GÜZİN BUONES AİRES´TE
Gençliğimden beri hayallerimi süsleyen bir geziyi, “Güney Amerika” gezisini gerçeğe dönüştürmek için 2009 Mart'ının ikinci yarısında yollara düştüm. İlk durağım Buenos Aires’ti. Tanımadığım halde beni bekleyen insanların olduğu uzak bir kıtaya gidiyordum. Bu duygu beni rahatlatıyordu. İnternet üzerinde seyahat etmeyi seven insanların birlikte oluşturdukları bir site var. Ben yola çıkmadan birkaç hafta önce yolculuğumla ilgili bu siteye bir not bırakmıştım. Notuma cevap geldi.Cevabın yanısıra kendileri ile birkaç hafta kalabileceğim konusunda davet almıştım. Bu seyahate bundan daha güzel bir başlangıç olamazdı. Arjantinli arkadaşlarım, Alicia ve Daniel’in misafirleri olacaktım. Alicia, beni havaalanında karşıladı. Birlikte onların evine doğru yola koyulduk. Bilmediğim bir kıtada yeni bir maceraya başlayacaktım. Heyecanlıydım! Hevesliydim! Tedirgindim!
Alicia ve Daniel'in evlerinin farklı bir havası var. Eski bir binanın içini kendileri restore etmişler. Çok sayıda bitkinin olduğu, resim ve fotoğraflarla dolu bir ev.. Bu güzel evden birkaç fotoğrafı paylaşmak isterim.
Alicia ve Danielin evi. Daha çok stüdyo gibi..
Adeta bir enstalasyon... Bu hoş görüntüyü çocukluk bisikletleri ile hazırlamışlar. Daniel Tubio tarafından çekilmiş bu fotoğraf. Evin tanımlanması güç bir havası var.
Alicia ile
Buenos Aires’teki bu güzel evde, yaklaşık bir hafta kaldım. Yolculuğumun ilk durağı olan bu kent, aynı zamanda son durağım olacaktı. Yaklaşık beş ay sonra geri dönecektim.
İlk hevesle, kenti keşfetmeye başladım. Bir günde yaklaşık 10 kilometre yürüyerek Buones Aires’i genel hatları ile tanıma fırsatım oldu. Kentle ilgili ilk gözlemlerim, çok geniş caddeler, balkonlarında ağaç büyüklüğünde bitkiler olan çok yüksek apartmanlar ve çok büyük parklar… Büyük apartmanlar insanı rahatsız etmiyor. Bunun nedeni caddelerin çok geniş olması sanırım.
"Ceibo" Arjantin'in ulusal çiçeği. Ne demekse? Bana da sordular "Sizin milli çiçeğiniz nedir?" Lale olmalı. Ne kadar milli olduğu tartışılır.
Her yerde yüzyıllık, belki de daha yaşlı ağaçlar var. Buradaki şehirleşme mükemmel gözüküyor. Kent, küçük kare şeklinde adacıklardan oluşmuş. İnsanda gezmesi kolay bir şehir izlenimi veriyor. Ama bu kentte Latin duygusunu hissetmek pek kolay değil.
Buenos Aires'e özgü bir bitki...
Akla gelebilecek her yerde küçük ilanlar var. Bu ilanlar bizim alıştığımız türden ders verme ile ilgili duyurular değil. Düpedüz "ucuz tango dersi" vermekle ilgili duyurular. İşte o zaman gerçekten Tango'nun vatanı Buenos Aires'te olduğumu anladım.
Kent merkezinin, hafta sonları tamamiyle çehresinin değiştiği söyleniyor. Her yere küçük marketler kuruluyormuş. Gördüklerimi, Buenos Aires muhabiriniz olarak paylaşacağım!
İlk olarak buranın şık semtlerinden biri olan Recoletta’yı gezdim. Görgüsüzce yapılan mezarlığı da ziyaret ettim. Acayip bir ihtişam var. Bunu anlamak zor. Ölülerin tabutlarının içinde olduğu söylendi. Doğaya, çiçek, böcek olarak dönmek varken ancak küçük ev diye tanımlayabileceğim yerlerde uykuya dalmak niye ki? Recoleta mezarlığının, etrafında çok sayıda kültür merkezi ve kafe var. Bu ünlüler mezarlığının yanında insanlar içkilerini yudumluyor.
