MUZ SESLERİ / Onur Konukçu
Onur Konukçu

Onur Konukçu

MUZ SESLERİ



Beyrut’tan sesleniyor yazar, içimizde unuttuÄŸumuz, artık görmezden geldiÄŸimiz duygulara, savaÅŸtan çıkmış bir toplumun nasıl bir yok-yer*’de yaÅŸadığına deÄŸiniyor kitapta.

“Çünkü bir kez baÅŸladığında savaÅŸ, barış sadece bir sonraki savaşı bekletir.” diye bir çırpıda söylüyor Beyrut hakkındaki düşüncesini kitapta Ece Temelkuran.

Yazar için bir ilk roman denemesi olan Muz Sesleri’nde hikayeler farklı coÄŸrafyalarda dilleniyor kahramanların aÄŸzından ve OrtadoÄŸu’nun “biz”den oluÅŸan dokusunda insanların nasıl kendilerini unuttuÄŸunu ve Batı’daki “ben” halinin nasıl bir hegemonya yarattığını anlatıyor bizlere.

“Filipinam, tatlı kıbbem,
İnsanlar burada bir yanlışlık gibi ölüveriyor. Sen bir yanlışlık olamayacak kadar güzelsin. Sana bir hikayeden baÅŸka verebilecek hiçbir ÅŸeyim yok…”

Adını annesinin Filipin özleminden, toprak rengi gözlerini Filistin’den alan kıza, babası böyle uzayıp giden mektuplarla sesleniyor kitabın birinci bölümünde. Filipina’nın Beyrut’taki kaderi, kadersizliÄŸi, özlemi, aÅŸkı ve herhangi bir yaz gecesi berrak gökyüzüne baktığında, bir yıldız kayacağını umut eden, bekleyen, bilen ve yıldız kaydığında nedense gülümseyen bir insan bir Filipinli gibi, Filipina savaşın o soÄŸuk metal parçalarına yenilen annesini arıyordu gökyüzünde ve kaydığında o yıldız Filipina da nedensiz gülümseyecekti gökyüzüne. İşte bu mutsuz ama umutlu kızın hikayesini fısıldıyor kulaklarımıza yazar.

Bunların yanında Batı’daki hikaye ise, ÅŸarap eÅŸliÄŸinde hiç konuÅŸulmadan konuÅŸulursa da asla hakikatlerden bahsetmeden saatlerce yenen bir yemeÄŸin ritüel sayıldığı fakat bir DoÄŸuluya bir ömür sürecekmiÅŸ gibi sıkıcı gelen Oxford camiasında, İngiltere’de geçiyor. Farklı iki dünyadan seslendirilen hikayelerin arka arkaya okunmasıyla okura bir sorgulama imkanı veriyor Ece Temelkuran. Hangi dünyanın bizim olduÄŸu aslında hangisine inanmamız gerektiÄŸi ve Beyrut’un çok kimlikli, çok dinli ve çocuk kitaplarında bile savaÅŸtan bahsedildiÄŸi ve kitabın sonunda zaten bir gün ölecek olan Beyrutlu hikaye kahramanının çocuk yaÅŸta savaÅŸ tarafından yutulduÄŸu anlatılıyor. Bir de kitabın sonlarında kahramanların aÄŸzından “yani” kelimesinin az geliÅŸmiÅŸ ülke çocuklarını birleÅŸtiren köprüler olduÄŸu söyleniyor. Aslında durup düşündüğümüzde bizim de hayatımızı ne çok “yani”nin kapladığını görürüz. Kim bilir belki de anlaşılamamaktan korktuÄŸumuz için “yani” ile devamlı pencere açarız cümlelerimize.

Muz sesleri, hayata çok taraflı bakan bir yazarın çokça ÅŸey sıkıştırmış olduÄŸu bir roman olarak tanımlanabilir. Ve belki okuyanı da inandırabilir, bir gün OrtadoÄŸu’da gürültü dinince, muz seslerinin duyulabileceÄŸini “çuk çuk çuk…”

*Kitabın bir yerinde Beyrut için kullanılan sözcük


Onur Konukçu

okonukcu@gmail.com



25 Åžubat 2010 PerÅŸembe / 2358 okunma



"Onur Konukçu" bütün yazıları için tıklayın...