Bugün El Calafate'den Puerto Natales'e geldim. 6 saatlik mesafe içinde ülke değiştirdim. Artık Patangonya'nın Şili'de yer alan kısmına gelmiştim. Puerto Natales, okyanus kıyısında bir liman şehri. Burayı keşfetmeye çıktığımda biraz hayal kırıklığı yaşadım. "Ben niye buraya geldim" diye kendime sordum. Nereden bilebilirdim birkaç gün sonra bu şehri bu kadar seveceğimi! Bu oldukça fakir yerleşim yerinde nefes kesici bir manzara var. İşte birkaç fotoğraf...
Evlerin büyük çoğunluğu tenekeden yapılmış ve rengarenk boyanmış. Ama ne çare! Sanki kötü yapılmış bir makyaj gibi.
Renkli boyanmış teneke evler
Bu teneke evlerin büyük çoğunluğu pansiyon olarak kullanılıyor. Buranın en önemli gelir kaynağı turizm. Dünyanın belki de en özel milli parklarından biri olan Torres Del Paine'ye gitmenin yolu önce Puerto Natales'e gelmek. Limanda ve şehirlerarası otobüslerin duraklarında kadınlar, ziyaretçilere pansiyonlarını tanıtmak ve birkaç müşteri kapabilmek için bekleşiyorlar. Puerto Natales'e gittiğimde Nisan ayı olmasına rağmen oldukça soğuktu. Dişlerim takırdıyordu desem fazla olmaz. Kadınlar hiçbir zorluğa aldırmadan günde birkaç kez bu duraklarda pansiyonlarını tanıtmaya çalışıyorlar.. Hayat hiçbir yerde kolay değil!
Diğer yerlerde olduğu gibi fakirliğe rağmen şehir yerleşimi mükemmel. Sanırım İspanyolların, taşını toprağını sömürdükleri Latin Amerika'ya mirası.
Puerto Natales, daha önce de söylediğim gibi çok önemli bir milli parka "Torres Del Paine"ye çok yakın. Bu nedenle sırt çantalıların uğrak yeri. Bu parkın içinde W şeklinde bir yürüyüş rotası var. İki derin vadinin içine girip çıkılarak bu rota tamamlandığı için W olarak tanımlanıyor. Çok kolay olmayan bir rota. Bu rota beş günlük kamplı yürüyüşle noktalanıyor. Likya yolu maceramdan sonra, buna cesaret etmem pek mümkün gözükmüyordu ama bu büyüleyici parkta iki gece kamp yapma şansım oldu. Keşke daha fazla kalsaydım!
Kaldığım Patagonya hostelin mutfağı. Sabahları kuzinenin fırınında ekmek kızartmak büyük zevkti. Bu güzel, tertemiz hostelde birçok insanla tanıştım. Aynı mutfakta keyifli yemekler pişirerek birbirimizle paylaştık. Hostelin orta yaşlı biraz huysuz sahibinin insanlığını hiç ama hiç unutmayacağım.
Komik bir anekdot ile yazıma devam edeyim. Markete gittim. Yumurta alacağım. İnsanlar sadece İspanyolca biliyor. Yumurtayı anlatmak için elbette tavuk oldum ve yumurtladım. Ancak ikinci tekrardan sonra anladılar. Anladınız değil mi? Kötü oyuncuyum. Ya İspanyolca ya da iyi oyunculuk. Birini seçmek durumundayım.
Yumurtayı anlatmak için tavuk olmak zorunda olduğum markette çalışan sevimli kadın.
Puerto Natales içimi ısıttı. Burada umduğumdan daha uzun süre kaldım. Bana daha önce keyifle izlediğim bir filmi hatırlattı. "Arjantin Hikayeleri"