ISSN 1308-8483
BAYRAKLI / Seyfi GÜL
Seyfi GÜL    
  Yayın Tarihi: 8.11.2009    


BAYRAKLI

Bayraklı 5000 yılı aşkın tarihiyle İzmir içinde ayrı bir dünyadır. Bize tarihi anlatılırken “İzmir M.Ö. 3000’li yıllarda bugünkü Tepekule’nin olduğu yerde Leleg’ler tarafından kuruldu. Adına da Smyrna dendi. O zamanlar Tepekule anakara ile birleşik bir yarımada halindeydi. Sonradan etraftaki derelerin taşıdığı alüvyonlarla deniz dolmuş ve Tekel bağının olduğu Tepekule denizden uzak kalmıştır. Tepekule’de bulunan gemi bağlama mapaları, aneleleri bunu gösteriyor. Bağın ortasında en tepede açılan taş duvarlı kalıntılar ve sonradan göstermelik kurulduğunu şimdi anladığımız pazar tezgahına benzer yerin de Agora olduğu belirtilirdi”.

Sadife Ablalar otururdu Tepekule’de. Biz herkesin giremediği bağa onları görmeye giderdik sık sık. Sonra sokakta, okulda çocuk halimizle İzmir’i bizimkiler kurdu havalarına sokardık kendimizi.

Smyrna’nın, Tantalos’un tarihi özelliklerinin yanı sıra bir zamanlar Bayraklı, İzmir’in en güzel, cennet köşelerinden biriydi. Körfezin en ucunda denizine girilen, balıklar avlanılan, sahilinden Bornova’ya doğru yeşillikler içinde uzanan bağlar bahçeler yöresiydi. Dereleri vardı Bayraklı’nın. İçilecek temizlikte sularında yüzerdik. 180 litrelik varillerden ortadan dikine ikiye kesilmiş kayıklarımız vardı. Bayraklı tantanlarından şimdiki sevgi yolunu takibederek ilerleyen 1637 sokağın Çaymahalle meydanına kadar olan kesiminin sadece solunda kalan üst kısımda birbirinden uzak evler vardı. Yolun altı Bornova ovasının Körfeze kadar uzanan kesimi tamamen bağlar bahçelerdi. İzmir’in hemen bütün sebze meyve ihtiyacını bu ova karşılardı. Maydanozun, Rokanın, Kıvırcığın, Marulun, Taze Soğan’ın en güzeli buradan çıkardı. Patatesin, Bornova’nın ufacık Bamya’sının, Ayşekadın Fasulyenin, Patlıcanın, dolma, sivri, çarliston Biber’in, iri çekirdekli tadına doyulmaz Domat’ının yerden adeta fışkırdığı yerler buralarıydı. Yemiş (İncir)’in, Şeftali’nin güzelini Aydın’da Bursa’da aramaya gerek duymazdık. Mandalina, Portakal “ne eksen biter” yerlerdi. Bağlarda üzümün her çeşidinin en lezzetlisi yetişirdi. O bolluk içinde çekirdeksiz Sultaniye dışındakilere nazlanırdık yemek için. Şarap-sirke fabrikaları bu ovanın üzümünü işlerdi.

İmbat esti mi taa içerideki mahallelere vururdu serinliği. Oooh çekerdik, sıcağına nispet yaparcasına.

Sinemaları vardı Bayraklı’nın. Bayraklı, Işık, Billur, Efes, Özseren sinemaları. Daha sonraları kurulan yukarı semtlerde açılanları. Kuyruklar oluşurdu gişelerin önünde. Günlerce anlatılırdı seyredilen filmler. Galaya gelirdi Cüneyt ARKIN, Yılmaz GÜNEY, Kartal TİBET. Pamuk Prensesti Zeynep DEĞİRMENCİOĞLU. Sadri ALIŞIK’tan Turist Ömer selamı verirdik. Küçük hanımefendi Belgin DORUK ile Ayhan IŞIK, Kezban’la Hülya KOÇYİĞİT, Şoför Nebahat’la Fatma GİRİK, Al Yazmalım’la Türkan ŞORAY, Kadir İNANIR’lar başka alemlere götürürdü perdeden bizleri. Filiz AKIN’la oğlunun YUMURCAK’ları dizi diziydi.

