YONTU
Ömür sel, yorgundur gözlerimin sırça sönmüşlüğü, kanlı ellerimle indiriyorum son darbeyi en derinime.
Zaman biter nasıl olsa cana kıyan korkunç parçalanmışlığın yol alışını izleyen kedinin tüylerinde. İnce uzun mermerin beyazına vurulur saydam gölgeler. Ruh sarsılır ateşin soğuk dilinde. Kuşlar yine uçar içime içime. Hatırlar mısın kanatlarında susam biriktirirdi martılar.
Dilim doğrudur özüm gibi. Melek vurur resmettiğim duvarlara, ağır mı ağır kanar renkler. Kanat kanat direnişti sebebi, yıllar tekdüze bir ritimle biterken. Dokunaklı.
Mermer de kanar. Belli belirsiz bir ses karışır beyazına tellerin. Zaman boğulur.
Kendini vurur kapılar.
Işık, gizli ve yoksul dilin kekeme dramında ölür. Çamur yapışır diline dost bildiğin yolların. Gök ürperir demir kanatlının homurtusunda. Özentisiz çizgilerin mermeri inciten yüzüne is vurur. Umut kırılır. İtirafsız sevgilerin karmaşık ve anlaşılmaz yüzleri iner cam zihinlere.
Kabarır mermer taş çiçekleriyle. Ve su, kabası alınmış çamurdur.
Zaman biter nasıl olsa.
Duyumsal güzelliğin yükselttiği yolculuklar biter. Gitmeli elbet o müthiş senfoninin gizine doğru. Geçirimsiz taşları, dibi bulanık sularda sonsuza dek bırakmalı. Mermersi yüzünde kadının ona yakışır bir iz kalmalı. Kızgın meşaleyi alnının orta yerinde söndürmeli.
Gotik ormanlardan koparılmış meşe yaprağında verirken iç savaşlarını, ruhu uçsuz bucaksız ışık saçar zannederdi. Yanıltıldı. Bir çocuğun iç çekişinde katkısız hiçliğin esrikliğini katmıştı mermere. Çürüdü mermer.
Hasta ve çürümüş resimlerinin koridorlarında ne derinlik vardı ne de gizem. Mermerin sessizliğe gömülen yaralarına dikiş atarken görüldü en son. Alnından kan sızıyordu. Dilinde hiç anlam veremediği eksik bir yan vardı.
www.azimeayazici.blogspot.com
|