Recoleta mezarlığı.
Bu mezarlıkta yatan birçok ünlünün genellikle Arjantin tarihi içinde kötü üne sahip oldukları da belirtildi. Ben onların yalancısıyım. Aynı mezarlık içinde fakir insanlar da duvarın üzerine açılmış çekmecelerin içinde yatıyor. Zengin, fakir farkı insanın gözüne sokuluyor. Belli ki varlıklı insanlar sonsuzluk uykusuna yaşadıkları yerde yatmayı tercih etmişler.
Şehrin en eski ve turistik yerlerinden biri olan San Telmo, Buenos Aires ile ilk gerçek tanışma yerim oldu. Çünkü, San Telmo bana, kentin dişi bir kent olduğunu hissettirdi. Burası, kafeleri, iyi korunmuş kolonyal binaları, antika dükkanları, sokak gösterileri, tango yapılan yerleri ve paket taşlı sokakları ile Buenos Aires’in en karakteristik yerlerinden biri.
San Telmo'daki eskiden ev olarak kullanılan kolonyal binalardan birinin avlusu
San Telmo'da sokak dansçıları.
Tangoyu yerinde dinlemek de başka bir duygu.. Hüzün ve coşku bir arada.
Üniversite öğrencileri arasında çok yaygın olan bir iş. Para kazanmak dünyanın her tarafında zor.
Mate çayını, Arjantin ve Uruguay’ın geleneksel içkisi olarak tanımlamak fazla olmaz. Çok farklı mate bardakları var.
Mate bardakları, çoğunlukla kurutulmuş sert kabuklu tropik meyvelerin içleri oyularak yapılıyormuş. Yaşlı- genç herkes mate içiyor. Mateyi ilk tattığımda hoşlanmadım. Belki zaman içinde alışabilirim. Farklı aromalı olanları var.
Adeta acı çekiyorum değil mi?
Mate çayını, geleneksel olarak birkaç kişi tek bardaktan içiyor. Servis yapan kişi mate çayının üzerine su ilave ederek servis yapıyor. Servis yapılan kişi, mate bardağındaki suyu bitirene kadar içiyor. Tekrar sıcak su ilave ediliyor. Diğer kişiye veriliyor. Mate, Paraguay, Arjantin, Uruguay ve Brezilya’nın güneyinde çok yaygınmış. Arjantin’de aşırı et tüketimi var. Birçok lokantanın vitrininde büyük ocakların üzerinde çarmıha gerilmiş hayvanları görmek sanki bir Buenos Aires klasiği..
Buna rağmen kalp krizi yaygın değil. Çünkü mate kolesterol düşürüyormuş. Foça pazarından mate çayı alınabileceğini de ilave etmek isterim. Bir başka gözlemim, insanların şişman olmaması ile ilgili. Belki de matenin metabolizma hızlandırıcı etkisi vardır. Bu acı çayı içmeli mi acaba! :) Tüm dünya şişmanlarken Arjantinlilerin bu kadar zayıf olması mateye bağlanabilir mi? Bildiğim bir şey, dünyada en çok estetik ameliyatın yine de Buenos Aires'te yapıldığı ile ilgili.
Bir başka özel yer “Plaza de Mayo” (Mayıs Meydanı). Devlet başkanlık sarayının bulunduğu “Kırmızı Ev” olarak da bilinen bu meydan, ülkenin tarihine en çok tanıklık eden mekanlardan biri. Nice hükümetlerin kurulduğu, nice darbelerin yapıldığı, Peronlar'ın balkona çıkıp halka nice nutuklar attığı meydan burası. "Don't cry for me Argentina!"
Plaza De Mayo Meydanı’nın etrafı.
Ancak bu meydanın asıl önemi, askeri darbeler sırasında çocuklarını, kocalarını kaybeden annelerin burada toplanarak seslerini duyurma çabalarına tanıklık etmesinden kaynaklanıyor. Mayıs meydanında anneler, yere çizilmiş, beyaz başörtüleri ile temsil ediliyor.
