Erol ÇINAR
Umutsuzluğa yenilmemek lazım!....
YaÄŸmur yağıyor. KuÅŸlar dört bir yana kaçışıyorlar. Damlacıklar pencereden süzülüyor. Mozart çalıyor radyoda. Sabahın erken vaktinde pencereden bakıyorum, yollar hemen hemen boÅŸ. Birkaç araba, bir de otobüs görünüyor uzaktan. Kent yeni bir güne hazırlanıyor. Gazete okumam lazım. Sanırım hepimiz benim gibi uzun çok uzun bir süredir gazete haberlerine göz atarken, haber bültenlerini dinlerken bunalıyorsunuz. Gazeteyi açıyorum, hangi baÅŸlığı okusam bir kasvet; hangi sütuna göz atsam bir açmaz. Haberleri dinlerken de aynı ÅŸeyleri hissediyorum. Kendimi gittikçe köşeye kıstırılmış hissediyorum. OkuduÄŸumuz gazetelerdeki açmazlar, çıkmazlar; her türlü ekonomik bunalım, terör, geçinme sorunsalı beni ve içinde yaÅŸadığımız ülkeyi, onun sorunlarını yansıtıyor. Haberlerde bir mutluluk havası yok. Bazen gazete almasam, haber dinlemesem diyorum. Derdime bir çaremi bu durum. Tabii ki deÄŸil. Alışmışım bir kere, gazete görmesem o günü yaÅŸamamış hissediyorum. En kötüsü de karamsarlık sonunda içine düştüğüm durum, özlemimin, düşlerimin ölümü. Tam da bu düşünceler için elime gazeteyi almıştım ki, ülkemizin gündemine bomba gibi düşen bir haberle karşılaÅŸtım. Ünlü sanatçımız Fazıl Say’ın bir Alman gazetesine verdiÄŸi günümüzün hükümetini ve onun kararlarına eleÅŸtiren demecini gördüm.
“Türkiye rüyalarımız kısmen öldü. Tüm bakan eÅŸleri türban takıyor. İslamcılar zaten kazandı. Biz yüzde 30, onlar ise yüzde 70. BaÅŸka yere taşınmayı düşünüyorum” diyen Say, ileride Türkiye’den ayrılmayı düşündüğünü de belirtiyordu.
Fazıl Say’ın ülkemizin gidiÅŸatına ait çığlığını okuyunca, belleÄŸimin girdaplarından Tevfik Fikret’in Süleyman Nazif’e yazdığı mektuplardan bir paragraf geldi. Kapkara bir umutsuzluÄŸun sözcüklerle dile getirilmesinin somut bir örneÄŸidir yazdıkları.
“Umutsuzluk. Umutsuzluk. Umutsuzluk. Umutsuzum kardeÅŸim. Korkunç bir kızgınlık bunalımı içindeyim, sönüyorum. Bu biraz daha sürerse eyvah! Nedenini söyleyeyim mi? Fakat bu o kadar tuhaf ki, gülersiniz diye korkuyorum, kimi zaman kendim bile kendi halime gülüyorum. Koca bir dünya içinde yalnızım Nazif! En yakın arkadaÅŸlarımın arasında sokaÄŸa çıplak çıkmış bir adam duygusuyla titriyorum, herkesin vicdanı kapalı örtülü, yalnız ben çıplak. Herkes hiç olmazsa üniformalarla – ne diyeyim- mayasını sürdürüyor. Herkes zamanın alçak süslerine bürünebiliyor. Herkes namuslu geçinerek alçak yaÅŸamanın kolayını buluyor. Herkes bu rezalet havasında nefes alabilmek için bir kolaylığa, bir çareye, bir büyüye sahip.”
Öyle bir sesleniş ki bu, unutulmaz!. Bakın nasıl devam ediyor Tevfik Fikret;
“UmutsuzluÄŸumun derecesini düşünemezsin kardeÅŸim. Kendimi taÅŸlara çarpacağım geliyor. Fakat hani benim yurt sever kanımla kirlenecek bir temiz taÅŸ?”
