
Tarık Dursun K.
Sabahlara Karşı Çıkan Adam: Özden Alpdağ
Ben de sabahları erken uyanırım, ama onun kadar erken deÄŸil. CoÅŸku ile anlatıyordu: ”Siz kör karanlık dersiniz, ama yanlış, elbette tam tamına bir aydınlık kol gezmez o saatlerde. Kasaba henüz derin uykularından uyanmamıştır. Ben hep söylerim, burası hoÅŸ ama sıradan bir kasabadır. Sabahları ayaklarına demir nal yerine otomobil lastiÄŸinden papuççuklar çaktırdıkları sütçü beygirleriyle sütçüler dıgı dık dıgıdık, mahalleleri dolaÅŸmazlar. Evet, doÄŸru, devran deÄŸiÅŸmiÅŸtir çünkü.
O size kadar gelen ses, sessizliğin sesidir; özlediğiniz ise, şafakla beraber rüzgarsız ve çarşaf gibi denizden doğru çıkıp gelecek herhangi bir teknenin ardı sıra bırakacağı köpüklü sularla suya vuran patpatların beklentisidir, hepsi hepsi budur.
Sabahın ilk ışıklarına İngiliz Burnu’ndan dev bir siluetle birileri hoÅŸ geldine çıkar, elinde üç çatal asası olsa Tanrı Poseidon sanabilirsiniz. Uzun sakal ince seher yelinde tıpkı bir tanrıya ait saç ve sakalmışçasına kıpır kıpır yüzünü gölgelendirmiÅŸtir. Sessiz çığlıklarla Siren Kayalıkları’nın oradan “doÄŸ güneÅŸim, doÄŸ!” diye bağırır. Sesini yalnız sabah kuÅŸları duyar ve hepsi baÄŸrışıp çığrışarak ona uyup güneÅŸi doÄŸdururlar. Ve sonra güneÅŸ doÄŸar ve kuÅŸlar susar. Arada bir, yalnız kalmış bir kumrunun dem çekiÅŸini duyarsınız..
Onun güneÅŸi eski zaman törenleriyle her sabah doÄŸurttuÄŸu doÄŸrudur, saatlerce yüzdüğü de. Göz açıp kapayıncaya dek Eski Foça’dan Yeni Foça’yı yayan (sözü açıldığında da “şöyle bir yürüyüş olsun demiÅŸtim be çocuk!” der.) Bir saat bilmem kaç dakikada aldığı da doÄŸrudur, adı aÄŸzından “hanım”sız düşmeyen eÅŸi Nazan da onun adını bugüne bugün “bey”siz kullanmamışlığı da.. (Hadi Özden bey aÅŸağı, hadi Nazan hanım yukarı) gibi.
Her zaman gazetecidir, önce gazeteciydi ve baktığını görüyordu ondan. DP”yi, Celal Bayar’ı, Menderes’i, 27 Mayıs’ı, 22 Åžubatı, TürkeÅŸ’leri, Gürsel’leri, Menderes’leri (“Çocuk hatırlıyor musun, Menderes ne kadar uzun süre ipte kalmış, canını ne kadar zor teslim etmiÅŸti?”) Sonra Gürcan’lar, Aydemir’ler, YaÅŸa varollar, sivil mivil el eleler, Kıbrıs Türktür Türk kalacaktırlar, sonra “netekim”ler, üçler, beÅŸler, 14”ler ve falanlar filanlar, solcular saÄŸcılar, eski tüfekler… KoÅŸun, koÅŸun, hayat zaten bir koÅŸudur. (Çocuk, al sevdiÄŸin kadınını yanına, ben de Nazan hanımı alayım, varalım cennetin kapısına, duralım, ya alırlar ya alırlar. Sorgu sual edildiÄŸinde de ben dünyadaki bütün kadınları sevdim, Özden AlpdaÄŸ aÄŸabeyim de. Ona göre ne ise cezamız kessin, bırak! Olmadıysa olmadı, ne yapalım, Nazan Hanım saÄŸolsun, senin gülbeÅŸeker yüzlü kadının da. Gökyüzünde baÅŸka cennet mi yok çocuk? Tamam mı? Tamam!
…ve efendim hepimiz kendi başımıza bela kesilmiÅŸiz. KoÅŸun koÅŸabildiÄŸiniz kadar, hadi koÅŸun! (Çocuk, lafımı dinle hayat bir koÅŸudur, demiyor muyduk? Vakit tamamdır.)
Tarık Dursun K.
