BAYRAKLI / Seyfi GÜL
Seyfi GÜL

Seyfi GÜL

BAYRAKLI



Bayraklı 5000 yılı aÅŸkın tarihiyle İzmir içinde ayrı bir dünyadır. Bize tarihi anlatılırken “İzmir M.Ö. 3000’li yıllarda bugünkü Tepekule’nin olduÄŸu yerde Leleg’ler tarafından kuruldu. Adına da Smyrna dendi. O zamanlar Tepekule anakara ile birleÅŸik bir yarımada halindeydi. Sonradan etraftaki derelerin taşıdığı alüvyonlarla deniz dolmuÅŸ ve Tekel bağının olduÄŸu Tepekule denizden uzak kalmıştır. Tepekule’de bulunan gemi baÄŸlama mapaları, aneleleri bunu gösteriyor. Bağın ortasında en tepede açılan taÅŸ duvarlı kalıntılar ve sonradan göstermelik kurulduÄŸunu ÅŸimdi anladığımız pazar tezgahına benzer yerin de Agora olduÄŸu belirtilirdi”.

Sadife Ablalar otururdu Tepekule’de. Biz herkesin giremediÄŸi baÄŸa onları görmeye giderdik sık sık. Sonra sokakta, okulda çocuk halimizle İzmir’i bizimkiler kurdu havalarına sokardık kendimizi.

Smyrna’nın, Tantalos’un tarihi özelliklerinin yanı sıra bir zamanlar Bayraklı, İzmir’in en güzel, cennet köşelerinden biriydi. Körfezin en ucunda denizine girilen, balıklar avlanılan, sahilinden Bornova’ya doÄŸru yeÅŸillikler içinde uzanan baÄŸlar bahçeler yöresiydi. Dereleri vardı Bayraklı’nın. İçilecek temizlikte sularında yüzerdik. 180 litrelik varillerden ortadan dikine ikiye kesilmiÅŸ kayıklarımız vardı. Bayraklı tantanlarından ÅŸimdiki sevgi yolunu takibederek ilerleyen 1637 sokağın Çaymahalle meydanına kadar olan kesiminin sadece solunda kalan üst kısımda birbirinden uzak evler vardı. Yolun altı Bornova ovasının Körfeze kadar uzanan kesimi tamamen baÄŸlar bahçelerdi. İzmir’in hemen bütün sebze meyve ihtiyacını bu ova karşılardı. Maydanozun, Rokanın, Kıvırcığın, Marulun, Taze SoÄŸan’ın en güzeli buradan çıkardı. Patatesin, Bornova’nın ufacık Bamya’sının, AyÅŸekadın Fasulyenin, Patlıcanın, dolma, sivri, çarliston Biber’in, iri çekirdekli tadına doyulmaz Domat’ının yerden adeta fışkırdığı yerler buralarıydı. YemiÅŸ (İncir)’in, Åžeftali’nin güzelini Aydın’da Bursa’da aramaya gerek duymazdık. Mandalina, Portakal “ne eksen biter” yerlerdi. BaÄŸlarda üzümün her çeÅŸidinin en lezzetlisi yetiÅŸirdi. O bolluk içinde çekirdeksiz Sultaniye dışındakilere nazlanırdık yemek için. Åžarap-sirke fabrikaları bu ovanın üzümünü iÅŸlerdi.

İmbat esti mi taa içerideki mahallelere vururdu serinliği. Oooh çekerdik, sıcağına nispet yaparcasına.

Sinemaları vardı Bayraklı’nın. Bayraklı, Işık, Billur, Efes, Özseren sinemaları. Daha sonraları kurulan yukarı semtlerde açılanları. Kuyruklar oluÅŸurdu giÅŸelerin önünde. Günlerce anlatılırdı seyredilen filmler. Galaya gelirdi Cüneyt ARKIN, Yılmaz GÜNEY, Kartal TİBET. Pamuk Prensesti Zeynep DEĞİRMENCİOÄžLU. Sadri ALIÅžIK’tan Turist Ömer selamı verirdik. Küçük hanımefendi Belgin DORUK ile Ayhan IÅžIK, Kezban’la Hülya KOÇYİĞİT, Åžoför Nebahat’la Fatma GİRİK, Al Yazmalım’la Türkan ÅžORAY, Kadir İNANIR’lar baÅŸka alemlere götürürdü perdeden bizleri. Filiz AKIN’la oÄŸlunun YUMURCAK’ları dizi diziydi.