Nedir bu denli karanlığın bu umutsuzluğun nedeni?. Tevfik Fikret de Fazıl Say gibi aynı düşünceleri içinde bulunduğu zamanı için mi taşıyordu?. Belki de bunun cevabı kişisel sevinçlerin bir sanatçıyı, aydını, gerçek bir duygu adamını mutlu kılmayacağında saklı. Hiçbir zaman da kılmadı, kılmıyor da.
Tahmin ettiÄŸim kadarıyla Fazıl Say mutlu yaÅŸamak için her olanaÄŸa sahiptir. Dünya çapında sevilen, ünlü bir piyanist, yılda 100 konser verecek kadar yoÄŸun ama iÅŸini keyifle yapan, alkışlanan bir sanatçı, birçok ülkede el üstünde tutulan, bugün hadi geliyorum dese birçok ülkenin kapılarını sonuna kadar açacağı bir insan. Peki Fazıl Say’ın aradığı nedir? Durup dururken neden böyle bir açıklama yapma ihtiyacı hissetti. Reklam mı, rahatlık mı, popülarite kazanmak mı amacı?. İsterse bu yazdıklarımın da hepsine sahip olabileceÄŸini düşünüyorum.
Fazıl Say’ın söyledikleri ile ilgili birçok yorum yapılabilir. Haklıdır, haksızdır, yerli, yersiz zamanda verilmiÅŸ bir demeçtir, gitsin, gitmesin gibi birçok yorum insanların öznel düşünceleri ışığında söylenebilir. Bence söylediklerinin kritik tek cümlesi rüyalarının öldüğü ve ülkeden ayrılacağı ile ilgili olanında saklı. Konuya bir aydın duyarlılığı ile yaklaÅŸanlar ülkenin içinde bulunduÄŸu her sıkıntılı durumda yurt dışına kaçabilirler mi?. Acıya hedef olmayı, yığınlar adına konuÅŸmak, insanları yeni bir atılıma yüreklendirmek yerine ben gidiyorum diyebilir mi?.
Aydınlar, sanatçılar umutlarını geleceÄŸe baÄŸlamalıdırlar. Onlar için içinde yaÅŸadığımız zamanın deÄŸeri olmamalıdır, önemli olan gelecektir. Yarınki kuÅŸakların getireceÄŸi aydınlıktır. Umutsuz karamsar olabiliriz, ama bu hiçbir zaman bizim geleceÄŸe baÄŸlı umutlarımızı ortadan kaldırmaz. Nerde okuduÄŸumu hatırlamadığım ÅŸu cümleler ne de güzel uyuyor bu konuya. “Umutsuz durumlar yoktur, yalnız bazı durumlarda umutsuzluÄŸa düşen insanlar vardır. En umutsuz durumlarda bile insan kendini sıyırabilir, yeni bir umuda kavuÅŸabilir”
Bir sanatçının rüyaları bitmişse, umutları sönmüşse hayal gücü sınırlanmıştır. Çünkü umut bilinçaltımızı güçlendiren gizil gücümüz, enerji depomuzdur. Sanatçılar güzel yarınların müjdecisidirler. Hep de öyle olacaklardır. Gerçekleri görerek, bilerek, bildirerek. Yapıtları, söylemleri, icraatları ile güç vererek, güven vererek, direnerek, dayanarak, yarınlara bağlanma duygusu uyandırmalıdır.
Denememize Tevfik Fikret ile baÅŸladık, onun ile bitirelim. Tevfik Fikret’in oÄŸlu Haluk’a seslendiÄŸi bir ÅŸiiri bütün sanatçıların, aydınların kulaklarına küpe olmalıdır.
”Evet, sabah olacaktır / Sabah olur geceler /…….”
Hep aydınlık bir geleceğe, bilime, kültüre, sevgi ve saygıya, uygarlığın gerektirdiklerine olan inancımızı kaybetmeyelim. Belki bir gün, belki epey ilerde bir gün düşlerimiz gerçekleşecektir. Evet, belki bir gün!.......
