ISSN 1308-8483
Draje Okumalar / Nurdan ÇAKIR TEZGİN
  Yayın Tarihi: 10.4.2007    


Draje Okumalar


Okumaların şekli şemali üzerine düşünürken; draje, kapsül ve tabletvari okumaların zaman kısalığının farkına varıyor insan. Neler oluyor bize? Okuyamaz mı olduk yoksa okunacak şeylere yetişemediğimizden mikro okumalardan medet ummaya mı başladık! Daha da vahimi sınırsız okuma çeşnisi karşısında kafalarımız karıştı da, bakmakla yetinip okumayı mı red eder olduk?

Dışarıda bir gürültü ki hara güre, ooo bakıyorsunuz yaşam kaçıyor ipini kopartmış bir uçurtma gibi... Hiçbir şeye yetişebilmek mümkün değil, her ucuna iliştiğin dokunur dokunmaz eskiyor sanki! "Erken vardığımız tek nokta dünya gezegeni galiba" diye sızlanır olduk. Her şeye geç kalıyoruz sadece dünyaya erkeniz!


Çok yenisi olduğumuz bu internet teknolojisinin sayesinde epey şey değişti hayatımızda, en başta okuma şeklimiz ve keyfiyetimiz. Farkına vardık mı varamadık mı orası tartışılır fakat, okumanın anlamı konusunda da fikir birliğimiz kalmadı. Nerede o ayak uzattıran, gözlük kaydıran, iç geçirten rehavet okumalarının tadı, diyenlerdenseniz yaş baş konusunda el etek çekilmiş demektir zaman perdesinden. Klavyeyle mücadelesini bırakıp, mouse (fare) ile okuma seanslarına meyletmişlere sözüm yok, onlar en azından okumak için uyanıktırlar pc karşısındaki iskemlelerinde...

Okula gitmenin; okumak, "okumuş olmak" diye bellendiği zamanların torunlarıyız biz. Kitap okumanın, ders kitabı dışında pek de muteber sayılmadığı zamanlardı, her şey her okuma ders okuması olmalıydı o vakitler... Okumanın kutsallaştırıldığı, ülkemizi muasır medeniyet seviyelerine çıkaracak nesillerin cumhuriyet torunlarıydık bizler. Çoğumuz okuyup 'adam olacak çocuk' tanımıyla aferinlenen çocuklar güruhuyduk.

Öyleydik böyleydik, sonuçta okumanın, kendimizce keyifli yanını bulmuş tatlı keyifbazlardık! Teksas Tommiks'lerini ders kitabının arasına koyup anne babalarını kandırmayanımız var mıydı içimizde? O devrin şanındandı saklı okumalar! Uzun yaz tatillerinde öğlen uykusu diye musibet bir ev mahkumiyeti vardı, uyumamak için elimizden geleni yapar, tatil ödevi adıyla bilmem kaç soru cevap çözme işini daima uyku saatine denk getirirdik ki; ne yaptığımız fark edilmesin büyüklerce. Tatil ödevi defter kitaplarımızın arasında mutlaka bir zararlı (!) neşriyat bulunurdu. Ya çizgi romanlar yada hafif cinsellik çağrıştıran resimli kitapçıklar, fotoromanlar vs... Günümüzün saklı okumaları da bilgisayarda yasak sitelere girerek gerçekleşmekte ya, özde değişen pek bir şey yok galiba.

Okurduk ama biz! Okuduklarımızın menşei çetrefil de olsa okurduk o uzun yaz tatillerinde... Bana öyle uzun gelirdi ki yaz mevsimi, okul açıldığında elim, kolum, ayaklarım uzamış olurdu sanki ve hiçbir giysime sığmazdım o upuzun yazlar sonunda!

