor erguvanlar serili yaÄŸmur bahçemde düşlerim gözlerinin yere deÄŸiÅŸini, gözlerinden geçen gemilerimin dönüşlerini beklerim.

Bak iÅŸte yine Eylül! EÅŸarbın dalgalanıyor bahçe duvarımda. GidiÅŸinin damgası, isyanımın bayrağıdır artık eÅŸarbın! Eylül de geldi, yaÄŸmur da…

Ya sen?..


Özgür HANCIOĞLU

ozgur.hancioglu@hotmail.com



29 Eylül 2009 Salı / 2178 okunma



"Özgür HANCIOĞLU" bütün yazıları için tıklayın...