
Sedat YALÇIN
Başın Sağolsun !
Başın Sağolsun !
Bu cümleyi hepimiz sık sık işitiriz, ve de kullanırız. Bir ölüm olayı gerçekleştiği zaman, ölen kişinin yakınlarına bu cümleyi kullanmak adet olmuştur. Hiç düşündünüz mü aslında ne demek istediğimizi bu cümle ile? Hemen, ne gerek var, bu bir çeşit taziye der çıkarız işin içinden. Gelin beraberce irdeleyelim.
İnancımıza göre “Her canlı ölümü tadacaktır”. EÄŸer inanıyorsak, ölüm gerçeÄŸini ne kadar acı olursa olsun sabırla karşılamamız gerekmez mi? EÄŸer gerçekten, yürekten inanıyorsak, ölüm karşısında daha sakin, daha kabullenici bir davranış sergilememiz lazım gelmez mi? Hele 70-80-90 yaşına kadar yaÅŸayan bir kiÅŸinin ölmesi kadar doÄŸal bir ÅŸey olmadığını neden kabullenemiyoruz. Uzun yıllar hastalık çeken yaÅŸlı insanlar için, aslında “Ölümün de bir ÅŸifa” olduÄŸunu anlamak imkansız mıdır? Ama burada da çevre faktörü devreye girer ne yazık ki. Aman etraftan ne derler korkusu ile, yapmacık, sahte, veya abartılı bir ÅŸekilde üzüntümüzü göstermek zorunda hissederiz kendimizi. Aslında aşırı tepki göstermek bir nevi isyan etmek sayılmaz mı?
İnsanın sevdiÄŸi bir kiÅŸiyi kaybetmesi muhakkak üzüntü vericidir. Kim ne derse desin, acı duymamak olanaksızdır. AteÅŸ, düştüğü yeri yakar. DiÄŸer bir deyiÅŸle, ateÅŸin düşmediÄŸi yerler ise yanmaz. Daha açık ifade ile, ölüm olayında, herkesin üzüntü duyması söz konusu deÄŸildir. Ancak, üzülüyor maskesini takmak yolu ile, üzülenin yanında olmak istenir. Asıl amaç, bak kötü gününde de senin yanındayım mesajını verebilmektir. Bu ÅŸekilde davranarak acıya ortak olduÄŸumuz varsayılır. Hiçbir acıya ortak olunamaz; ancak, olunur gibi yapılır. Acı paylaşılamaz; paylaşılırmış gibi yapılır. Ölü evinde üzüntü çeker gibi davranmak adettendir, atalarımızdan gelen bir gelenektir denebilir. Bu da aslında yapmacık bir davranış içerisinde olduÄŸumuzun bir itirafıdır. Yani bir nevi tiyatro oyunu sergilenmektedir aslında. EÄŸer biz atalarımızdan böyle gördük dersek, atalarımızın “AÄŸlarsa anam aÄŸlar, gerisi yalan aÄŸlar “, sözü bizi yalanlamaz mı ?
Åžimdi gelelim “Başın saÄŸolsun” cümlesinin anlamına. Aslında diyoruz ki, ölen öldü, kendini yıpratma, senin saÄŸlığın yerinde olsun önemli olan bu. İnancımıza ne kadar uygun bir ifade! Ölüm, hayatın bir gerçeÄŸi, yaÅŸam devam etmektedir. Zaten istesek de istemesek de, zaman ilacı, her ÅŸeyin üstesinden gelecektir. Ama, maalesef, hiçbir zaman bu ÅŸekilde bir düşünce, ne dile getirilir, ne de duyulmak istenir. Yani, dini inanışımızın tam tersi bir anlayış sergilenir örf, adet, gelenek, görenek, adına. İşin garibi, başın saÄŸolsun dileklerini iletmeyenlerin listesi de bir güzel tutulur bu hengame arasında. EÄŸer gerçek bir üzüntü içinde isek, kimlerin gelip baÅŸÅŸaÄŸlığı dileyip dilemediklerinin hatırlanmaması gerekir. Ne hikmetse o acı, üzüntü içerisinde kimlerin baÅŸÅŸaÄŸlığı diledikleri / dilemedikleri ÅŸaÅŸmaz bir ÅŸekilde kaydedilir zihinlere. İlginç deÄŸil mi?