Erol ÇINAR
erol.cinar@doruk.net.tr
YaÄŸmur yağıyor. KuÅŸlar dört bir yana kaçışıyorlar. Damlacıklar pencereden süzülüyor. Mozart çalıyor radyoda. Sabahın erken vaktinde pencereden bakıyorum, yollar hemen hemen boÅŸ. Birkaç araba, bir de otobüs görünüyor uzaktan. Kent yeni bir güne hazırlanıyor. Gazete okumam lazım. Sanırım hepimiz benim gibi uzun çok uzun bir süredir gazete haberlerine göz atarken, haber bültenlerini dinlerken bunalıyorsunuz. Gazeteyi açıyorum, hangi baÅŸlığı okusam bir kasvet; hangi sütuna göz atsam bir açmaz. Haberleri dinlerken de aynı ÅŸeyleri hissediyorum. Kendimi gittikçe köşeye kıstırılmış hissediyorum. OkuduÄŸumuz gazetelerdeki açmazlar, çıkmazlar; her türlü ekonomik bunalım, terör, geçinme sorunsalı beni ve içinde yaÅŸadığımız ülkeyi, onun sorunlarını yansıtıyor. Haberlerde bir mutluluk havası yok. Bazen gazete almasam, haber dinlemesem diyorum. Derdime bir çaremi bu durum. Tabii ki deÄŸil. Alışmışım bir kere, gazete görmesem o günü yaÅŸamamış hissediyorum. En kötüsü de karamsarlık sonunda içine düştüğüm durum, özlemimin, düşlerimin ölümü. Tam da bu düşünceler için elime gazeteyi almıştım ki, ülkemizin gündemine bomba gibi düşen bir haberle karşılaÅŸtım. Ünlü sanatçımız Fazıl Say’ın bir Alman gazetesine verdiÄŸi günümüzün hükümetini ve onun kararlarına eleÅŸtiren demecini gördüm.
“Türkiye rüyalarımız kısmen öldü. Tüm bakan eÅŸleri türban takıyor. İslamcılar zaten kazandı. Biz yüzde 30, onlar ise yüzde 70. BaÅŸka yere taşınmayı düşünüyorum” diyen Say, ileride Türkiye’den ayrılmayı düşündüğünü de belirtiyordu.
Fazıl Say’ın ülkemizin gidiÅŸatına ait çığlığını okuyunca, belleÄŸimin girdaplarından Tevfik Fikret’in Süleyman Nazif’e yazdığı mektuplardan bir paragraf geldi. Kapkara bir umutsuzluÄŸun sözcüklerle dile getirilmesinin somut bir örneÄŸidir yazdıkları.
“Umutsuzluk. Umutsuzluk. Umutsuzluk. Umutsuzum kardeÅŸim. Korkunç bir kızgınlık bunalımı içindeyim, sönüyorum. Bu biraz daha sürerse eyvah! Nedenini söyleyeyim mi? Fakat bu o kadar tuhaf ki, gülersiniz diye korkuyorum, kimi zaman kendim bile kendi halime gülüyorum. Koca bir dünya içinde yalnızım Nazif! En yakın arkadaÅŸlarımın arasında sokaÄŸa çıplak çıkmış bir adam duygusuyla titriyorum, herkesin vicdanı kapalı örtülü, yalnız ben çıplak. Herkes hiç olmazsa üniformalarla – ne diyeyim- mayasını sürdürüyor. Herkes zamanın alçak süslerine bürünebiliyor. Herkes namuslu geçinerek alçak yaÅŸamanın kolayını buluyor. Herkes bu rezalet havasında nefes alabilmek için bir kolaylığa, bir çareye, bir büyüye sahip.”
Öyle bir sesleniş ki bu, unutulmaz!. Bakın nasıl devam ediyor Tevfik Fikret;
“UmutsuzluÄŸumun derecesini düşünemezsin kardeÅŸim. Kendimi taÅŸlara çarpacağım geliyor. Fakat hani benim yurt sever kanımla kirlenecek bir temiz taÅŸ?”
