Erol ÇINAR
Mutlu Aşk mı?
Dünya üzerinde AÅŸk kavramı üzerine biraz kafa yormuÅŸ insanlara bu konu ile ilgili fikirlerini sorsanız hepsi Aragon’un ünlü “Mutlu AÅŸk yoktur” sözünü konuÅŸmasının bir yerine sıkıştırırlar. Aragon, bu sözü yazarken hiçbir AÅŸkın mutluluk getirmediÄŸini, getirmeyeceÄŸini ifade etmeye mi çalışmıştır? Ya da farklı sonuçlardan mı söz etmek istemiÅŸtir. Cevabı çeÅŸitli, yoruma açık bir konudur bu söz. Bu nedenle dahi tek bir doÄŸru yorumdan söz etmek boÅŸuna bir çaba olur. Herkesin ufkuna ve derinliÄŸine göre yorum olasılığı yaratır bu türden altın sözler.
Mutlu AÅŸk’ı tanımlamaya çalışmanın düpedüz gözü pek, cesur bir giriÅŸim olduÄŸunu biliyorum. YaÅŸadığımız uygarlıkta mutsuz aÅŸkların tariflerinin daha çok yazıldığını göz önüne alırsak, Leyla ve Mecnun, Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Hüsrev ile Åžirin ile büyüyen bizlerin karşısına sık sık aÅŸkın siyah tablosu çıkartılmıştır. Efsanelerin özünde her zaman gerilim vardır. Öykünün askıda kalması, kavuÅŸma anının ertelenmesi ya da yitmesi durmadan yeni denklemler öne sürülür. Hele ki karşılıklı duyguların dengesi bozulmuÅŸ, zihnin ve gövdenin elektrik yükü iyiden iyiye artmış, izan çerçevesi dağılmış, ÅŸiddet tırmanmaya baÅŸlamışsa, bu karışımdan Mutlu AÅŸk tarifi çıkarmak daha da zor olur.
Gerçi Mutlu aşkı tarif etseniz de her zaman bıçak sırtı bir çizgi vardır mutluluk ve mutsuzluk arasında. İktidar ilişkisinin en fazla sivrildiği, yırtıcı yanlarının en belirgin formlar aldığı alanların başında gelir Aşk. Görünüşte bir efendi kul kutuplaşmasına yol alınsa da bu çizgi her an değişebilir. Efendi her an kula, kulun her an efendiye dönüşmesi mümkündür. Kahramanların rolleri her an değişebilir.
Üstad William Blake aşağıdaki şiirinde aşkta sükut etmeyi tavsiye ediyor. Aşkın gizli kalmasını, söylenmemesini daha üstün daha değerli sayıyor. Belki de Aşkın sıradanlaşmasından, alışkanlık halini almasından korkuyor. Mutluluğunun mutsuzluğa dönüşmesini istemiyor.
Aşkını anlatmaya yeltenme sakın
Ancak söylenmemiş aşklar aşktır
Çünkü hafif rüzgarlar tatlı tatlı
Sessiz ve görülmez eserler
Anlattım sevdamı anlattım aşkımı
Bütün yüreğimi açtım ona
Üşüyüp titreyerek korkular içinde
Ah beni bırakıp da gitti
Uzun zamandır aÅŸksız yaÅŸayan bir arkadaşım da, dost sohbetlerimizde hep AÅŸk sıkıntısını dile getirirdi. AÅŸksız yaÅŸaması, mevsimin sonbahar olmasından ya da havaların yaÄŸmurlu gitmesinden deÄŸildi. Yalnızca eski bir aÅŸk defterini kapatmış, bir yenisini baÅŸlatamamıştı. Oysa aÅŸk insanların alışık oldukları bir olgudur. Daha önce aÅŸksız bir insan nasıl yaÅŸar, nasıl yer, nasıl dolaşır, neler düşünür diye düşünürken ÅŸimdi kendi bu duruma düşmüştü. Zaten insan kendi başına gelmeyince kolay kolay AÅŸk olgusunu anlayamaz. Aslında arkadaşımın yaÅŸadıkları yeryüzünde baÅŸlamış, sonu gelmiÅŸ, baÅŸlamış ve bitmiÅŸ sıradan pek çok aÅŸk iliÅŸkisinden biriydi. Çözülerek, bozgunla, özensizlikten, yorularak, törpülenip, ehlileÅŸtirilerek, kurumsal fanuslar içinde silinip giden aÅŸk hikayesi örneÄŸinden. Karşılıklı, günden güne aynı aÅŸk’ı besleyememiÅŸler, iliÅŸkilerinde tutku’ya yaÅŸama hakkı vermemiÅŸlerdi.
Zor olan: KiÅŸi’nin kendi içindeki aÅŸk’ı yaÅŸatmayı bilmesidir. AÅŸkla dolu olmalı insan. Bilmeli ki dünyada onun gibi olanlar vardır. Bu yeryüzünü daha güzel yapacak insanlardır bunlar. Bir insanı seven, onun gülüşünü, aÄŸlayışını, adım atışıyla ilgilenen kiÅŸiler, bu dünya da elbette ki daha iyi daha güzel olmasını isterler.
Her ÅŸey o üç sözcükte gizli. AÅŸk…. Gök kubbenin altındaki en gizemli kelimede…Bilinemeyen…Belki bilindikçe daha fazla renk ve desenin ortaya çıkacağı…. Tanımlanamayan…. Belki binlerce kez tanımı yapılmış olmasına raÄŸmen tanımlanamayan….. AÅŸk.
