Ben bir kabus gördüm
Geçen akşam “NABER KÜT” kanalında Çambalı hanımın programı vardı. Şunlara bir bakayım dedim. Çambalı hanımın iki konuğu vardı. Onları takdim ederken bu akşam Cumhuriyeti masaya yatıracaklarını söyledi. Bu “Masaya yatırmak” ifadesi çoktan beri sinirimi bozuyordu. Gözümün önüne masaya yatırılan insanlar geliyor; başka ne yatırılır ki? Ekmeği yatıramazsın, örtüyü serersin, tabak çatalı dizersin. Çambalı hanım ağzını doldura doldura “Cumhuriyeti masaya yatıracağız” dedikçe iyice kızdım. Yüksek sesle: ”Bir o eksikti, Cumhuriyet kalmıştı, sen de onu ilk masaya yatıran ol” dedim. Çambalı hanım konunun önemine göre giyinip makyaj yapmıştı. Aşırılık yoktu. Yalnız saçındaki kuyruk abartılıydı. Konuklarını karşısına oturtmuş. Konukları erkek. Onların giyimleri önemli değil, onların ağzı laf yapıyor. Konukları takdimden sonra, Cumhuriyeti masaya yatırması için ilk konuğuna sözü verdi. Başta değindiğim gibi bu “masaya yatırma” bende olumsuz çağrışımlar yapıyor. Aklıma hemen ameliyathane masası geliyor. Bir hasta istese-istemese bu masaya yatırılır. Ya iyileşir masadan kalkar, ya da masada kalır. İşlem sırasında baygın olması gerekir. Yani üzerinde dolaşan ellere, aletlere kumanda edemez. Orası değil, burası diye gösteremez artık.
Bu arada tartışma sakin yürüyor. Çambalı hanım sözü şimdi ikinci konuğuna verdi. Ben de dalmışım. Uyumuyorum, rüya görmüyorum, gözlerim açık ekrana bakıyorum ama söylenenleri duymuyorum ve anlamıyorum.
Bir ameliyathanedeyim. Tepeden bakıyorum. Birkaç doktor, bir hemşire, aletler ve meşhur masa.
Dışarıdan sesler geliyor. Baktım kalabalık bir grup kollarına girdikleri birinin çevresini sarmışlar, sıkı sıkı tutuyorlar. Dikkatli bakınca öndekinin Cumhuriyet olduğunu gördüm. Biraz dalgın ve yorgun gibi..
Cumhurların ellerinde pankartlar var. Okumaya çalıştım. ”Seni masaya yatırtmayacağız”- “Masaya yatırmalara son” -Cumhuriyet’ten elinizi çekin” O sırada beş altı takım elbiseli, kara gözlüklü kişiler Cumhuriyeti cumhurların ellerinden kopardılar ameliyat odasına ittiler. Cumhurları ite kaka aşağıya götürdüler. Kapıda bekleyen siyah, içi görünmeyen koca koca ciplerin içine tıktılar. Hızla uzaklaştılar.
Ameliyat odasının ortasındaki Cumhuriyeti doktorlar hemen derdest ettiler. İkisi bacaklarından, diğer ikisi omuzlarından masaya bastırdılar. İçlerinden biri ağzına aleti hoyratça taktı. (Sonradan onun çok kıllı ve şişman olduğunu hatırladım) Daha 10’a kadar saymadan gözleri kapanıverdi.. Doktorlar hemen işe giriştiler. Dikkatlice sağını solunu, yukarıdan aşağıya incelediler. Kafalarını salladılar. Tekrar eğildiler üstüne. Kuzey, güney, doğu, batı.. Ümitsizce birbirlerine baktılar.
O sırada Hemşireanım: ”Aaa, ayol bunun bir şeyi yok ki. Ne uğraşıyorsunuz? Bakın şurada bir darbe izi var. Temizleyin onu bitsin. Biz de vakitlice evimize gidelim. Evde bir dolu işimiz var.”