"Şimdiki cd, mp3-4 çalarlar, mikroçip mucizeleri, elektronik okuyucular, top yekun bilgisayardan okumanın da yazmanın da cılkını mı çıkardılar ne?" diyor yaşlı ve yeniliklere direnen dayatmacı büyükler... Kötü mü bu teknolojik argümanlar? Değil elbette, okumanın ve okutmanın bin bir yüzü var. Bilgisayar ekranında kişiyi salt okuma eylemi ile saatlerce ilgi odağında tutan sayısız web siteleri oluştu. Her konunun çeşitli yanlarıyla ele alındığı yüz binlerce site arasında okuma bombardımanına tutulmamak mümkün değil, çoğu zaman hiç tasarlamamış sürpriz okumaların tam orta göbeğinde bulabiliyor kişi kendini.

Okumanın, teknoloji çeşitliliğiyle kıyasıya güncelleştiği günümüzde, kağıt kaynaklı okumaların yeri gitgide azalmakta. Kitap satışlarının nüfusa oranla hatırı sayılır bir düşüşü söz konusudur. Dergiler ise, pek az ilgilisi dışında satılamamakta, oysa dergileri ayakta tutan reklam paylarıdır, tıpkı günlük gazetelerin çıkış ve satış serüveninin sürüm paylarında olduğu gibi... Okumadığımız gazetelerin renkli sayfalarına bakmak için bile sayfa çevirmek iyice zor gelir oldu. Çünkü, artık gazeteler kilo ile satılmakta!!!

Ayıp diye bir şey var.
Bir "Pazar gazeteleri" saçmalığıdır sürüp gitmekte, kucak dolusu boyalı gazetelere ve reklam gazetesi haline dönüşmüş görüntü kirliliklerine kahvaltı masalarımızda yer açamaz olduk artık. Bilmem hangi firmanın halı katalogunu, kanepe, beyaz eşya çeşitlerini sabahın köründe mecburi incelemek zorundasın, kaçarı yok. Reklamcılar işi iyice azıttılar, reklamlarını habermiş gibi, gazeteymiş gibi zorunlu dayatmaya başladılar okuyucuya. Çarşaf büyüklüğünde ve kitap ebadında kağıt kirliliklerinin en zarar gördüğü canlılar öncelikle ağaçlar ve dolaylı olarak insan tabi...

Yazılı basının hammaddesi kağıttır sonuçta, yani ağaçtır, yeşildir, doğadır...

Pazar gazeteleriyle ortalama 10-14 adet ek ve reklam kitapçığı verilmekte. Tam 735 gram gelmekte bir adet günlük gazetenin ağırlığı... Yazık değil mi onca ağaca ve doğa katline?

Okunmayan, sadece bakılan gazete ve dergiler için daha fazla ağacın kesilip yok olmasına elbet dur denecektir. O zamanlar çok uzak değildir...

Geçiş dönemindeyiz. (Her ne kadar, her dönem kendi geçişim dönemini hiç tamamlayamıyorsa da!) Reklam sektörünün ayakta tuttuğu basılı yayın kirliliği, kağıt hammaddeli pastadan elini ayağını çekecektir nasılsa. Televizyonların binlerce kanalından sonra gümbür gümbür gelmekte olan internet medyası, (internet reklamları) kısa bir süre sonra tüm dünyayı kasıp kavuracaktır. Kasırganın şiddeti, reklam sektörüne seçme şansı bile tanımayacaktır. Dokununca yayılıp kabını genişleten yumuşak jöleli bir pastaya benzeyen internet reklamları, kontrol edilmesi oldukça güç yayılmacılığıyla reklam sektörünün iştahını kabartmaya şimdiden başladı.

Basılı yayının kağıt kirliliğinden, sanal-bellek kirliliğine geçiş kaçınılmaz. Ağaçlar belki biraz nefes alacaklar lakin bu defa da, bilgisayarların sera etki-tepkisiyle atmosfere verdiği zararları konuşuyor olacağız.


Nurdan ÇAKIR TEZGİN



3042










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)