Hamamda kurnaya, davulda zurnaya
Yeni yıla hamamda girmeyi denediniz mi hiç? Hamamda, denizde, havuzda ama ille de suda...
Yılbaşı gecesi saatlerin 24' ü vurduğunda yani eski yılı bitirip yeni bir yıla girerken başınızdan aşağı şifalı kaplıca sularının döküldüğünü hayal edebiliyor musunuz?
Öyle SPA filan değil, adam gibi anadan atadan bildiğimiz Türk hamamı, ılıca, nam-ı diğer kaplıca. Tertemiz kaplıca sularının şifalı kollarına atacaksınız kendinizi ve eski tarihin bilançolarına fazla kafayı yormadan, yenilikçi saf duygularla arıtacaksınız kendinizi. Hem bedeninizi hem ruhunuzu.
Eskiye ait çözümsüz her şeyi, başınızdan aşağı dökülen suların akışkan enerjisine bırakacaksınız, bırakın akıp gitsin o eski enerjiler. İzin verin, o çözümsüz şeyler artık sizden uzaklaşıp sonsuza kadar yok olsunlar! Deneyin işe yarıyor. Kayıtsız şartsız hiçbir engel koymadan bırakın gitsinler...
İnsan beyni, bizim anlayamadığımız çok bilinmeyenli sonsuz bir enerji kaynağı. Onu çözmeye çalışmak bile öyle yorucu ki... Bilmediğimiz şeyler için, teslimiyetçi duygularla olumlu bilinmezliklere yelken açmak iyi geliyor insana. Çünkü bildiğimizi sandıklarımız gerçekte çok kısıtlı. Her bilginin sayısız bilinmeyeni mevcut.
İçimizden geçen duygulara kulak vermek gerek, bizim için en iyiyi en gerekli olanı onlar belirler. Böyle bir iç ses dürtüsüyle karar vermiştim kaplıcada bir yılbaşına. Tam on yıl önce yani Milenyumda.
Şaka gibi. 1999'dan 2000'e girdiğimizin üzerinden tam 10 yıl geçmiş! Yıllar ne çabuk geçer oldu! (Yaşlanıyor muyuz ne?)
Milenyuma giriyoruz diye atraksiyonlu duygular içindeydik birçoğumuz. Her kafadan çok ses çıkıyordu; Milenyumu kıyametin müjdecisi olarak gören bazı tarikatların garip ötesi kehanetleri, çılgın sanatçıların yaratıları, kapitalizmin önlenemez israfı herkesi şaşkına çevirmişti. İkinci bin yılın dönüşümüne tanık tapınak şövalyeleri gibiydik. Öyle ya şişirilmiş egolarımız, seçilmişlik duygularımızı kamçılıyordu...
Farklı şeyler yapabilmenin heyecanıyla sulu bir yılbaşı gecesi tasarlamıştık dostlarımla. Bol bol yıkanıp havuza girecek, meditatif arınmalarla rahatlayacaktık, arslan ağzı kurnalardan şifalı sular içecektik üçer yudum... Ev yapımı çeşitli yiyeceklerle donatacaktık göbek taşını, kurna başını.
Hatırladığım kadarıyla; zeytinyağlı dolmalar, hamur işleri, kadınbudu ve kuru köftelerle, kabak pidesi ve tatlılarıyla, cevizli somun lokumları, ıspanaklı kol börekleriyle, ekşi boza ve ayranlarla kendimizi Romalı konsüllere benzetip mide fesadına uğramıştık.
Sıcak kaplıca suları içinde fenalaşanlarımız mayhoş ayva, armut ve portakallarla ferahlamış, elma dilimleriyle limonlu sodalara vurmuştuk kendimizi...
Gerçek bir kaplıca hamamında yıkanarak, yiyip içerek, zevk-ü sefa içinde girmiştik 2000 yılına. Tertemiz Milenyum dileklerimizle başımızdan aşağı taslar dolusu şifalı suları boca etmiş, keseler, masajlar yapıp çın çın çınlayan hamam kubbesi altında şarkılar söylemiştik.
"Hamamda kurnaya, davulda zurnaya".
Daha dün gibiydi sanki...
www.ascifok.com
|