Arjantin'de kesintilerle 1976-1983 tarihleri arasında cunta yönetime el koymuş. 24 Mart cuntanın başlangıcı. O gün Arjantin'de tatil ve birçok yerde anma toplantıları yapılıyor. Bir çalışmadan söz etmek isterim. Bu çalışma o dönemde erkek kardeşi yok olan bir fotoğrafçıya ait. Bu fotoğrafçı önce aile fotoğraflarının arasından, kayıp insanların aileleri ile birlikte çektirdikleri fotoğrafları bulmuş. Daha sonra fotoğrafta yer alan (kayıp kişinin dışında) kişilerin aynı yerde aynı pozda kaybolan bu kişinin yerini boş bırakarak tekrar çekmiş. Çok büyük acılar yaşandığı belli. O dönemde birçok insan kaybolmuş. Evler basılmış, kitaplar yakılmış. Bugün siyasal ve ekonomik olarak istikrarlı bir görüntü veren Arjantin’de sıklıkla kullanılan bir deyimi de paylaşmak isterim. "Ni Olvido Ni Perdon" bunun anlamı "unutmayacağız ve affetmeyeceğiz".
Geçmişte, bu güzel kentte hem siyasilerin hem de entelektüellerin toplandığı, ateşli tartışmaların yaşandığı kafeler varmış. Bu kafelerden en ünlülerinden biri “Cafe Tortorini”. Şimdi eski geleneği sürdürmüyor ama bütün rehber kitaplarda gidilmesi gereken kafelerden biri olarak öneriliyor.
Kafe Tortorini. Bu kafeler, değişimin sessiz tanıkları.
Buenos Aires’in simgesi olarak kabul edilen Obelisco heykelinden söz etmeden olmaz. Obelisco heykeli, 9 Temmuz Caddesi üzerinde yer alıyor. Dünyanın en geniş caddesi burası. 140 metre genişliğinde olduğu söylendi. Obelisco, Buenos Aires’i temsil eden büyük bir fallus. AIDS’e karşı halkı uyarmak için zaman zaman üzerine prezervatif takılıyormuş. Bir kentin büyük bir fallusla sembolize edilmesinin altında hangi gerekçeler olduğunu merak etmedim desem yalan olur. “Neden" diye sorduğumda buna bir cevap olmadığı belirtildi. Ancak, heykel yapıldıktan sonra ona bir anlam yüklemeye çalışmışlar. Tabii insanın ilk aklına gelen gücün temsil edilmesi olmuş. Sadece Arjantinlilerin değil benim de aklıma ilk gelen buydu.
Buenos Aires’te sirkle ile lisans düzeyinde eğitim olduğunu biliyor muydunuz? Arabalar kırmızı ışıkta durduğu zaman sokak cambazı, gösterisini yeşil ışık yanana kadar yapıyor. Bana çok sempatik geldi. Genç öğrenciler bu sayede hem para kazanıyor hem de pratik yapma şansı buluyorlarmış. Yolun ortasında tek tekerlekli bisikletin üstündeyken tabak çeviren genç bir çocuğu hayal edin! Ders çalışmanın farklı yolları olmalı: ))
Buones Aires'in ilginç semtlerinden biri de fakir İtalyan göçmenlerin ilk ayak bastığı liman La Boca. İtalyanlar burayı La Plata ırmağının ağız kısmı olarak gördükleri için “ağız” anlamına gelen La Boca demişler. Rengarenk boyalı evler bile fakirliği gizleyemiyor.
La Boca'nın renkli barakaları
La Boca'da iki erkek tarifsiz bir estetik içinde dans ediyorlardı.
Dünyanın her tarafından gemilere doluşup gelen insanlar La Boca'yı mesken edinmişler. Bu insanların büyük çoğunluğu işsiz güçsüzlerden oluşuyormuş. Tango, bu sokaklarda doğmuş. Farklı kültürlerden gelen bu insanlar tango müziğini yaratmışlar. Değişik ezgilerin hoş bir karışımı olan tango, zaman içinde Arjantin'de bir salgın şeklinde dilden dile dolaşmaya başlamış. Maço bir dans olan tangoda, bu hüzünlü müziğe eşlik ederek Arjantin kültürünün temelini oluşturmuş.