Nedir bu denli karanlığın bu umutsuzluğun nedeni?. Tevfik Fikret de Fazıl Say gibi aynı düşünceleri içinde bulunduğu zamanı için mi taşıyordu?. Belki de bunun cevabı kişisel sevinçlerin bir sanatçıyı, aydını, gerçek bir duygu adamını mutlu kılmayacağında saklı. Hiçbir zaman da kılmadı, kılmıyor da.
Tahmin ettiÄŸim kadarıyla Fazıl Say mutlu yaÅŸamak için her olanaÄŸa sahiptir. Dünya çapında sevilen, ünlü bir piyanist, yılda 100 konser verecek kadar yoÄŸun ama iÅŸini keyifle yapan, alkışlanan bir sanatçı, birçok ülkede el üstünde tutulan, bugün hadi geliyorum dese birçok ülkenin kapılarını sonuna kadar açacağı bir insan. Peki Fazıl Say’ın aradığı nedir? Durup dururken neden böyle bir açıklama yapma ihtiyacı hissetti. Reklam mı, rahatlık mı, popülarite kazanmak mı amacı?. İsterse bu yazdıklarımın da hepsine sahip olabileceÄŸini düşünüyorum.
Fazıl Say’ın söyledikleri ile ilgili birçok yorum yapılabilir. Haklıdır, haksızdır, yerli, yersiz zamanda verilmiÅŸ bir demeçtir, gitsin, gitmesin gibi birçok yorum insanların öznel düşünceleri ışığında söylenebilir. Bence söylediklerinin kritik tek cümlesi rüyalarının öldüğü ve ülkeden ayrılacağı ile ilgili olanında saklı. Konuya bir aydın duyarlılığı ile yaklaÅŸanlar ülkenin içinde bulunduÄŸu her sıkıntılı durumda yurt dışına kaçabilirler mi?. Acıya hedef olmayı, yığınlar adına konuÅŸmak, insanları yeni bir atılıma yüreklendirmek yerine ben gidiyorum diyebilir mi?.
Aydınlar, sanatçılar umutlarını geleceÄŸe baÄŸlamalıdırlar. Onlar için içinde yaÅŸadığımız zamanın deÄŸeri olmamalıdır, önemli olan gelecektir. Yarınki kuÅŸakların getireceÄŸi aydınlıktır. Umutsuz karamsar olabiliriz, ama bu hiçbir zaman bizim geleceÄŸe baÄŸlı umutlarımızı ortadan kaldırmaz. Nerde okuduÄŸumu hatırlamadığım ÅŸu cümleler ne de güzel uyuyor bu konuya. “Umutsuz durumlar yoktur, yalnız bazı durumlarda umutsuzluÄŸa düşen insanlar vardır. En umutsuz durumlarda bile insan kendini sıyırabilir, yeni bir umuda kavuÅŸabilir”
Bir sanatçının rüyaları bitmişse, umutları sönmüşse hayal gücü sınırlanmıştır. Çünkü umut bilinçaltımızı güçlendiren gizil gücümüz, enerji depomuzdur. Sanatçılar güzel yarınların müjdecisidirler. Hep de öyle olacaklardır. Gerçekleri görerek, bilerek, bildirerek. Yapıtları, söylemleri, icraatları ile güç vererek, güven vererek, direnerek, dayanarak, yarınlara bağlanma duygusu uyandırmalıdır.
Denememize Tevfik Fikret ile baÅŸladık, onun ile bitirelim. Tevfik Fikret’in oÄŸlu Haluk’a seslendiÄŸi bir ÅŸiiri bütün sanatçıların, aydınların kulaklarına küpe olmalıdır.
”Evet, sabah olacaktır / Sabah olur geceler /…….”
Hep aydınlık bir geleceğe, bilime, kültüre, sevgi ve saygıya, uygarlığın gerektirdiklerine olan inancımızı kaybetmeyelim. Belki bir gün, belki epey ilerde bir gün düşlerimiz gerçekleşecektir. Evet, belki bir gün!.......
Erol ÇINAR
erol.cinar@doruk.net.tr
"Erol ÇINAR" bütün yazıları için tıklayın...
