ÇÖLDE ÇAY / Güzin TÜMER
Güzin TÜMER

Güzin TÜMER

ÇÖLDE ÇAY




Benim çok sevdiğim taş ağaç bu yolculuğun simgesi olsun istedim ve ilk fotoğraf olarak koydum.


San Pedro Bolivya’ya geçiÅŸ noktalarından biri. San Pedro’dan Bolivya’ya jip turu ile geçiliyor. Bu tur iki gece üç gün sürüyor. Yaklaşık dört yüz kilometre çölde yol alınıyor. Çölü geçmek için 23 Mayıs günü sabah sekizde 11 kiÅŸilik grupla San Pedro’dan yola çıktık. Yaklaşık bir saat içinde Bolivya sınırına ulaÅŸtık. Bir saat içinde hava inanılmaz deÄŸiÅŸti. Çok soÄŸuktu. Artık Bolivya’daydık. YükseldiÄŸimiz için hafiften baÅŸ aÄŸrıları baÅŸlamıştı. Bunun önüne geçmenin yolu yine bol su içmekti. Tur ÅŸirketi su vermediÄŸi için yanımızda taşıdığımız sular çok deÄŸerliydi. Tur ÅŸirketi su yerine kola ikram ediyordu. Ekmek yerine pasta yemek gibi! Sınırda otobüsten indik. Çölde yolculuk yapacağımız jiplere bindik. Her bir jip altı kiÅŸilikti. 6 ve 5 kiÅŸi olarak bölündük.



Çölün ortasında renkleri farklı göller, gayzer ve volkanlar vardı. İlk ziyaret ettiÄŸimiz göl, “Laguna Blanco” Beyaz Göl oldu. Göller taşıdıkları minerallerden dolayı deÄŸiÅŸik renklerde gözüküyor. Uçsuz bucaksız çölün ortasında yer alan bu büyüleyici göller benim biraz da olsa soÄŸuÄŸu unutmama yardım etti.



Kızgın güneş araba içinde olduğumuz sürece yakıyordu. Dışarısı ise gerçekten soğuktu. Bu yolculuk sırasında çok sıcaktan çok soğuğa geçmek beni oldukça zorladı.

Beyaz Göl’den sonra sıra “Laguna Verde” yeÅŸil gölde idi. DaÄŸlarla birlikte inanılmaz bir görüntü oluÅŸturuyordu. İzlemeye doyamadığım göllerden biri oldu.







Daha sonraki durak sıcak su kaynağı idi. Ben bu sefer mayomu unuttuğum için giremedim. Soğukta hızla soyunarak sıcak suya girmek ayrı bir keyif!




Gayzer


Sürekli soÄŸuk ve sıcak arasında gidip geliyorduk. Benim vücut direncim yüksek olmasına raÄŸmen hastalanmaktan korktuÄŸumu itiraf etmeliyim. Foça’nın sıcağından kaçarken çölün insanı acıtan soÄŸuÄŸuna yakalanmıştım. Zaman zaman “bunun arası yok mu?” diye düşündüğüm oldu. Bunu da itiraf etmeliyim. Ben her zaman soÄŸuÄŸu tercih etmeme raÄŸmen “ah sıcak istiyorum” dediÄŸim anlar oldu.



Termalden sonraki durağımız, “Laguna Colarado” Renkli Göl oldu. Flamingoların sakin sakin gezdiÄŸi, farklı renkleri olan bir göl.



Farklı yerlerden bakıldığında farklı renklerde gözüken bir göl. İçindeki alglerden dolayı renkli gözüküyormuş. Baskın renk kiremit kırmızı idi. Flamingolar da gölün dekoru gibiydi. Unutulacak cinsten değil.



İlk günkü gezimiz bitmiÅŸti. Sıra konaklayacağımız yere gelmiÅŸti. Gördüğümüz zaman ÅŸaÅŸkınlığımızı saklayamadık. Önceden sadece yatacak yer olduÄŸu söylenmiÅŸti. Yüksek taÅŸ zeminler üzerinde yataklar, ısıtma yok. Dışarısı sıfırın altında on derece belki daha düşük.. Üstelik dört bin metrenin üzerinde olduÄŸumuz için de kendimizi de çok güçlü hissetmiyorduk. BaÅŸ aÄŸrısı yakamızı bırakmıyordu. Yükseklikten kaynaklanan sorunları gidermenin yollarından biri de coca yaprağı çayı içmek. Yerliler bu yaprağı çiÄŸniyorlar. Yüksekte daha dayanıklı olmak için San Pedro’dan almış olduÄŸum aromatik coca yaprağı çayı benim kendimi biraz daha iyi hissetmeme neden oldu. Aslında beni yükseklikten öte soÄŸuk zorladı. Gece beÅŸ kiÅŸilik yatakhanemizde uyku tulumu ve birkaç battaniye ile kendimizi sıcak tutarak uyumaya çalıştık.

Bizim kaldığımız yerde insanlar, çocukları ile birlikte hayat sürmeye çalışıyorlar. Bu bir seçim midir? Yokluktan mı kaynaklanır? Oralarda doğdukları için mi bu çok zor koşullarda yaşarlar? Hangi nedenden olursa olsun böylesi bir yerde yaşamak zor ötesi. Odun yok, kömür yok. Bir gece bile kalmak çok zordu. Ben ise gördüğüm yerlerin heyecanı ile soğuğu tolere etmeye çalışıyordum. Onların bu soğuğu ve bu ilkel koşulları tolere edecek neleri vardı acaba!