La Boca'da, çok sayıda tango gösterilerinin yapıldığı kafe var. Burası gece güvenli olmadığı için kafeler hava kararmadan kapanıyor.
Buenos Aires’te gençler arasında en yaygın işlerden biri köpek bakıcılığı. Köpek bakıcılığı deyip geçmeyin. 10-15 tane köpeği yürürken bile idare etmek çok zordur.
Bu kadar çok sayıda köpeği bisiklete binerken idare etmek imkansız gibi düşünülebilir. İmkansız olmadığının birebir tanığıyım. Aldıkları ücreti hak ettikleri kesin.
"Tigre de Delta" Buones Aires'e yarım saat mesafede bir yerleşim yeri. Büyük bir nehrin, ince kolları ve çok sayıda küçük adası var. Nehir oldukça çamurlu görünüyor. Bölgedeki tüm nehirlerin rengi kahverengiymiş. Çok sayıda balık olduğu da belirtildi. Sadece balıklar değil insanlar da bu çamurlu suda keyifle yüzüyorlardı.
Tigre
Tigre, çok yeşil bir bölge. Bitki örtüsü çok tanıdık. Dünyanın öbür ucundaki bitki örtüsünün tanıdık olması tuhaf geldi bana.
Gördüklerimin yanı sıra yediklerimden de söz edebilirim. Tigre’de yediğimiz şeyler pek anlatılmaya değer değil ama yine de kısaca söz edeyim. Yemeğimiz mantı cinsi bir yemekti. Hamurların içine peynir ve salam konmuş üstüne de domates soslu koca et parçaları yerleştirilmişti. Yedim demek yanlış olur. Sadece yemeğe çalıştım. Bakalım et yemeklerine ne zaman alışacağım.
Tigre'den başka bir fotoğraf
Buenos Aires’te ziyaret ettiğim bir başka yer, ‘Puerto Modero’, eski liman bölgesi şimdi de şehrin en yeni yerleşim yeri. Buranın çok yakınında ‘Reserva Ecologica’ olarak adlandırılan korunmuş bir bölge var. İlginçti ama çook sıcaktı. Herhalde unutmayacağım şey iri sivri sinekler.
La Plata ırmağı, Amazon bölgesinden gelen ırmakla birleşiyor. Bölge ekolojik olarak korunma altında.
Daniel, Puerto Modero’da tek bir fotoğraf çekeceğini söyledi. "Neden" tek bir fotoğraf" dediğimde "el yapımı bu kamera ile bir fotoğraf çekebilirim" dedi. Fotoğraf makinesini gördüğümde şaşkınlığımı saklayamadım. Silindirik bir teneke kutu önünde küçük bir delik, deliğin karşısında bir film varmış. Bu tarz kamera "pin hole kamera" olarak adlandırılıyormuş. Daniel, bu tip fotoğraf makineleri ile olağan üstü fotoğraflar çekiyor.
Merak edene web adresi
www.danieltubido.com.ar
Diğer bir web sitesi bu tarz çalışma ile ilgili diğer bir web sitesi
www.pinholeday.org
Bir başka web sitesi
http://Tallerdedanieltubioblogspot.com (Daniel’in öğrencilerinin web sitesi)
Bütün bunlara ilaveten, gittiğim Kübalı fotoğraf sanatçısı, Abelardo Morell'in sergisinden söz etmek isterim. Bir odayı karanlık oda gibi düşünmüş. Dışarıya açılan küçük bir delik var. Dışarıdaki görüntü deliğin karşısına düşen zemin üzerinde ters olarak elde ediliyor. Daha sonra, odanın içinde hazırladığı kompozisyonla beraber bu görüntüyü başka bir makine ile uzun süre pozluyor. Oldukça ilginçti benim için. Bu tarz çalışma "Kamera Obscura" olarak adlandırılıyor.
Şimdilik benim karanlık kutuma düşen bunlar... Kim bilir bundan sonra nelere tanık olacağım.
Mart 2009