Urla’ya, Foça’ya, hatta ÇiÄŸli’ye, Konak’a gitmek baÅŸka ÅŸehirlere yolculuk yapmak gibiydi. Tren ÇiÄŸli Basmane yolcu taşırdı dolu dolu. Åžemikler’de biri yeni iki istasyon vardı. Bayraklı’ya dönüşlerde Demokrat İZMİR, Ege Ekspres, Telgraf, Yeni Asır’ların yanısıra adını unuttuÄŸum gazetelerden alırdık. Okul gezilerine çıktığımızda Bayraklı tren istasyonunda öğretmenimiz Remzi GONCA bir öğrenciye yüksek sesle gazeteyi okuturdu. Herkes günlük haberleri dinlesin diye de çıt çıkarttırmazdı gruptan.

DEMİREL gelmiÅŸti açılışına Altınyol’un ve biz her tarafımız zift eve gidip dayak yemiÅŸtik. Böyle rahatlamıştı İzmir’in trafiÄŸi. Denizimiz o gün elden gitmeye baÅŸlamıştı. Sonra yıllarca yolun deniz tarafına geçememiÅŸtik. Kokudan bayılmıştık denizden yel estikçe. Sonra o yeli, imbatı bize aratır oldular. Koca koca bloklar dikildi denizle Bayraklı’nın iç mahalleleri arasına. Plansız yapılar o blokların üzerinden denizi görmek için yükseldikçe yükseldi. Beton atacak yer kalmayınca profil demirden teraslarla denizi görmeye uÄŸraÅŸtı arka mahalledekiler. Yükselmeye olanak kalmayınca, daÄŸlar tepeler dolmaya baÅŸladı. Bir gecede konulan, oy zamanları yolu yapılan, elektriÄŸi suyu baÄŸlanan mahalleler oluÅŸtu.

İzmir Belediye baÅŸkanlığı için “Asfalt Osman” Osman KİBAR’la, İhsan ALYANAK seçimlere rakip olarak girdiklerinde Rıza KONYALI türkü yaktı onlara. Bayraklı sokaklarında 45’lik pikaplardan yükselen türkünün sözleri hala kulaklarımda.

Karşıyaka’dan görünüyor Konak
İşte geliyor ALYANAK
Osman’ım sen de güzelsin amma
İlle de ALYANAK

Bayraklı’nın mazide kalan güzelliklerinden biri de hemen tüm İzmir’de bilinen Rakı Spor- Åžarap Spor maçlarıydı. Yılda sadece bir kez, 27 Mayıs 1960 İhtilal/Devriminin yıldönümlerinde, önceleri; Bayraklı Boya Fabrikası ile Piyale Makarna Fabrikası’nın berisindeki derenin kenarında yer alan, sonraki yıllarda Bayraklı Spor Kulübü’ne tahsis edilen deniz tarafındaki sahada oynanan maçlar, o zamanlar resmi bayramlar/tatiller arasında yer alan Hürriyet ve Anayasa bayramı kutlamalarına rastlayan günlerde yapılırdı. Bu maçları izlemeye duyan-bilen pek çok İzmirli uzak semtlerden kısıtlı ulaşım imkanlarına raÄŸmen gelirdi.

Gençlerin ve ÅŸimdilerde masterler olarak oluÅŸturulan pek çok takımın öncüleri o zamanlar Bayraklı’da vardı. Nüfusun çok daha az olmasına karşın takım sayısı bugüne oranla daha fazlaydı. BAYRAKLI Spor Çaymahalle, Demirköprü, Çay Spor, Gazi Spor, Çaymahalle ÇaÄŸlayan Spor, Çiçek spor bunlardan bazılarıydı sadece. Kendi belediyesini oluÅŸturamamanın en büyük sıkıntılarından birini spor sahaları yapamama yönünden çeken Bayraklı’da bugün çok kötü zeminlere sahip az sayıdaki saha yine, yeni belediyenin ilgisini bekliyor. Çaymahallesi’ndeki Ahmet GÜLHAN sahasının çevresindeki nüfus ve faydalanan kiÅŸi sayısı dikkate alınarak saÄŸlıklı spor yapılabilir hale getirilmesi, Bayraklı’da belki sahil bandında güzel bir stad yapılması beklentilerin odağında görünüyor.

Smyrna yada kullandığımız adıyla Tepekule, ÅŸimdi Smyrna meydanının yanı başında çevreyi ele geçiren eski yeni yapıların iÅŸgaliyle eskiye oranla alan olarak küçülmüş ama baÅŸta merhum Prof.Dr. Ekrem AKURGAL’ın baÅŸkanlığındaki ekiplerin yaptığı kazıların ortaya çıkardığı, çok uzaklardan sütunları görülen tapınakları, caddeleri, çeÅŸmeleri, önceleri odalardan sonra daha geniÅŸ yapılardan oluÅŸan evleri, surları ve daha bir çok arkeolojik buluntusuyla tarihe ve Bayraklı’nın bugününe ışık veren bir merkez olarak göze çarpıyor.

