Ali Ekber Çiçek Tahtakuşlar'da
Leylekler, biz yanlarından geçerken tek ayak üstü tarlalardaydı , ne zaman tek ayak duran leylek görsem cezalı sanıyorum onu veya kendimi! Çocukluğumun 3-5 dakikalık tek ayak üstü durma cezalarım geliyor aklıma, babamın uzmanlık terbiye şekliydi bu 5-7 yaşım arası. Kaşlarını çatarak verirdi cezamı, oturma odası duvarı veya kapsının arkasında dikilirdim ibret olsun bana diye, o yaptığım yaramazlık her neyse! Gelmesin diyorum, böyle cezalı anılar aklıma fakat; geliyor ne yapabilirim...
Son sürat gezi modundayız yine, maşallah! Leyleklerden daha çok seyahat ettiğimiz aşikâr. Eş dost, aman ev eşyalarınızla gezmeyin sırt çantanız yeterli diyorlar. (Haklılar, kendimizi taşımak evi taşımaktan kolay) Tahtakuşlar Köyü'nün Ata mezarlığında düzenlenen, hayır (hayrat) ve Hıdırellez törenindeyiz bu yıl da. Bu defa kadro farklı, Filiz ve Hakan katılamadılar. Orhan Doruk; Hıdırellez programına "erik çalma" etkinliğini koyduğu için midir bilinmez, gezi çantamız dünden hazırdı, yola çıkıverdik...
Geçen yıl şaşkın ve hayran bakışlarla izlediğim bu törenin, bu yıl henüz toprağı kurumamış bir misafiri var; 26 Nisan 2006’da vefat eden Ali Ekber Çiçek.
Alevi-Bektaşi kültürünün, insan sevgisini yansıtan felsefesiyle türküleri ve derlemeleriyle, sadece Alevi-Bektaşiler tarafından değil, her kesim tarafından dinlenen, sevilen, saygın bir ustaydı Ali Ekber Çiçek.
Tahtakuşlar Köyü'nün bu çamlar altındaki tepe mezarlığının en esintili köşesini, türkü üstadı Ali Ekber Çiçek'e tahsis etmişler. Vasiyeti varmış. "Beni Tahtakuşlar'a gömün" demiş. Yaslandığı Kaz Dağları'nın (İda) serinliğine, göz alabildiğine uzanan Edremit Körfezi'nin maviliğine gömülmek istemiş...
Kalabalık, akın akın yine çamlı tepeye doğru tırmanmakta; ellerde çiçekler rengarenk; yöre giysileri, üç etekler; yiyecek sepetleri, tepsiler izzeti ikram dolu... Denizin tuzu çamların reçinesi genzi yalayıp geçerken, deniz tarafından gelen sazın ezgilerine doğru yöneliyoruz. Rahmetli Ali Ekber Çiçek'in yamaçtaki mezarının etrafı adeta insan seli. Aşığın biri sazına döküyor içini boğuk ve yanık sesiyle, sayısız çelenkler dizilmiş mezarın yamaçlarına, kurumuşu tazesi, alı moru, çiçek çiçek çiçek... Ali Ekber Çiçek.
"El Vurup Yâremi İncitme Tabib,
Bilmem Sıhhat Bulmaz Hicraneler Var.
Dest Vurup Da Yârem Eylersin Derman,
Her Can Kabul Etmez Viraneler Var."*
Bizim konuk olduğumuz (Hasan oğlu Salman Çetin) Gülsün Çetin'in aile mezarının başındayız. Geçen yılki seremoniler birer ikişer yine yaşandı... Közde kahveler, çerez, meşrubat ve yeşil sebzelerle, hamurişi donatılmış sofralar... Yine bahar sebzelerinin pişirilip sunulduğu hayrat sofraları... Bu defa biz de hazırlıklıyız! Yedi çeşit baharatlı otlardan yaptığım kabak mücverim, günün en özel yiyeceğiydi. Selanik usulü Kaymaklı Kırma böreğime pek itibar eden olmadı, çünkü her yer binbir çeşit börek doluydu.