Aradan, günler, haftalar, aylar geçer, artık acı yavaş yavaş unutulmaya, kabullenilmeye başlamıştır. Üzeri yavaş ta olsa kabuk bağlamaya başlar. Dost olarak görevimiz, insanların bu acı verici olayın etkisinden bir an önce kurtulmalarını, normal hayata dönmelerini sağlamak değil midir? Tam bu sıralar rastladığımız bir kişi (aradan uzunca bir zaman geçmiş olsa dahi) hemen başsağlığı dileklerini sunar. Kabuk bağlama aşamasındaki acı, bu başsağlığı dilekleri üzerine yeniden tazelenir ve yara kanamaya başlar. Aslında bir tür acımasızlık değil midir bu davranış şeklimiz. Bir yakınını kaybeden bir kişiye rastladığımız zaman, hemen başsağlığı dilememeli, bir müddet konuştuktan sonra; eğer acılı kişi kaybından bahsederse, o zaman başsağlığı dileyerek, teselli etmemiz daha uygun olmaz mı?
Eleştirdiğimiz bu adetin, hakikaten gerekli olan, çok güzel bazı yönlerinin de olduğu inkar edilemez. Konu, komşunun ölüm yaşanan eve, yardım amacı ile koşması ne kadar takdir edilse azdır. Geride kalanların yemek ihtiyaçlarının karşılanması gerekmektedir. Bunun için makul bir süre yemek servisi yapılır. Keza eli ayağına dolaşan insanlara yol göstermek gerekmektedir. Bu da yerine getirilir çevre tarafından. Ama, çevrenin sakin bir davranış sergilenmesi gerekmektedir. Zaten evde yeteri kadar üzüntü çeken insan vardır. Feryat, figan ederek, vah vahlamak acı çeken insanların acısını artırmaktan başka bir işe yarar mı acaba?
Hepimizin başına ölüm olayı gelecektir. Hepimiz bu acıları yaşayacağız. Önemli olan yaşamın bir parçası olan ölüm olayını tevekkül ile karşılamak, aşırı tepkiler göstermeden acımızı yaşamak ve her şeyi zamanın ilacına bırakmaktır. Bir de aradan zaman geçmişse, başsağlığı dilemekten kaçınmamız yararlı olur düşüncesindeyim.
Sedat YALÇIN
syalcin50@yahoo.com
Bizim dünyadaki denemelerimiz, inandıklarımız değil, yaptıklarımızdır.
Yoksa ilahi adalet tam bir komedi olurdu.
İrvin.D. Yalom
Yoksa ilahi adalet tam bir komedi olurdu.
İrvin.D. Yalom
Başın Sağolsun !
Bu cümleyi hepimiz sık sık işitiriz, ve de kullanırız. Bir ölüm olayı gerçekleştiği zaman, ölen kişinin yakınlarına bu cümleyi kullanmak adet olmuştur. Hiç düşündünüz mü aslında ne demek istediğimizi bu cümle ile? Hemen, ne gerek var, bu bir çeşit taziye der çıkarız işin içinden. Gelin beraberce irdeleyelim.
İnancımıza göre “Her canlı ölümü tadacaktır”. EÄŸer inanıyorsak, ölüm gerçeÄŸini ne kadar acı olursa olsun sabırla karşılamamız gerekmez mi? EÄŸer gerçekten, yürekten inanıyorsak, ölüm karşısında daha sakin, daha kabullenici bir davranış sergilememiz lazım gelmez mi? Hele 70-80-90 yaşına kadar yaÅŸayan bir kiÅŸinin ölmesi kadar doÄŸal bir ÅŸey olmadığını neden kabullenemiyoruz. Uzun yıllar hastalık çeken yaÅŸlı insanlar için, aslında “Ölümün de bir ÅŸifa” olduÄŸunu anlamak imkansız mıdır? Ama burada da çevre faktörü devreye girer ne yazık ki. Aman etraftan ne derler korkusu ile, yapmacık, sahte, veya abartılı bir ÅŸekilde üzüntümüzü göstermek zorunda hissederiz kendimizi. Aslında aşırı tepki göstermek bir nevi isyan etmek sayılmaz mı?
