8 Mart’a Doğru Kadın Emekçilerin Örgütlenmesi ve Sendikalar
Küreselleşme süreci tüm dünyayı her alanda etkisi altına alırken özellikle çalışma yaşamını ve çalışanları derinden etkilemiştir. Sosyal devletin tasfiyesi ve özelleştirme sonucu kadınların düzenli ve güvenceli istihdam olanakları her geçen gün daha da kısıtlanmaktadır. Yoksulluk ve azalan gelir sonucu kadının evdeki iş yükü artmakta yaşam koşulları fazlasıyla ağırlaşmaktadır. Sağlığın, eğitimin özelleştirilmesi ve taşeronlaştırılması kadınların bakım yükünün, karşılıksız emeğinin artması demektir.
Bu nedenle kadınların hak kaybının önlenmesi ve daha insanca yaşama için tek yol mücadeledir. Mücadeleyi yapacak olan kurumlar ise en başta sendikalardır. Ancak sendikaların “birinci öncelliği siyasal duruş değil”, çalışanların ekonomik ve özlük haklarının korunması ve geliştirilmesi olmalıdır. Kadınlar zaten her alana nüfuz eden cinsiyet eşitsizliği ve ayrımı nedeni ile sendikal mücadelelere yeterince katılamamakta ve sendikalarda yeterince temsil edilememektedir.
Sendikaların kadına yaklaşımı ve kadınların sendika karşısındaki tutumu toplumsal cinsiyet ilişkilerinden ayrı değildir. Sendikadaki konum ve katılımda; toplumsal değer yargıları, aile içi iş bölümü, bunların çalışma yaşamına yansıması ve erkek egemen kültüründen kaynaklı engeller etkili olmaktadır.
Kadın emekçilerin örgütlenmesi ve örgütlü güçlerini sendikaya yansıtmaları emekçilerin hak ve özgürlük mücadelelerinde olduğu kadar sendikal mücadeleyi güçlendirmede de büyük önem taşır. Eşitlik, özgürlük, demokrasi mücadelesi veren sendikaların “öncelikle kendi içlerindeki eşitsizliği” görmeleri ve buna karşı mücadele geliştirmeleri gerekmektedir.
Sendikaların cinsiyet eşitsizliğini farkında olması, bu eşitsizliği gidermeye yönelik bir irade oluşturması ve bu iradesini bütün politikalarına yansıtması gerekir.
|