Sabah güne iyi başladığım söylenebilir. Ama gözlerim tek çizgi halindeydi. Aynaya fazla bakmadan kendimi güçlü hissetmenin keyfi ile yine yollara düştük. Lüks otelimizi geride bırakarak!



Bu yolculuÄŸa “çölde safari“ demek fazla olmaz. Tozun içinde yol alıyorduk. DaÄŸların bu kadar etkileyici olduÄŸunu “Torres Del Paine”den sonra burada gördüm.

Çöl ürkütücü! Ürkütücü olduğu kadar büyüleyici! Jipte bile hırpalanarak ilerlediğimiz çölde, çölü geçmeye çalışan bisikletli insanlar gördük. Çok zor gibi görünen bu yolculuk aslında benim gençliğimden beri hayal ettiğim bir şeydi.. Ancak 50 yaşında jiple böyle bir geziyi yapma fırsatım oldu.



KeÅŸke daha genç olsaydım! Yıllar önce Hülya Koç’un Güney Amerika’da yaptığı bisiklet turunu anlattığı kitabını okuduÄŸum zaman çok etkilenmiÅŸtim. O tarihlerde Güney Amerika’ya gelmek çok uzak gelmiÅŸti. Aslında buraya gelene kadar inanamadım. Hala bazen “ben Güney Amerika’da mıyım?” diyorum kendime. Bu bir düştü. Ve gerçeÄŸe döndü.

İkinci gece daha konforlu olacağımız söylenen otele gelmiÅŸtik. Otel demek biraz zor. Çamurdan bir köy evi. Ama içi sevimliydi. Tabanı tamamen tuz, yine yüksek taÅŸ zeminler üzerinde yataklar… Yükseklik azaldığı için hava biraz ısınmıştı ama gene soÄŸuktu. Orada gece mangalda yapılmış lama eti ikram ettiler. Lama eti burada çok popüler. Ama gene benim için çok hoÅŸ deÄŸildi.

İkinci günün heyecan verici duraklarından biri “Stone Tree” TaÅŸ AÄŸaçlar. Rüzgarın oluÅŸturduÄŸu bu kayalar usta ellerden çıkmış heykeller gibiydi. Ben çok ama çok etkilendim. Dikkatli bakınca her birini anlamlı ÅŸekiller olarak görmek mümkün.







Bir başka ilginç yer ise beş ay önce keşfedilmiş bir mezarlıktı. İnkalardan kaçan yerliler korunmak için kayalar yapmışlar ve bu kayaların arkasına gizlenmişler. Söylentiye göre korkudan ölmüşler. Ama muhtemelen soğuktan ve açlıktan öldüler. Her şey bozulmadan duruyordu. Havanın çok kuru olması muhtemelen kemiklerin bozulmasını engelledi.


Ürkütücü değil mi?


Daha sonraki durağımız, dumanı üstünde "Ollaque" volkanı oldu. Aktif bir volkan. Bu yolculuğum sırasında pek çok volkan görme fırsatım oldu. Daha önce pek çok volkan gördüğüm için volkan görmek sıradanlaşmıştı benim için. İlk heyecanımı kaybetmiştim.



Bir baÅŸka heyecan verici durak “Salar De Uyuni” Uyuni’deki çok büyük tuz alanı. İnanılmazdı. Birkaç gün geçirmeyi isteyebileceÄŸim bir yerdi. Ancak birkaç saat kalabildik. Oradaki “Isla Del Sol” adı verilen adayı gördüğümde çok heyecanlandım. Sonuz beyazlık içinde kaktüsler içinde bir ada. Kaktüslerin kimisinin yaşı yüz yıldan fazlaydı.





Bu tuz bölgesinde zemin düz ve beyaz olduğu için komik fotoğraflar çekiliyor. İşte benim fotoğrafım. Tuvalet kağıdı rulosunu itmek beni oldukça yordu! :))



Sonunda yolculuğumuz bitmişti. Zorlayıcı ama çok keyifli. Bazı fotoğraflara bakarken şimdi gene aynı heyecanı duydum. Belki daha çok keyif aldım. Çünkü sıcak yatağımın içinde yaşadıklarımı hayal etmek iyi geldi.

YolculuÄŸumuz Uyuni’de sonlandı. Orada tren mezarlığını ziyaret ettik. Uyuni ilk görüşte hayal kırıklığı yarattı.


Uyuni tren mezarlığı



Bu fotoğraf ayrılmadan önceki son yemeğimizdi.


Uyuni’de kalmamaya karar verdim. Aklımda olan Potosi idi. Fakat dört bin metrenin üzerinde olması planımı deÄŸiÅŸtirmeme neden oldu. Çünkü artık soÄŸuk istemiyordum. On saatlik bir yolculukla Sucre’ye geldim. Çok sevdim. Ama Uyuni’de kalsaydım “Salar De Uyuni’ye” gitmek için bir kez daha fırsatım olacaktı. Gidecek olanlara duyurulur. Salar De Uyuni’de birkaç gün geçirilmeli. Benim aklım kaldı.


Güzin TÜMER




29 Ekim 2009 PerÅŸembe / 4350 okunma



"Güzin TÜMER" bütün yazıları için tıklayın...