Urla’ya, Foça’ya, hatta Çiğli’ye, Konak’a gitmek başka şehirlere yolculuk yapmak gibiydi. Tren Çiğli Basmane yolcu taşırdı dolu dolu. Şemikler’de biri yeni iki istasyon vardı. Bayraklı’ya dönüşlerde Demokrat İZMİR, Ege Ekspres, Telgraf, Yeni Asır’ların yanısıra adını unuttuğum gazetelerden alırdık. Okul gezilerine çıktığımızda Bayraklı tren istasyonunda öğretmenimiz Remzi GONCA bir öğrenciye yüksek sesle gazeteyi okuturdu. Herkes günlük haberleri dinlesin diye de çıt çıkarttırmazdı gruptan.

DEMİREL gelmişti açılışına Altınyol’un ve biz her tarafımız zift eve gidip dayak yemiştik. Böyle rahatlamıştı İzmir’in trafiği. Denizimiz o gün elden gitmeye başlamıştı. Sonra yıllarca yolun deniz tarafına geçememiştik. Kokudan bayılmıştık denizden yel estikçe. Sonra o yeli, imbatı bize aratır oldular. Koca koca bloklar dikildi denizle Bayraklı’nın iç mahalleleri arasına. Plansız yapılar o blokların üzerinden denizi görmek için yükseldikçe yükseldi. Beton atacak yer kalmayınca profil demirden teraslarla denizi görmeye uğraştı arka mahalledekiler. Yükselmeye olanak kalmayınca, dağlar tepeler dolmaya başladı. Bir gecede konulan, oy zamanları yolu yapılan, elektriği suyu bağlanan mahalleler oluştu.

İzmir Belediye başkanlığı için “Asfalt Osman” Osman KİBAR’la, İhsan ALYANAK seçimlere rakip olarak girdiklerinde Rıza KONYALI türkü yaktı onlara. Bayraklı sokaklarında 45’lik pikaplardan yükselen türkünün sözleri hala kulaklarımda.

Karşıyaka’dan görünüyor Konak
İşte geliyor ALYANAK
Osman’ım sen de güzelsin amma
İlle de ALYANAK

Bayraklı’nın mazide kalan güzelliklerinden biri de hemen tüm İzmir’de bilinen Rakı Spor- Şarap Spor maçlarıydı. Yılda sadece bir kez, 27 Mayıs 1960 İhtilal/Devriminin yıldönümlerinde, önceleri; Bayraklı Boya Fabrikası ile Piyale Makarna Fabrikası’nın berisindeki derenin kenarında yer alan, sonraki yıllarda Bayraklı Spor Kulübü’ne tahsis edilen deniz tarafındaki sahada oynanan maçlar, o zamanlar resmi bayramlar/tatiller arasında yer alan Hürriyet ve Anayasa bayramı kutlamalarına rastlayan günlerde yapılırdı. Bu maçları izlemeye duyan-bilen pek çok İzmirli uzak semtlerden kısıtlı ulaşım imkanlarına rağmen gelirdi.

Gençlerin ve şimdilerde masterler olarak oluşturulan pek çok takımın öncüleri o zamanlar Bayraklı’da vardı. Nüfusun çok daha az olmasına karşın takım sayısı bugüne oranla daha fazlaydı. BAYRAKLI Spor Çaymahalle, Demirköprü, Çay Spor, Gazi Spor, Çaymahalle Çağlayan Spor, Çiçek spor bunlardan bazılarıydı sadece. Kendi belediyesini oluşturamamanın en büyük sıkıntılarından birini spor sahaları yapamama yönünden çeken Bayraklı’da bugün çok kötü zeminlere sahip az sayıdaki saha yine, yeni belediyenin ilgisini bekliyor. Çaymahallesi’ndeki Ahmet GÜLHAN sahasının çevresindeki nüfus ve faydalanan kişi sayısı dikkate alınarak sağlıklı spor yapılabilir hale getirilmesi, Bayraklı’da belki sahil bandında güzel bir stad yapılması beklentilerin odağında görünüyor.

