SACRED VALLEY VE MACHU PİCCHU
Cusco’dan ziyaret edilebilecek birçok yer var. Ama bunların içinde en popüler olanı bilindiği üzere Machu Picchu. Ben Machu Picchu gezisi ile Sacred Valley (Kutsal Vadi) gezisini birleştirdim. Cusco’dan bu geziye turla gittim. Toplam iki gün hostelde konaklama dahil 165 U$ ödedim. (Ben bu bilgilere buraya gelmeden önce çok gereksinim duyuyordum. Buralara gelecek olanlara yararlı olur düşüncesi ile yazdığımı belirtmek isterim.) Aslında turla gitmeyince de en az 100 U$ (tren ve Machu Picchu'ya giriş ücreti) civarında tutuyor.
Cusco’dan ilk önce otobüsle İnka’ların Sacred Vadisi’ne, ya da Urubamba Vadisi’ne gitmek üzere ayrıldık. Urubamba Vadisi, Machu Picchu’nun hemen altında yer alıyor. Bu vadi Urubamba nehrine paralel Pisac ve Ollantaytambo kasabaları arasında uzanıyor. O tarihlerde Urubamba nehri kutsal nehir olarak anılıyormuş.
İnka’lar için üç kutsal hayvan olduğundan söz edildi. Akbaba, puma ve yılan. Akbabalar, yedi bin metreye kadar uçabildikleri için tanrının habercisi olarak kabul ediliyorlarmış. Cusco şehri, puma, Machu Picchu, akbaba şeklinde inşa edilmiş. Urubamba nehrini de yılana benzetiyorlarmış. Puma gücü, yılan ise aklı ve bilimi temsil ediyormuş. Yılana bu kadar anlam yüklemelerinin nedeni nedir diye kendime sorduğumda yılanla ilgili korkularını yenmek için olabilir mi diye düşündüm. Yaşamak için seçtikleri yerlerde yılan muhtemelen çoktu, şimdi de çok olmalı. Ama bunun gerçek cevabını bulmak imkansız. Bugün And bölgesindeki üniversitelerin duvarlarında taştan oyulmuş yılan kabartması varmış.
Urubamba Vadisi’nde, çok sayıda İnka şehri olduğu söylendi. Bunların içinde Maccu Picchu’nun bu kadar popüler olmasının nedeninin ise orada yer alan dağ havzası ve muhteşem manzara olduğu belirtildi. Gerçekten nefes kesici bir manzara var.
Urubamba Vadisi İnka’lar tarafından iklimi ve konumu nedeniyle çok önemsenmiş. Bugün Peru için önemli mısır yetiştirme alanı da olduğu ilave edildi.
Tarım amaçlı İnka’lar tarafından yapılan teraslar bugün hale kullanılmaktaymış. Ayrıca birbirinden oldukça yüksek olan basamaklarda İnka’lar mikro iklim özelliği yaratarak farklı bitkileri yetiştirmek için ortam hazırlamışlar. Çok zekice aslında!
İnka'ların temel ürünleri patates ve mısır olmuş. Çok farklı çeşitte patates yetiştirmişler. Patatesleri kurutarak onları uzun yıllar saklamışlar. Rehberin dediğine göre kuru patatesler 10 yıl saklanabiliyormuş. Bugün de temel ürünlerinin patates ve mısır olduğunu söylemek mümkün aslında.
Bu arada yediğim haşlanmış mısırın tadını unutmak mümkün değil. Haşlanmış mısırı satarken bir parça beyaz peynirle veriyorlar. Neden ola ki! İspanyolca bilsem böyle mi olurdu! :(
Urubamba Vadisi boyunca ilerlerken ilk ziyaret ettiğimiz yer, Pisac kasabası idi. Büyük bir el sanatları pazarı var. Oldukça turistik. Her şey turistlerin ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş. Buna bağlı olarak Cusco ile karşılaştırıldığında oldukça pahalı. Daha sonra Pisac kasabası yakınındaki harabeleri ziyaret ettik. Her İnka şehrinde olduğu gibi mükemmel bir taş işçiliği var. İnka'lar hep yükseklere yerleşmişler. Çok merdiven kullanmışlar.
İnka'lar korunmak ve güneşe yakın olmak için yüksek yerleri kendilerine mekan edinmişler. Milattan önce 1400’lerde kurdukları bu uygarlıkta gerçekten insanı hayrete düşürecek çok şey var. Yaşadıkları yerlerde hem magnetik kutupları hem de coğrafi yönleri çok iyi belirlemişler. Bundan yararlanarak takvimlerini yapmışlar. Ürün ekme ve hasat zamanını belirlemişler.
Tüm İnka şehirlerini gezmek konusunda çok zorlandığımı söylemeliyim. İnka'lar aç susuz, coca yaprağı çiğneyerek uzun zaman idare edebiliyorlarmış. İnka habercileri 2000 kilometreyi üç günde yürüyorlarmış. Elbette bir kişi değil. Bayrak yarışı gibi elden elden mesajı ileterek üç günde bu mesafeyi kat ediyorlarmış. Aslında inanması zor. Ben rehberimizin yalancısıyım! Ben coca yaprağı çiğnemediğim için birkaç İnka şehrini gezmek bile benim için zaman zaman eziyet vericiydi!
Pisac'tan sonraki durağımız Ollantaytambo kasabası idi.Bu kasabada da bir İnka şehri var. Kasaba tamamen turistik bir kasaba. İklimi çok güzel. Hava nemli ve çok soğuk değil. Buna ilaveten çok yeşil.