Erol ÇINAR
erol.cinar@doruk.net.tr
Dünya üzerinde AÅŸk kavramı üzerine biraz kafa yormuÅŸ insanlara bu konu ile ilgili fikirlerini sorsanız hepsi Aragon’un ünlü “Mutlu AÅŸk yoktur” sözünü konuÅŸmasının bir yerine sıkıştırırlar. Aragon, bu sözü yazarken hiçbir AÅŸkın mutluluk getirmediÄŸini, getirmeyeceÄŸini ifade etmeye mi çalışmıştır? Ya da farklı sonuçlardan mı söz etmek istemiÅŸtir. Cevabı çeÅŸitli, yoruma açık bir konudur bu söz. Bu nedenle dahi tek bir doÄŸru yorumdan söz etmek boÅŸuna bir çaba olur. Herkesin ufkuna ve derinliÄŸine göre yorum olasılığı yaratır bu türden altın sözler.
Mutlu AÅŸk’ı tanımlamaya çalışmanın düpedüz gözü pek, cesur bir giriÅŸim olduÄŸunu biliyorum. YaÅŸadığımız uygarlıkta mutsuz aÅŸkların tariflerinin daha çok yazıldığını göz önüne alırsak, Leyla ve Mecnun, Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Hüsrev ile Åžirin ile büyüyen bizlerin karşısına sık sık aÅŸkın siyah tablosu çıkartılmıştır. Efsanelerin özünde her zaman gerilim vardır. Öykünün askıda kalması, kavuÅŸma anının ertelenmesi ya da yitmesi durmadan yeni denklemler öne sürülür. Hele ki karşılıklı duyguların dengesi bozulmuÅŸ, zihnin ve gövdenin elektrik yükü iyiden iyiye artmış, izan çerçevesi dağılmış, ÅŸiddet tırmanmaya baÅŸlamışsa, bu karışımdan Mutlu AÅŸk tarifi çıkarmak daha da zor olur.
Gerçi Mutlu aşkı tarif etseniz de her zaman bıçak sırtı bir çizgi vardır mutluluk ve mutsuzluk arasında. İktidar ilişkisinin en fazla sivrildiği, yırtıcı yanlarının en belirgin formlar aldığı alanların başında gelir Aşk. Görünüşte bir efendi kul kutuplaşmasına yol alınsa da bu çizgi her an değişebilir. Efendi her an kula, kulun her an efendiye dönüşmesi mümkündür. Kahramanların rolleri her an değişebilir.
Üstad William Blake aşağıdaki şiirinde aşkta sükut etmeyi tavsiye ediyor. Aşkın gizli kalmasını, söylenmemesini daha üstün daha değerli sayıyor. Belki de Aşkın sıradanlaşmasından, alışkanlık halini almasından korkuyor. Mutluluğunun mutsuzluğa dönüşmesini istemiyor.
Ancak söylenmemiş aşklar aşktır
Çünkü hafif rüzgarlar tatlı tatlı
Sessiz ve görülmez eserler
Anlattım sevdamı anlattım aşkımı
Bütün yüreğimi açtım ona
Üşüyüp titreyerek korkular içinde
Ah beni bırakıp da gitti
Uzun zamandır aÅŸksız yaÅŸayan bir arkadaşım da, dost sohbetlerimizde hep AÅŸk sıkıntısını dile getirirdi. AÅŸksız yaÅŸaması, mevsimin sonbahar olmasından ya da havaların yaÄŸmurlu gitmesinden deÄŸildi. Yalnızca eski bir aÅŸk defterini kapatmış, bir yenisini baÅŸlatamamıştı. Oysa aÅŸk insanların alışık oldukları bir olgudur. Daha önce aÅŸksız bir insan nasıl yaÅŸar, nasıl yer, nasıl dolaşır, neler düşünür diye düşünürken ÅŸimdi kendi bu duruma düşmüştü. Zaten insan kendi başına gelmeyince kolay kolay AÅŸk olgusunu anlayamaz. Aslında arkadaşımın yaÅŸadıkları yeryüzünde baÅŸlamış, sonu gelmiÅŸ, baÅŸlamış ve bitmiÅŸ sıradan pek çok aÅŸk iliÅŸkisinden biriydi. Çözülerek, bozgunla, özensizlikten, yorularak, törpülenip, ehlileÅŸtirilerek, kurumsal fanuslar içinde silinip giden aÅŸk hikayesi örneÄŸinden. Karşılıklı, günden güne aynı aÅŸk’ı besleyememiÅŸler, iliÅŸkilerinde tutku’ya yaÅŸama hakkı vermemiÅŸlerdi.
Zor olan: KiÅŸi’nin kendi içindeki aÅŸk’ı yaÅŸatmayı bilmesidir. AÅŸkla dolu olmalı insan. Bilmeli ki dünyada onun gibi olanlar vardır. Bu yeryüzünü daha güzel yapacak insanlardır bunlar. Bir insanı seven, onun gülüşünü, aÄŸlayışını, adım atışıyla ilgilenen kiÅŸiler, bu dünya da elbette ki daha iyi daha güzel olmasını isterler.
Her ÅŸey o üç sözcükte gizli. AÅŸk…. Gök kubbenin altındaki en gizemli kelimede…Bilinemeyen…Belki bilindikçe daha fazla renk ve desenin ortaya çıkacağı…. Tanımlanamayan…. Belki binlerce kez tanımı yapılmış olmasına raÄŸmen tanımlanamayan….. AÅŸk.
Erol ÇINAR
erol.cinar@doruk.net.tr
"Erol ÇINAR" bütün yazıları için tıklayın...