Bayraklı uzun siyasi tartışmaların ardından sınırları yeniden belirlenerek ilçe oldu. Bornova ile Karşıyaka arasında bocalarken her ikisinden de coÄŸrafik zorluklara ve bazı semtlerin istememesine raÄŸmen parçalar kopararak kendi belediyesini oluÅŸturdu. Pek çok ili aÅŸkın nüfusuyla, İzmir’in İstanbul – Ankara – Çanakkale - batı ve güneybatı turizm kentlerinin yollarının tam ortasında iÅŸtah kabartan konumuyla, yıllarca dokunulamamış Halkapınar – Salhane – Bayraklı - Turan sahil bandının tüm çekiciliÄŸiyle haritalarda Bayraklı ilçesi olarak yerini aldı.

DoÄŸumu zor olan bebek gibi ÅŸimdi Bayraklı. Yıllarca gözardı edilmiÅŸ, görünmezden gelinmiÅŸ vaatlerle geçiÅŸtirilmiÅŸ sorunları, seçilmiÅŸ belediyesinin kucağına yerleÅŸtiriliverdi. Üstelik coÄŸrafik olarak bile ayrı yerlerden sorunlu mahalleler eklenerek. Son 45 yılında iyi - kötü, güzel - çirkin her hallerine tanıklık etmiÅŸler olarak; Bayraklı’nın yeniden önemsendiÄŸi ve sorunlarının birinci elden çözümlenmeye uÄŸraşılacağı izlenimi edinmeye baÅŸladık. Pek çok sorunun arasında Bayraklı deyince ilk akla gelenlerden bir ikisini de hatıralar arasında hatırlatalım istedik.

Bayraklılı ile denizi birbirinden bir sur gibi ayıran ve halka raÄŸmen yapılan Metro istasyonunun yer altına alınması baÅŸkalarından önce Bayraklı’nın ilk belediye baÅŸkanı onurunu verdiÄŸi Hasan KARABAÄž’ın gelecek planlarında yer almalıdır. Bu suretle eski Piyale Fabrikası’ndan Turan’a kadar olan bölümde yer alan tüm sakinler evlerinden bir adım ötedeki karşı caddeye ve denize geçebilmek için dünyanın yolunu yürümeyecekler, metro üzerinde kazanılacak yeÅŸil alan ve park alanlarıyla yaÅŸamlarını daha kolaylaÅŸtıracak ve güzelleÅŸtirecektir.

Sanata, kültüre, spora, eğlenceye, yaşamı rahatlatmaya yönelik yapılaşmaya ve yapılara ihtiyacı var Bayraklılının. Çocuklara, gençlere, olgunlara, yaşlılara yönelik hizmetlere. Tabii işe ihtiyacı var büyük kesiminin. Sayılmakla bitmeyecek kadar çok halledilmesi gerekenleri var.

İlk çaÄŸlardan kimi tarih kimi halk hikayeleri denilerek gelen anlatıları var Bayraklı’nın. 50 yıla yakın da ihmal edilmiÅŸ, başıboÅŸ bırakılmış, “ne yaparsanız yapın”larla oluÅŸmuÅŸ düzensiz tertipsiz bir yapısı. Åžimdi onu kentsel dönüşüm saÄŸlayarak saÄŸlıklı ve modern mahallerde yaÅŸayan insanların kenti yapacak yeni bir hikaye ve kahramanlarına ihtiyacı var.

Tarihindeki konumundan hiçbir şey kaybetmeyen ve hatta daha da değerli bir konumda bulunan Bayraklı iyi ve fazlada uzun zaman gerektirmeyecek bir planlamayla kendisini yeni görünümüne kavuşturacak hizmetleri bekliyor.

İşin zorluğunun herkes farkında. Bir yerlerden başlamanın da umutları nasıl yeşerttiği ortada.

Sökülen kavakları, yatakları birleştirilerek söndürülen dereleri, tarlaları, bahçeleri, sahil boyu konakları, denizi, balıkları geri getiremesek de güzel bir şeyler olacağını ummamak için hiç sebep yok.

Biz görmesek de bizden sonrakilerin göreceği güzellikleri yaratacaklara kolay gelsin.

Gözümüz, gönlümüz Bayraklı.


Seyfi GÜL




8 Kasım 2009 Pazar / 2722 okunma



"Seyfi GÜL" bütün yazıları için tıklayın...