Lütfen Söyler misiniz, Nedir Aşk?
Siz de arada bir durup düşünür müsünüz? Ne konuda mı? Sözgelişi, aşk konusunda, sözgelişi, evlilik konusunda… Sözgelişi, yalnızlık konusunda….
Aşk, bir değişkenliktir, kabul ediyorum, ama şurası da yadsınabilir mi? Tutkulu, kor gibi bir aşkın sürebilmesi, sürdürülmesi için durmayan bir hareketlilik gerektir. Umudu ya da korkusu, buna kaygı demek daha doğru olacak sanıyorum, evet, umudu ve kaygısı tükendi mi, yaşamı da son buluverir.
Mutlu son’a varmış aşklar kadar mutsuz son’la noktalanmış aşklar da yok mudur? Vardır elbet.
Bu sonuncularda, bıraktığı etkilerinin geneline bakarak bir kanıya varmak gerekirse, aşk dediğimiz o şey, bir dostluktan çok çekime benzer. Aşkın bir beslenme kaynağı abartılmış çekişmeler, didişmelerse, evliliğin sigortası da uzlaşmadır.
Elbette hayatı, insanları ve aşkı sevelim, fakat kafamızdaki düşleri, düşlediklerimizi değil tabii. Günahı, sevabı ile birlikte olduğumuz kişiyi sevelim de, o sevdiğimiz kişiyi ille de değişmesi için, ille de dilediğimiz kişiye tıpatıp benzemesi için hiç zorlamayalım.
Aşk, minicik bir alevdir, kırmızıdır rengi de. Soluğumuzla hafiften hafife üfleyerek onu en harlı noktasına çıkararak gerçek bir büyük ateşe dönüştürebilirsiniz. Burada dikkat edilecek tek şey, olanca gücümüzü kullanmaktan kesin kes kaçınmaktır. Çünkü, olağan dışı bir rüzgarlandırma, o ateşi bir anda söndürebilir de.
Birbirini seven insanlar için, evlilik için iki ilginç öğüt verilir hep.
Bunlardan ilki, taraflardan birinin sinirlenip kızdığında diğerinin susmasıdır.
İkincisi, birbirini sevdikleri halde birbirleriyle anlaşamayanların diğerini kendi çizgisine çekmeye çalışmak yerine ortak paydaların arayışı içinde olmasıdır.
Tabii, biliyorum, söylemek kolaydır bunu; söylemek başkadır, yapmak başka. Onu da biliyorum; karşınızdaki insan olanca kızgınlığı, sinir küpüne dönmüşlüğüyle önünüze duracak ve siz…. Susacaksınız.
Yine karşınızdaki kişi durmadan size ters düşen olayların insanı ya da kişiliğiyle yine durmadan sizinle çekişecek, çatışacak ve siz…..Onu, sizce doğru olan, doğru olması gerekene doğru çekmeyecek, o yönlendirmeyi yapmaktan kaçınacaksınız, öyle mi?
Aslında, ister birbirlerini seven, isterse birlikte bir yuvanın sahipliğini üstlenmiş olsunlar, onlara düşen; birbirlerini tüketmeden, kişilik aşındırmasına vardırmadan sorunu yine birlikte çözmeye çalışmaktır. Adına evlilik dediğimiz kurumda kurallarla değil, doğallığıyla yaşanır, sevilir.
Biliyor musunuz, birbirlerinin fikirlerine, düşüncelerine, isteklerine saygılı olmazsa o çiftin ya da çiftlerin birlikteliklerinde mutluluğun da var olduğunu ileri sürmek, bence bir boşunalıktır, başka bir şey değil.
Konu evlilikten açıldı mı, genellikle ‘Evlilik mi? Özveri zorunludur’ derler. Çok duymuşsunuzdur bunu.
Ne demektir özveri? Eskinin deyimiyle ‘fedakarlık’ yani. Kim olacaktır bu özveride bulunan?
Siz mi, karşınızdaki mi?
Peki, bu özveri ne kadar sürecektir? Bir süre mi, üstelik bu (kısa ya da uzun) ne kadarlık bir süredir peki? Yoksa, bir hayat boyu mu?
Evlilik, unutmayın, uzun süreli bir özveri haline gelirse, ne aşk kalır ortada, ne sevgi. Yok olup gider, hem de bir çırpıda, tıpkı gözlerden uykuyu çalıp kaçan hırsızlar gibi, bir anda.
Aşk, bir gel-gittir. Gelişi her zaman kıyıyı okşayıp öpercesine olmayabilir. Çekilirken yanı sıra birçok şeyi de götürebilir beraberinde. Buna direnmek, karşı durmak çok hoşumuza gider. Ama gün gelir, o gel-git de alır başını gider ve o olur, bir daha aşkın kıyılarının semtine bile uğramaz.
İnsanın doğası gereğidir, ille de bir şeyi (o ne ise artık) sınırlarına dek vardırmakta direnir, diretir. Hayattan beklediklerimizi aşktan da bekleriz. Nasıl mı?. Aşk özgür olmalıdır… Aşk gelişmelidir… Aşk sürekli olmalıdır… Aşk hiç bitmemelidir .
Ama hayatta aşırı olmak, her şeyi ille de son sınırına dek vardırmak, sonuçları bakımından olumlu olmanın çok uzağındadır. Gülmenin en uç noktasındayken gözlerimizden yaşlar gelmez mi? Derler ki; ‘insanın gözü, karanlıkta da iyi görmez, aydınlıkta da.’
Bunu kulaklara küpe yapsak, nasıl olur acaba?
|