BAHAR DEDİKLERİ BUYMUŞ DEMEK Kİ… (sevda kırığı ellerim)
Karşıdan geliyorsun işte. Şehrin trafiği durdu sanki, tüm kornalar sen çalıyor alabildiğine. Yüksek binalar huzurunda eğiliyor, ağaçlar savrulup yapraklarını yoluna seriyor. Bastığın asfalt çimene bürünüyor, her yan taptaze nergis kokuları… Sen yaklaşırken serinleten rüzgarınla her şey uzaklaşıyor ve besbelli kıskanıyor güneş yüzünü. Eşarbının moru değerken mahcup çehremin alına, ortamızdan koskoca bir gökkuşağı seriliyor alemin çatısına, salına salına…
Nice gül yüzlü bebekler açtı yaşama gözlerini, gözlerini bana çevirdin diye. Şöyle bir gülümsedin ve kent yeniden oluk oluk akmaya başladı caddeye. İsli bacalardan rengarenk çiçeklerin tüttüğüne, bulutların konfetiler yağdırdığına ilk kez şahit oluyorduk ve ilk kez herkes birbirine yol verme telaşında.
Kırmızı bir çift babet, masalsı ayaklarında. Yere yüzünü süren eteğinin cepleri tıkabasa hayallerimle dolu. Bana gelen adımların ete kemiğe bürünmüş, kan olup akıyor kentin ana arterlerinde. Bana her bir adım gelişinde nergisler açıyor uzak parklarda. Civar evlerin balkonlarında sardunyalar yüzüne göz sürme yarışında. Sen bana geliyorsun ve kimbilir hangi uzak limanlardan hangi isimsiz gemiler açılıyor denizlere, olanca hasret yüküyle…
Ellerimde bir telaş ki tarif edemem. Sana dokunmanın özlemiyle kurumuş güneş yanığı, sevda kırığı ellerim. Ellerim göğsümde boşluğumu dinliyorum. İçimdeki boşluğa ismini öğretiyorum, her nefeste sen çınlıyorsun… Dinmeni bekliyorum. Yağmurlar gibi dindirmeni özlüyorum gönlümün kurak tarlalarını. Ellerim göğsümde, ellerimde bir şaşkınlık ki tarif edemem...
Yanından geçtiğin bahçe duvarının kenarında biriktiriyorum ceplerinden düşen hayallerimi. Hayallerim öylesine kırık ki... Dinlediğimiz sözsüz şarkıları, yarım kalan kitapları ve ışığa kavuşmayan gecelerimizi anımsıyorum adımların kısalırken. Kahramanı olduğumuz filmlerin dekorunda değmiştin ilk gözlerime, bana kendimi önemli hissettiren gözlerinle. Bilmem hatırlar mısın, yatağın kıyısındaki su dökülmüştü de üzerimize, ansızın çekmiştin kirpiklerini karanlıktan. Öylece gülümsemiştin şükrettiren duruluğunla. Ve ben her gece kıyısız denizlerin ortasında uyuduğumu ilk kez işte o an hissetmiştim. Üzerime gözlerin dökülmüş ve ben huzurlu susuşlar eşliğinde sonsuz bir aşka dalmıştım…
Geldin işte. Durdun önümde saniyenin bilmem kaç milyonda biri kadar zamanda. Koskoca bir hayat durdu sanki karşımda. Otomobiller durdu, yayalar, kediler, saatler, ışıklar; ne varsa durdu işte… Bir mağrur kadın dikildi kentin ruhsuz meydanına. Gözlerime derin mavilikler oturdu, gözlerinden gemiler yüzdü şehirlere. Yüreğin ellerimde. Ellerini uzattın. Benimkiler nerdeydi Tanrım? Bir şaşkınlığın ortasında debelenirken verdim sana hiç kullanmadığım sol yarımı. Yoksa kalbim miydi ışıklar arasından uzanan? Işıldadı mavi gözlerin, güneş sardı dört bir yanı, yağmurlar yıkadı içimdeki tüm boşlukları. Bahar dedikleri buymuş demek ki! Bugüne dek hiç rastlamadığım eğri büğrü sözcükler çıkardım sol yanımdan ve bıraktım maviliklere, gözlerine. İncecik bileklerinle sımsıkı tuttun sevda kırığı ellerimi. Suskunluğum avuçlarında. Yutkundum, yeni yağmurlar taşıdım göz pınarlarıma. Sendin işte ellerimde, konuşkan sessizliğim. Sustuğum her bir sözün, yazdığım her satırın mutlak sahibi...
Ürkek bir öpücük fısıldadın sol yanağıma. Yanağımdan yağmurlar indirdi göğsüme, besledim içimdeki boşluğu. Yanağımdan güvercinler yükseldi, yer gök gözlerine boyandı. Öyle ki şehir artık büsbütün maviydi! Her yanı kızarmış ekmek kokuları sardı, anneler çocuklarını çağırdı. Sen giden her bir çocuğa bir şeker verir gibi döndün sol yanından sana kızgın güneşe. Gölgende kuruttum yalnızlığımı ve umutlarımı yerlerden toplayıp ha gayret girdim koluna. Bacaklarım tutmuyordu aşka. Yürüdük ve durduk. Sonra yine yürüdük, yine durduk. Kolundan düşüp saçlarının sarısına tutundum. Gözlerini göğsüme bastırdım ve açıldı gönül gözüm. Hiç böyle bakmamışım ben hayata. Sevda kırığı ellerim, rüzgarının taşıdığı yağmurlarla ıslandı ve yanağımdan yükselen tüm güvercinler dönüp yüreğimin saçaklarına sığındı. O an kendi kalbimin sesini dinledim güvercinlerin göğsünden. Saçının her bir telini tek tek okşadım, yeni baştan öğrendim nefes almayı. İçimdeki boşluk dile geldi, bana beni sevdiğini söyledi. Bahar dedikleri buymuş demek ki!..
ozgur.hancioglu@hotmail.com
|