Smyrna yada kullandığımız adıyla Tepekule, şimdi Smyrna meydanının yanı başında çevreyi ele geçiren eski yeni yapıların işgaliyle eskiye oranla alan olarak küçülmüş ama başta merhum Prof.Dr. Ekrem AKURGAL’ın başkanlığındaki ekiplerin yaptığı kazıların ortaya çıkardığı, çok uzaklardan sütunları görülen tapınakları, caddeleri, çeşmeleri, önceleri odalardan sonra daha geniş yapılardan oluşan evleri, surları ve daha bir çok arkeolojik buluntusuyla tarihe ve Bayraklı’nın bugününe ışık veren bir merkez olarak göze çarpıyor.

Bayraklı uzun siyasi tartışmaların ardından sınırları yeniden belirlenerek ilçe oldu. Bornova ile Karşıyaka arasında bocalarken her ikisinden de coğrafik zorluklara ve bazı semtlerin istememesine rağmen parçalar kopararak kendi belediyesini oluşturdu. Pek çok ili aşkın nüfusuyla, İzmir’in İstanbul – Ankara – Çanakkale - batı ve güneybatı turizm kentlerinin yollarının tam ortasında iştah kabartan konumuyla, yıllarca dokunulamamış Halkapınar – Salhane – Bayraklı - Turan sahil bandının tüm çekiciliğiyle haritalarda Bayraklı ilçesi olarak yerini aldı.

Doğumu zor olan bebek gibi şimdi Bayraklı. Yıllarca gözardı edilmiş, görünmezden gelinmiş vaatlerle geçiştirilmiş sorunları, seçilmiş belediyesinin kucağına yerleştiriliverdi. Üstelik coğrafik olarak bile ayrı yerlerden sorunlu mahalleler eklenerek. Son 45 yılında iyi - kötü, güzel - çirkin her hallerine tanıklık etmişler olarak; Bayraklı’nın yeniden önemsendiği ve sorunlarının birinci elden çözümlenmeye uğraşılacağı izlenimi edinmeye başladık. Pek çok sorunun arasında Bayraklı deyince ilk akla gelenlerden bir ikisini de hatıralar arasında hatırlatalım istedik.

Bayraklılı ile denizi birbirinden bir sur gibi ayıran ve halka rağmen yapılan Metro istasyonunun yer altına alınması başkalarından önce Bayraklı’nın ilk belediye başkanı onurunu verdiği Hasan KARABAĞ’ın gelecek planlarında yer almalıdır. Bu suretle eski Piyale Fabrikası’ndan Turan’a kadar olan bölümde yer alan tüm sakinler evlerinden bir adım ötedeki karşı caddeye ve denize geçebilmek için dünyanın yolunu yürümeyecekler, metro üzerinde kazanılacak yeşil alan ve park alanlarıyla yaşamlarını daha kolaylaştıracak ve güzelleştirecektir.

Sanata, kültüre, spora, eğlenceye, yaşamı rahatlatmaya yönelik yapılaşmaya ve yapılara ihtiyacı var Bayraklılının. Çocuklara, gençlere, olgunlara, yaşlılara yönelik hizmetlere. Tabii işe ihtiyacı var büyük kesiminin. Sayılmakla bitmeyecek kadar çok halledilmesi gerekenleri var.

İlk çağlardan kimi tarih kimi halk hikayeleri denilerek gelen anlatıları var Bayraklı’nın. 50 yıla yakın da ihmal edilmiş, başıboş bırakılmış, “ne yaparsanız yapın”larla oluşmuş düzensiz tertipsiz bir yapısı. Şimdi onu kentsel dönüşüm sağlayarak sağlıklı ve modern mahallerde yaşayan insanların kenti yapacak yeni bir hikaye ve kahramanlarına ihtiyacı var.

Tarihindeki konumundan hiçbir şey kaybetmeyen ve hatta daha da değerli bir konumda bulunan Bayraklı iyi ve fazlada uzun zaman gerektirmeyecek bir planlamayla kendisini yeni görünümüne kavuşturacak hizmetleri bekliyor.

İşin zorluğunun herkes farkında. Bir yerlerden başlamanın da umutları nasıl yeşerttiği ortada.

Sökülen kavakları, yatakları birleştirilerek söndürülen dereleri, tarlaları, bahçeleri, sahil boyu konakları, denizi, balıkları geri getiremesek de güzel bir şeyler olacağını ummamak için hiç sebep yok.

Biz görmesek de bizden sonrakilerin göreceği güzellikleri yaratacaklara kolay gelsin.

Gözümüz, gönlümüz Bayraklı.


Seyfi GÜL



2303










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)