Bunun üzerine doktorlarda bir kıpırdanma oldu. Bön bön baktılar birbirlerine. İçlerinden biri “şey yani, şey “ diye başladı. Devamını getiremedi. (Bana bu ses yabancı gelmedi ama hadi hayırlısı) O sırada bir kadın sesi çınladı. ”Hayır hayır. Bana haber geldi. İşimiz var bununla” Meğer içlerinden biri kadın doktormuş. Onu da bir yerlerden hatırlıyor gibiyim.. O anda, ameliyathanenin kapısı kuvvetlice açıldı. Hemşireleriyle bir doktor hızla girdi. Hemşirelerden biri maskesini takıyor, biri önlüğünü bağlıyor, diğeri eldivenlerini giydiriyor. Tanımadım onu. Ama önemli bir kişi olmalı.. “Hi Boys” dedi. Doktorlar hemen hazrola geçtiler. Topuklarının sesi duyuldu, neredeyse asker selamı vereceklerdi. Anlamıştım önemli bir kişi olduğunu. “Yes Sir” diye selamladılar. Doktor (adının Co. olduğunu anladım) dikkatlice inceledi masada yatanı. Kafasını kaldırdı süklüm püklüm bekleyen doktorlara nefretle baktı. Sesi odada çınladı. Sanki kükrüyordu. “Stupids”, köşelerinizde şakır şakır yazıyorsunuz, kanal kanal dolaşıp bangır bangır konuşuyorsunuz. Ama BEN olmadan başlayamıyorsunuz. Daha nerede olduğunu bile bulamamışsınız. Kaç kez anlattık. Bıktık sizlerden!” Araya doktor hanım girdi. Sular seller gibi İngilizce konuşuyor. Maraf gibi kelimeler geldi kulağıma. Erkek doktorlar sessizce dinliyorlar, hatta desteklercesine kafalarını sallıyorlar. Şan şöhret, para pul Co. doktorun iki dudağı arasında. Bende şimşek çaktı. Bunlar köşe yazarları. Sizi gidiler sizi, gündüz yazar gece keser ha.
Şey yani bey hayranlıkla izledi “Bayan” meslektaşını. Kadın şakır şakır İngilizce konuşuyor. Orada yetiştiği nasıl da belli. Ya ben ne yaptım gençliğimde.? Devrimcilik, mevrimcilik, kadın hakları filan. Boşa zaman harcadık diye düşündü. Maraf gazetesinden olan kadına Dr.Co. sevecen yaklaşıyordu. Onu azarlamadı. Konuştukça “Yes honey”, “All right baby” diye onaylıyordu. Dr.Co. tekrar Cumhuriyetin üzerine eğildi. Dikkatle inceledi. “Okey, now” dedi. Başını hemşireanıma çevirdi. Keskin baktı. Bizim hemşireanım böyle keskin bakışlara pabuç bırakır mı? O kimlerle çalışmıştı. Hiç istifini bozmadı. Her zamanki gibi ellerini önünde kavuşturdu başını hafifçe yana eğdi. Bekledi. Doktor Co.” Neşter” dedi.
Ben hemen başımı çevirdim. Kan göremem de. Kendimi teselli etmeğe başladım. 86 yıldır başına gelmeyen kalmadı. Ne savaşlar yaşadı. Kurtuldu. Adını Cumhuriyet koyduklarında bir şevk geldi. Kalkındı, silkelendi. Ama kaç kez masaya yatırıldı. Bazen isyan etti. ”Ne istiyorlar benden” diye Cumhurlara yakındı. İyi ki onlar vardı da dertleşiyorlardı. Bir de doğal afetler yokluyordu. Deprem, su baskınları, orman yangınları. “Şu 86 yıldır neler yaşadım. Anlatsam film olur valla” diye düşünürdü bazen. Ben, bunun da üstesinden gelir O, diye rahatlattım kendimi. Birden Çambalı hanımım sesi geldi;
“Şimdi kısa bir ara vereceğiz. Aradan sonra Cumhuriyeti masaya yatırmaya devam edeceğiz.” Hay senin masana deyip başka kanala geçtim. Orada ıslak belgeyi masaya yatırıyorlardı. Diğer kanalda Nefes filmi masada yatmaktaydı. Almanlara geçtim. Onlar da yeni kurulan koalisyon hükümetini masaya yatırmağa uğraşıyorlardı. Bana sıkıntı bastı. Mutfaktan Oğuz’un sesi geldi: ”Hadi masayı hazırlayalım”. Beni bir gülme aldı, bir gülme….
Nice nice 86 yıllara
|