Bu yılki hayrat sofrasında üç ayrı bölgeden gelen Aleviler vardı (tabi bizim dışımızdakiler, biz neyiz!) Kazdağları'nın Türkmen Alevilerinin yanı sıra Tokat ve Antep Alevilerinin hançerelerini yırtarcasına çıkardıkları sesler, farklı kültürlerden gelmişliği haykırıyordu kulaklarımıza. Geniş meydan sofrasını iyice zenginleştiren bu mozaik, derin muhabbetlerin de tava gelmesine imkan sağladı tüm doğallığıyla.
Tahtakuşlar Köyü'nün renkli simalarından Yazgülü teyzenin soframıza misafir gelmesiyle daha bir hararetleniyor muhabbet. Yazgülü, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı'nda biricik oğlunu şehit vermiş, Beşparmak Dağları'nda. Şehit anası olmanın geniş yürekliliğiyle efelenircesine girişiyor muhabbete ve sofradaki zeytinyağlı yaprak sarmasına... Antepli misafirin, "bu da bizim Kürt ketesi" diyerek ikram ettiği patatesli ketenin de tadına bakıyoruz Yazgülü'yle birlikte... Tokatlı misafirin Bektaşi şeyhinden söze girmesiyle, başındaki yazmasına vura vura "kızılbaşın başıyım ben" diye nakarat tutan Yazgülü'nün, onca yaşına rağmen enerjisine hayran kalıyoruz.
Öğle saatlerinde sofralar toplandı, çamlı tepenin mübarek Uzun Dedesi (boyutu en uzun mezar) son kez selâmlanıp vedalaşıldı, aile mezarlarının çiçekleri tekrardan sulandı ve "yalnız" dedikleri (ziyaretçisi olmayan) bir mezar da ziyaret edildikten sonra, tören sona ermiş oldu.
Misafiri olduğumuz Türkmen Alevisi Çetin ailesi, Orhan Doruk'u ve bizi köydeki evlerine davet ettiler. Orhan'ın 1995 yılında çektiği Sarı Kız Yaylası törenlerinin video filmini izledik, gelecek Ağustos ayında gitmeye heveslendik.
Sarıkız Yaylası'na çok eskiden saatler süren yolculuklarla çıkılırmış. Şimdi geniş ve rahat bir yol yapılmış askeriye tarafından. Yol yapılmış fakat; Milli Parklar Müdüriyeti yaylaya çıkışları kısıtlayan bir kontrol mekanizması geliştirmiş. Köylü bu konudan oldukça rahatsız! Sarıkız Yaylası'na istedikleri zaman çıkamamak, yüzyıllardır koruyup varoldukları bu dağlardan bir tutam ot, çiçek veya birkaç kozalak toplayamamak, köylüleri rahatsız ediyor.
Tahtakuşlar’a ve Çetin ailesine veda edip ayrılacağımız sırada Gülsün Çetin ellerimize zeytin kavanozları ve zeytinyağı şişeleri tutuşturdu, mahcup kalarak teşekkür ettik... Halis, katkısız süper lezzette zeytinyağının tadını geçen yıldan biliyoruz, sevindik tabi...
Ondörtbin yıl gezdim pervanelikte,
Sıdkı ismin duydum divanelikte.
İçtim şarabını mestanelikte,
Kırkların ceminde dara düş oldum.
Kırkların ceminde Haydar, Haydar,
Haydar Haydar, dara düş oldum. **
7 Mayıs 2006
Tahtakuşlar-Edremit
Nurdan Çakır TEZGİN
*El Vurup Yaremi İncitme Tabip/Tokat/Zile-Sadık Doğanay-Ali Ekber Çiçek
**Ondörtbin Yıl Gezdim Pervanelikte /Erzincan-Ali Ekber Çiçek
Not: Ali Ekber Çiçek hakkındaki bilgiler ve türkü sözleri, www.turkuler.com'dan alınmıştır, teşekkür ederim.
|