İnsanın sevdiÄŸi bir kiÅŸiyi kaybetmesi muhakkak üzüntü vericidir. Kim ne derse desin, acı duymamak olanaksızdır. AteÅŸ, düştüğü yeri yakar. DiÄŸer bir deyiÅŸle, ateÅŸin düşmediÄŸi yerler ise yanmaz. Daha açık ifade ile, ölüm olayında, herkesin üzüntü duyması söz konusu deÄŸildir. Ancak, üzülüyor maskesini takmak yolu ile, üzülenin yanında olmak istenir. Asıl amaç, bak kötü gününde de senin yanındayım mesajını verebilmektir. Bu ÅŸekilde davranarak acıya ortak olduÄŸumuz varsayılır. Hiçbir acıya ortak olunamaz; ancak, olunur gibi yapılır. Acı paylaşılamaz; paylaşılırmış gibi yapılır. Ölü evinde üzüntü çeker gibi davranmak adettendir, atalarımızdan gelen bir gelenektir denebilir. Bu da aslında yapmacık bir davranış içerisinde olduÄŸumuzun bir itirafıdır. Yani bir nevi tiyatro oyunu sergilenmektedir aslında. EÄŸer biz atalarımızdan böyle gördük dersek, atalarımızın “AÄŸlarsa anam aÄŸlar, gerisi yalan aÄŸlar “, sözü bizi yalanlamaz mı ?
Åžimdi gelelim “Başın saÄŸolsun” cümlesinin anlamına. Aslında diyoruz ki, ölen öldü, kendini yıpratma, senin saÄŸlığın yerinde olsun önemli olan bu. İnancımıza ne kadar uygun bir ifade! Ölüm, hayatın bir gerçeÄŸi, yaÅŸam devam etmektedir. Zaten istesek de istemesek de, zaman ilacı, her ÅŸeyin üstesinden gelecektir. Ama, maalesef, hiçbir zaman bu ÅŸekilde bir düşünce, ne dile getirilir, ne de duyulmak istenir. Yani, dini inanışımızın tam tersi bir anlayış sergilenir örf, adet, gelenek, görenek, adına. İşin garibi, başın saÄŸolsun dileklerini iletmeyenlerin listesi de bir güzel tutulur bu hengame arasında. EÄŸer gerçek bir üzüntü içinde isek, kimlerin gelip baÅŸÅŸaÄŸlığı dileyip dilemediklerinin hatırlanmaması gerekir. Ne hikmetse o acı, üzüntü içerisinde kimlerin baÅŸÅŸaÄŸlığı diledikleri / dilemedikleri ÅŸaÅŸmaz bir ÅŸekilde kaydedilir zihinlere. İlginç deÄŸil mi?
Aradan, günler, haftalar, aylar geçer, artık acı yavaş yavaş unutulmaya, kabullenilmeye başlamıştır. Üzeri yavaş ta olsa kabuk bağlamaya başlar. Dost olarak görevimiz, insanların bu acı verici olayın etkisinden bir an önce kurtulmalarını, normal hayata dönmelerini sağlamak değil midir? Tam bu sıralar rastladığımız bir kişi (aradan uzunca bir zaman geçmiş olsa dahi) hemen başsağlığı dileklerini sunar. Kabuk bağlama aşamasındaki acı, bu başsağlığı dilekleri üzerine yeniden tazelenir ve yara kanamaya başlar. Aslında bir tür acımasızlık değil midir bu davranış şeklimiz. Bir yakınını kaybeden bir kişiye rastladığımız zaman, hemen başsağlığı dilememeli, bir müddet konuştuktan sonra; eğer acılı kişi kaybından bahsederse, o zaman başsağlığı dileyerek, teselli etmemiz daha uygun olmaz mı?
Eleştirdiğimiz bu adetin, hakikaten gerekli olan, çok güzel bazı yönlerinin de olduğu inkar edilemez. Konu, komşunun ölüm yaşanan eve, yardım amacı ile koşması ne kadar takdir edilse azdır. Geride kalanların yemek ihtiyaçlarının karşılanması gerekmektedir. Bunun için makul bir süre yemek servisi yapılır. Keza eli ayağına dolaşan insanlara yol göstermek gerekmektedir. Bu da yerine getirilir çevre tarafından. Ama, çevrenin sakin bir davranış sergilenmesi gerekmektedir. Zaten evde yeteri kadar üzüntü çeken insan vardır. Feryat, figan ederek, vah vahlamak acı çeken insanların acısını artırmaktan başka bir işe yarar mı acaba?
Hepimizin başına ölüm olayı gelecektir. Hepimiz bu acıları yaşayacağız. Önemli olan yaşamın bir parçası olan ölüm olayını tevekkül ile karşılamak, aşırı tepkiler göstermeden acımızı yaşamak ve her şeyi zamanın ilacına bırakmaktır. Bir de aradan zaman geçmişse, başsağlığı dilemekten kaçınmamız yararlı olur düşüncesindeyim.
Sedat YALÇIN
syalcin50@yahoo.com
"Sedat YALÇIN" bütün yazıları için tıklayın...