Bu sabah biraz 'AKIL' lütfen!
Size de olur mu, sabah kalkarsınız, canınız düşünmek dahil hiçbir şey yapmak istemez!
Oysa yapacak ne çok işiniz vardır, üstelik de birçoğunu kahvaltıdan önce yapmalısınızdır. Köpeğinizin yada kedinizin mamasını vermeli, çiçek ve sebzelerinizi sulamalı, çamaşırları makinaya atmalısınızdır, bulaşık makinasının içi temiz mi yoksa kirliyle mi dolu düşünmelisiniz, (!) pazardan aldığınız sebzeleri bugün de ayıklayıp pişirmezseniz tazeliğini yitireceklerdir, ah ne önemli ayrıntılardır bütün bunlar! İş alanı ev dışında olanlar bir de işlerine gitmek için otobüs türü bir toplu taşıta binmek ve zamanla yarışmak zorundadırlar. Yapmanız gereken en az üç telefon görüşmenizin olduğu geliverir aklınıza, ay filancanın doğum günü bugün olmasın! Eyvah dündü galiba, ah hatırlatması için ajandama ajanda sekreteri atasam da nafile diye hayıflanırken gün akşam olur...
Verilen ve tutulmaya çalışılan sözler, unutulan toplantılar, ziyaretler, yapmamak için ayak sürünen bilumum gereksiz işlerle cebelleşilen günler, günlerimiz, yaşamımızın en değerli biricik anları...
Akıl durgunluğu mu yaşıyoruz acaba bazılarımız?
Gençler için durum nedir bilmiyorum ama kırk yaş üzeri tanıdığım kadınlara bir şeyler oluyor son zamanlarda. En başta bana. Menopoz sıkıntıları demeye dilim varmıyor mu ne! Bu dönem ne menem bir şeyse, insanın cümle azalarını etkilediğinden artık hiç şüphem yok. Daha duygusal, daha kızgın, daha dost canlısı, daha kırılgan, daha sarsak ve daha şişman, daha huysuz, daha sulu göz, daha merhametli ve romantik olduğumuz konusunda neredeyse hemfikir olacağım ama, kesinlikle daha akıllı değil!
Laf aramızda bu dönemi bir kere daha yaşamış gibiyim sanki; Ergenlik olabilir mi? Yüzü kızarıp terleyen, al yanaklı ergen ve sakar kızlar gibiyiz. Hani büyüklerimizin, aklımızın bir karış havada olduğunu söyledikleri dönem!
İçinde bulunduğumuz yüzyılın 'Akıl Çağı' olduğunu öne süren fütüristlere göre her şey akılla başlıyormuş! Fütüristler Derneği başkanı Ufuk Tarhan; "İnternetin tetiklediği dijital devrimle tanıştığımız 'bilgi çağı'nı kapattık, şimdilerde sibernasyon yani, 'akıl-düş çağı' başlıyor". diyor ve devam ediyor; "Dünya bilgi çağından sonra bir kez daha ve tümüyle başkalaşacak, bu yeni süreçte geleceği tahmin etmekten öteye geçilip, geleceği planlayan ve hayata geçirip yaratanlar olacağız. Gelecek oluşmuş bir şey değil onu biz şekillendireceğiz, bunu da en fazla nano teknoloji yapacak."
Ne güzel, kesinlikle çok güzel de, hangi akılla?
Akıl, elle tutulan bir nesne olsa onu avuçlarımın içine alıp hiç bırakmayayım, hep benimle kalmasını tembihleyeyim. Biraz daha akıllı ve o aklı işletimde yardımcı olacak sıkı bir hafızam olsun isterdim doğrusu. Polyannacılık oyunu için balık hafızalı olmak iyi de, bir süre sonra sıkılıyor insan...
Fütüristler çoktandır ilgimi çekiyor, satırlarımda yer vermek istiyordum kısmet bugüneymiş. Bakınız; 21’inci yüzyıl fütüristlerini nasıl tanıyıp, tanımlayacakmışız;
-Farklı olma cesaretine sahiplerdir
-Kendisi ve tüm insanlık için olumlu, ilerici, yenilikçi vizyon geliştirir.
-Kişi, kurum ve toplumların yararlı, etkin yol haritası oluşturmalarına yardımcı olur.
-İnsanlıktan sorumlu olduğunu bilir.
-Geleceğin seyircisi değil, tasarımcısı olması gerektiğinin farkındadır.
-Çağdaşlık sözcüğünün günü yaşamakla sınırlı olmadığını bilir ve davranışlarıyla bunu yansıtır.
-Geleceği uzgörür.
-Dünyayı kendine, kendini dünyaya ait hisseder.
-Dünyanın örgütlenmesinde yer almak ister.
-Fütürist yaklaşımları kullanarak, kitlelerin fütürist bilinç geliştirmesine önderlik eder.
Bu durumda hepimiz biraz fütüristiz galiba, özellikle ben! İşin latifesi bir yana, kendime yakın bulduğum yanları fazla bu fütüristlerin. Akıl çağı filan dedik, komik olacak ama 'Aptallık Çağı'nı da 'Akıl Çağı' ile birlikte zikredersem kimse bana kızmaz umarım. Şu sıralar Greenpeace'in katkılarıyla İstanbul'da gösterilmekte olan APTALLIK ÇAĞI (Age of Stupid) isimli film, iklim değişikliği ile ilgili yarı belgesel yarı fantastik bir film ve tüm dünyada büyük bir heyecanla karşılanmış, ben duyduklarımın doğrucusuyum; 2055 yılında yaşayan bir adamın kendi ağzından anlattığı hikayeyi konu alıyormuş. Fırsat olduğu halde iklim değişimlerini neden durdurmadığımızı sorgulayan bu film, dünyanın yardım çığlıklarını duymazdan gelen insanların yaşadığı bir çağı ve sonundaki pişmanlıklarını gözler önüne seriyormuş.
Özellikle bu küresel ısınma ve iklim tahribatı konularında yeterli bilgisi olmayan yetişkinleri, öğrencileri ve çocuklarımızı bu belgesel filmle buluşturmamız şart gibi. Fütüristler de çok başka bir şey söylemiyor zaten! Geleceği yaratıp oluşturmaktan söz ediyorlar, yani; Aptallık Çağı'nı önlemenin yollarını akılcı bir çıkarımla öğretmeye çalışıyorlar. Her şey nasıl da birbirinin içinde.
Demek ki, 'Akıl Çağı'nı akıllıca akılda tutup, yiyecek ve suyumuzu insanca kullanacağız ki, 'Aptallık Çağı' gibi bir çağ yaşamak zorunda kalmayalım ve o güzelim yeme-içme alışkanlıklarımızla damak zenginliklerimizi gelecek nesillere de taşıyabilelim! İsrafil'in sûru zamanın ruhunu (zeitgeist) üfürmeden, bu sabah biraz daha 'akıl' lütfen.
www.ascifok.com
|