Ollataytambo'daki harabelere daha aşağıdan baktığım zaman ilk cümlem “ben buraya nasıl çıkacağım” oldu. Bu cümle her gittiğim İnka şehrinde ilk söylediğim cümle olmaya devam etti. Yüksekleri mesken edinen İnka’ların kurdukları şehirlerin etrafında gökyüzünü keskin uçlarla delen And Dağları var. Dağlarla çevrili olmak onlara erişilmezlik duygusu vermiş. Aslında o dağların yanında insan kendini nokta gibi hissediyor.
Sanırım dağlara inat İnka’lar devasa büyüklükte duvarlar yapmışlar. Bu duvarların taşlarını insan gücüyle uzaklardan taşımışlar. İnanması zor gerçekten! Acaba coca mucizesi mi bu?
Ollantaytambo'da dağa İnka'lar tarafından oyulmuş İnka Profili. Dikkatle bakılırsa görülebilir.
Ollantaytambo gezisi bitmişti. Sıra trenle Machu Picchu’ya gitmeye gelmişti. Aguas Calientes’e gitmek için Ollantaytambo’dan trene bindik.
Aguas Calientes, Machu Picchu’ya yirmi dakika mesafede küçük bir kasaba. Machu Picchu’yu gidecek olanların ihtiyaçlarını karşılamak üzere çok iyi organize olmuş yemyeşil bir kasaba.
Aslıda Aguas Calintes’e Cusco’dan doğrudan gitmek de mümkün. Cusco, Aguas Calientes arası yaklaşık 80 kilometre. İnca Trail’de 80 kilometre. Cusco’dan ”İnca Trail” adı verilen parkurda yürüyerek de Machu Piccu’ya ulaşılabilir. İnka trail herşey dahil 500 ile 600 U$ arası. Bu arada sırt çantaları da yük taşıyıcılar tarafından taşınıyor. Birkaç İnka şehrini gördükten sonra hiç aklımın kalmadığını söylemeliyim.
Cusco’dan ya da Ollantaytambo’dan Aguas Calientes’e dört çeşit trenle ulaşmak mümkün. Bunlardan biri sadece yerliler için pul paraya gidiyorlar. Diğer üçü turistler için. Backpacker’lar için olanı gidiş – dönüş 62 U$ Diğer iki tren oldukça pahalı. Aguas Calientes’ten Machu Picchu'ya otobüs ücreti gidiş-dönüş 17 U$ Machu Picchu gerçekten çok çok özel bir yer.. Ama her şey tam bir para tuzağı.
Ben güneşin doğuşunu yakalamak için sabah beş buçukta hostelden ayrıldım. Benim için göz yaşartıcı bir durum! :)) Gittiğimde uzun bir kuyrukla karşılaştım. Çok sayıdaki otobüs, turistleri Machu Picchu'ya taşımak için adeta yarış içindeydi. Sabah altıda otobüse bindim.
Güneş doğmadan önce oradaydım. Oldukça heyecanlıydım. Harabelere girdiğim zaman hissettiğimi söylemek için kelime bulamıyorum. Harabelerin ötesinde o ne etkileyici bir manzaraydı. Biraz alışmak için oturdum. Çok erken olmasına rağmen çok insan vardı. Ama ses çıkmıyordu.. Adeta kutsal bir yeri ziyaret edercesine insanlar sessizce etraflarına bakınıyorlardı. Eminim çoğumuz çok kereler çeşitli magazinlerde şimdi gözümle gördüğümüz bu fotoğrafı görmüştük. Ama yine de çok çarpıcıydı.
Machu Picchu, deniz seviyesinden 2430 metre yükseklikte yer alıyor. İspanyollar yöreyi işgal ettikleri zaman bitki örtüsü içinde kaldığı için bulamamışlar. Bu nedenle zarar görmemiş. Machu Picchu iki yüzden fazla merdiven sistemiyle birbirine bağlanıyormuş (UFFFF !). "Machu Picchu" eski dağ anlamındaymış. Şehir, Machu Picchu dağının eteğine kurulmuş. Şehrin sonunda Quecha dilinde genç zirve anlamında “Wayna Picchu” yükseliyor.
Wayna Picchu
Kısa inka trail yapmak isteyenler için bu dağlara yürümek bir fırsat. Ama ben yürümeyerek bu fırsatı kaçırdım. Sürekli tırmanma hali beni çok yormuştu. Bu dağlardan manzaranın çok güzel olduğu ve o çevrede yer alan iki İnka şehrini daha görmenin mümkün olduğu söylendi. Oraya çıkmadan gördüğüm manzara zaten inanılmazdı. Daha ötesi ne olurdu ki!
Machu Picchu,1911 tarihinde Hiram Bingham idaresindeki Yale Üniversitesi'nin yaptığı bir bilimsel gezi sırasında köylülerin yardımıyla tesadüfen bulunmuş. Onun için “Lost City” kayıp şehir olarak adlandırılıyor. Aslında burası son İnka şehri değil. Bulunamayan bir başka İnka şehri daha varmış. Amerikalı profesör hala bulunamayan bu şehri ararken tesadüfen Machu Picchu’yu bulmuş.
Machu Picchu’yu tavaf ettikten sonra Aguas Calientes’e vadinin içinden yürüyerek geldim. Yaklaşık bir buçuk saat sürdü. Vadide en az Machu Picchu kadar etkileyici idi. İspanyolca’da “Aguas Calientes” "sıcak sular" anlamında. Sanırım kasabanın adı sahip olduğu kaplıcalardan kaynaklanıyor. Bu bulutlara kurulmuş şehiri ziyaret ettikten sonra kaplıcaya gittim. Daha sonra da bir kadeh nefis kırmızı şarapla kendimi ödüllendirdim. Çok yorgundum. Hostelime gittim. Ertesi gün sabah treniyle güzel anılarla oradan ayrıldım.
Temmuz 2009