"Tarık Dursun K." bütün yazıları için tıklayın...
Ben de sabahları erken uyanırım, ama onun kadar erken deÄŸil. CoÅŸku ile anlatıyordu: ”Siz kör karanlık dersiniz, ama yanlış, elbette tam tamına bir aydınlık kol gezmez o saatlerde. Kasaba henüz derin uykularından uyanmamıştır. Ben hep söylerim, burası hoÅŸ ama sıradan bir kasabadır. Sabahları ayaklarına demir nal yerine otomobil lastiÄŸinden papuççuklar çaktırdıkları sütçü beygirleriyle sütçüler dıgı dık dıgıdık, mahalleleri dolaÅŸmazlar. Evet, doÄŸru, devran deÄŸiÅŸmiÅŸtir çünkü.
O size kadar gelen ses, sessizliğin sesidir; özlediğiniz ise, şafakla beraber rüzgarsız ve çarşaf gibi denizden doğru çıkıp gelecek herhangi bir teknenin ardı sıra bırakacağı köpüklü sularla suya vuran patpatların beklentisidir, hepsi hepsi budur.
Sabahın ilk ışıklarına İngiliz Burnu’ndan dev bir siluetle birileri hoÅŸ geldine çıkar, elinde üç çatal asası olsa Tanrı Poseidon sanabilirsiniz. Uzun sakal ince seher yelinde tıpkı bir tanrıya ait saç ve sakalmışçasına kıpır kıpır yüzünü gölgelendirmiÅŸtir. Sessiz çığlıklarla Siren Kayalıkları’nın oradan “doÄŸ güneÅŸim, doÄŸ!” diye bağırır. Sesini yalnız sabah kuÅŸları duyar ve hepsi baÄŸrışıp çığrışarak ona uyup güneÅŸi doÄŸdururlar. Ve sonra güneÅŸ doÄŸar ve kuÅŸlar susar. Arada bir, yalnız kalmış bir kumrunun dem çekiÅŸini duyarsınız..
Onun güneÅŸi eski zaman törenleriyle her sabah doÄŸurttuÄŸu doÄŸrudur, saatlerce yüzdüğü de. Göz açıp kapayıncaya dek Eski Foça’dan Yeni Foça’yı yayan (sözü açıldığında da “şöyle bir yürüyüş olsun demiÅŸtim be çocuk!” der.) Bir saat bilmem kaç dakikada aldığı da doÄŸrudur, adı aÄŸzından “hanım”sız düşmeyen eÅŸi Nazan da onun adını bugüne bugün “bey”siz kullanmamışlığı da.. (Hadi Özden bey aÅŸağı, hadi Nazan hanım yukarı) gibi.
Her zaman gazetecidir, önce gazeteciydi ve baktığını görüyordu ondan. DP”yi, Celal Bayar’ı, Menderes’i, 27 Mayıs’ı, 22 Åžubatı, TürkeÅŸ’leri, Gürsel’leri, Menderes’leri (“Çocuk hatırlıyor musun, Menderes ne kadar uzun süre ipte kalmış, canını ne kadar zor teslim etmiÅŸti?”) Sonra Gürcan’lar, Aydemir’ler, YaÅŸa varollar, sivil mivil el eleler, Kıbrıs Türktür Türk kalacaktırlar, sonra “netekim”ler, üçler, beÅŸler, 14”ler ve falanlar filanlar, solcular saÄŸcılar, eski tüfekler… KoÅŸun, koÅŸun, hayat zaten bir koÅŸudur. (Çocuk, al sevdiÄŸin kadınını yanına, ben de Nazan hanımı alayım, varalım cennetin kapısına, duralım, ya alırlar ya alırlar. Sorgu sual edildiÄŸinde de ben dünyadaki bütün kadınları sevdim, Özden AlpdaÄŸ aÄŸabeyim de. Ona göre ne ise cezamız kessin, bırak! Olmadıysa olmadı, ne yapalım, Nazan Hanım saÄŸolsun, senin gülbeÅŸeker yüzlü kadının da. Gökyüzünde baÅŸka cennet mi yok çocuk? Tamam mı? Tamam!
…ve efendim hepimiz kendi başımıza bela kesilmiÅŸiz. KoÅŸun koÅŸabildiÄŸiniz kadar, hadi koÅŸun! (Çocuk, lafımı dinle hayat bir koÅŸudur, demiyor muyduk? Vakit tamamdır.)
Tarık Dursun K.
"Tarık Dursun K." bütün yazıları için tıklayın...