ISSN 1308-8483
AVATAR “ER GEÇ UYANACAKSIN” / Zuhal ÖZÜGÜL
Zuhal ÖZÜGÜL    
  Yayın Tarihi: 19.12.2009    


AVATAR “ER GEÇ UYANACAKSIN”


Er geç uyanacaksın! Bu cümle filmin bir yerinde geçiyor ve gerçekten yakıp yıkmaya gelmiş bir asker bile o güzellikler karşısında insanlığını hatırlıyor.

Filmde ABD yine çıbanbaşı. Pandora gezegenin Na’vi bölgesindeki zengin maden yataklarına göz koyuyor bu kez. Orayı her ne pahasına olursa olsun ele geçirmek için bilim insanlarıyla bir program geliştiriyorlar. Avatar programına katılanlar bir değişime uğrayıp Na’vi olarak bölgeye gönderiliyorlar. Amaç önemli bilgileri askerlere vermek. (Asker ile bilim insanı nasıl birlikte çalışabilirin yanıtını da görebiliyoruz).



Ormanda Na’viler yaşıyor. İnsanla kedi karışımı. Gözleri sarı, burunları, kulakları kediye benziyor. İşlevi olan uzun kuyrukları var. Vücutları çok zayıf, boyları çok uzun. Zaten her şey büyük ve uzun orada. Ağaçlar taa gökyüzüne uzanmış. Tenleri mavi. Çok narin olmalarına rağmen doğa ve devasa hayvanlarla başa çıkabiliyorlar. Mutlular. Bitkiler, çiçekler, böcekler, kuşlar… İzleyici de hepsini birlikte görebildiği için mutlu. Ya renkler. Dünyada bile o renkleri göremiyoruz. Bilgisayar harikası olduğunu bildiğimiz halde 2,5 saat gözümüzün pası gidiyor. Hele de üç boyutlu olması. Alıyorsun gözlüğünü, kuruluyorsun koltuğuna. Kelebekler, kuşlar neredeyse ellerinize konacak. Hayvanlar kovalarken yana çekiliyorsunuz. Prenses Neytiri üzüldüğünde elinizi uzatıp başını okşayın teselli edin onu. Na’viler kuşların sırtında uçarken birliktesiniz onlarla. Birden inişe geçtiklerinde yüreğiniz ağzınıza geliyor. Bazı insanlar ağladıkları zaman, filmlerin iyi olduğu gibi saçma bir düşünceye sahiptirler. Ancak alev alev yanan ormanları gözyaşlarıyla izleyen ve çaresizlikleri kedi yüzlerinden belli olan Na’viler gibi biz de ülkemizde gördüğümüz yangınları hatırlıyoruz ve göz yaşlarımızı tutamıyoruz.

Yönetmen seyirciyi de savaşın bir parçası yapıyor. Uçağın içinde bombalama emrini bekliyorsunuz. Ellerinizi kırmızı düğmeden çekmek istiyorsunuz. Kadın pilotun da ER GEÇ UYANIP “yeter, bunları göremem artık” deyip uçağı geri döndürmesi gibi.

Alev alev yanan o güzelim ağaçlar. (Ülkemizde mini provası yapılmıyor mu?) Çatır çatır kırılıp düşen asırlık ağaçların dallarından kaçmak istiyorsunuz. Askerlerin vahşetinden hayvanlar da nasibini alıyor. Keşfettikleri o güçlü silahlar, bombalar, devasa robotlarla karşılarına çıkanları dümdüz ediyorlar, ateş topuna çeviriyorlar. (ABD ve diğerleri bilimdeki ve teknikteki ilerlemeyi nasıl da olumsuz ve kötüye kullanıyorlar) O narin canlılar, yay-ok ve mızraklarla karşı koymaya çalışıyorlar. Bilim kadınının uyarılarına kulaklarını tıkıyor askerler. O ise burasının bir enerji deposu olduğunu anlatmağa çalışıyor. İşte birileri madenler için yakıp yıkıyor ormanları, birileri de inşaat için.

Filmin sonu çok yalın. Tüm canlılar, insanlar, hayvanlar, bitkiler, ağaçlar birleşin!

Filmden çıkışta acaba usta yönetmen James Cameron bilgisayarı da mı yönetti diye düşündüm. İnsanın makineye üstünlüğü bu olsa gerek. Bazı eleştirmenler tekniği alkışlamışlar. Ben, böyle bir konuyla tekniği birleştirmesine hayran kaldım.



Filmi ellerinde Popkornları her yaştan çocuk, gençlerle birlikte izledik. Böyle bir ortamı ne zamandır yaşamadım, hoşuma gitti.

Anneler babalar çocuklarınıza ve kendinize bir yılbaşı ödülü verin ve bu filmi izleyin. Pişman olmayacaksınız.

Bu arada Foça’da bir sinema olduğunu hatırlatmak isterim!!!!

İyi seyirler


Zuhal ÖZÜGÜL



3312










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)