ÖLÜM SENDE GÜZEL
Bu kadar kolay değildi elbet ayrılmak. Yasak bir aşkın iki tutsağı olan bizler, belki onca yükün altına düşünmeden girdik. Mutsuzlar hep birbirlerini bulur ya, elimizden ne geldiyse yaptık mutsuzluğumuz için. Her ikimizin de korkuları vardı. Korkuya delicesine, karşı koyulmaz aşkı soktuk. Ben geç bir evlilik yapmıştım. Bir kızım var. O yaşamın şartlarına daha fazla dayanamayarak, karşısına ilk çıkanla evlenmiş. Bir kızı ve bir oğlu var. Karımla hiçbir zaman anlaşamadık. Çok geç yakalandık sevdaya. İlk yaklaşan ben oldum. Zorla öpmeye kalktım. İteledi beni. Sonra karşı koyamadı. Korkuyordu, şaşkındı ve utangaçtı. Ürkekliği geçince, sığınıverdi kollarıma. Kokularımız birbirine karıştı. Omzumda sessizce ağladı pişman gibi.
“ Umarım âşık olmam sana? “
“ Keşke olsan! “
“ Onlara haksızlık etmiyor muyuz? “
“ Ben öyle düşünmüyorum İpek! “
Gerçekten de onlara haksızlık ettiğimizi düşünmüyordum. Zamanla alışırım dediğim karımla ortak bir şeyimiz kalmamıştı. Kızım bizi bir arada tutuyordu. Yıllarca çalışıp iyi bir eş ve baba olmaya çalıştım. Artık kendim için yaşamalıydım. Zaman geçtikçe geç kaldığımı düşünüp, kızıyordum kendime. Ben bu kadını arzuladım. Daha sonra aşk üstün geldi. Her ikimizde aşkı yaşıyorduk şimdi.
Buluşmalarımız son derece masumaneydi. Büyülü kentin ıssız, keşfedilmemiş yerlerindeki lokantalarda, kır kahvelerinde, deniz kenarlarında buluşuyorduk. Benden sekiz, dokuz yaş kadar daha gençti. Olgunluk çağımızın en deli, dolu anlarını yaşıyorduk. Beraber olduğumuz her anın tadını çıkarmaya bayılıyorduk.
Onun coşkulu ve tutkulu aşkı, beni ona daha çok bağlıyordu. Ben onu arzuluyordum. O benden daha korkusuz ve sabırsızdı. Bir yerlerde görülürüz korkusunu üzerimden atamıyordum. Korkum onun adına yanlış bir şeylerin oluşmasıydı. O ise benim onu istemediğimi sanıyordu.
Küçük, şirin bir semtte ev kiraladık benim adıma. Haftada birkaç kez buluşup, dertleşiyor; hasret gideriyorduk.
Evlerimizde olduğumuz anlar kıskançlık krizlerine yakalanıyor, birbirimize sitemler yağdırıyorduk. O beni, benim onu sevmemden daha çok sevdiğini söylüyor, sevgimden hep şüphe duyuyordu. Ben onun kadar duygularımı ifade edemiyordum. İpek benim her şeyim, geleceğim ve yaşayabileceğim en büyük aşkımdı. Kıskançlıklarımız aslında son derece olağandı belki ama kendimizi tutamıyorduk. Ben zaten yıllarca önce yatağımı ayırmıştım karımla. Sıkça değiştirdiğim sevgililerimin sayısını unutmuştum. Şimdi durum çok başkaydı. Arada bir ona kocasına yaklaşması için fırsat tanıyordum. Ne de olsa biraz benim de suçum vardı aralarının kötü gitmesine. İpek bunun için elinden geleni yapıyordu. Çökmüş, enkaz altında kalmış bir evliliği kurtarmak bu saatten sonra kolay değildi. Anladığım kadarıyla tüm evliliği boyunca kocasını sevmeye zorlamış kendini. Olmamış. Saygı duymuş. O kadar. Kocası da çapkınlıkta benden geri kalmamış. Tek ortak yönümüz; kocası da İpek için deli oluyordu. Onsuzluğa tahammül edemezdi. Ben biliyordum. Ben onun ilk ve tek aşkıydım. Bu bana daha çok heyecan veriyordu. Benimle mutluydu. Korkusuzdu. Çocuklarımız büyümüştü. Kimseye hesap verme durumunda değildik. Artık bir arada yaşama yollarını bulmalıydık. Kimseyi kırmadan, onların da bizi üzmesine izin vermeden.
Zamanımız giderek azalıyordu. Telaş içindeydik.
……………………………………………………..
Onu yıllardır tanıyordum. Çok çekiciydi. Hiç kötülük yoktu içimde onu seyrederken. Onunla konuşmak, her konuda tartışmak çok güzeldi. Yaşının verdiği olgunluğun, bunun yanında eğitiminin ve kültürünün etkisinde kalmıştım.
Oldukça hüzünlü, acı veren bir aşkın ardından “ sahneyi kapattım” derken yanılmış olduğumu anladım. İnsan yaşamında kaç kez âşık olurdu ki? Çocukluk aşkları dışında yaşadığımız tek bir aşk olur diye düşünürdüm. Elbette yaşadığımız her aşk bizde unutulmaz anlar bırakır. Ben ikinci aşkı yaşadığımı sanıyordum. Birincide “ İşte aşk bu!” Diye düşünmüştüm. Ona bir kez dokunmadan ve o bana el sürmeden. Gözlerimiz teğete vurdu hep. Onu kaybettikten sonra bağladığım karaları çözemeden yuvarlandım aşağılara. Girdapların en acımasızında diplere vuramadan fırlatıldım uçlara. Yas tutmanın kıvamına, zevkine varamadan onun kolları sardı yüreğimi, bedenimi. Ben şimdi onda sürgündeydim.
Onunla ilişkimizin başlangıcı tam bir şoktu benim için. Evliydi. Ben de öyle. Bana dokunmak isteyişi, öpmeye çalışması önce korku yarattı bende. Ucuz bir kadın mıydım ben? O böyle mi düşünüyordu benim için? Sonra, bir an geldi hiçbir şey düşünmeden sokuluverdim bedenine. Onun yüreğinin açık kapısından girdiğimi anlayamadan, ufak bir kaçamak gibi gördüm yaşadıklarımızı.
Günler aylara gebe kaldıkça sevgimiz çoğaldı. Onsuzluğu düşünemez oldum.
Son günlerde halsizlikle baş edemez durumdayım. Ağrılarım var. Kasıklarımdan başlayan, belime doğru vuran ağrılar bunlar. Doktora gitmeye karşıyım. Her şey oluruna varır diye düşünüyorum. Öğleden sonraları halsizliğim giderek artıyor, uyumak isteği beni yatağa götürüyor.
“Evet, gitmeliyim!” Sonra yine kararımdan cayıyorum. Ya kötü bir şey çıkarsa?
O kadar doktor dolaştıktan sonra bu hastalıktan umarımın olmayışı korkutmadı beni. Çocuklarıma söylemek istedim. Söyleyemedim. Daha çok gençler. Omuzlarında hastalık yükünü taşıtmak onlara haksızlık olur. Kocamın hastalığa göstereceği sabır hiç yoktur. Ya ona? Ona en mutlu olduğu bir anda böyle bir şey söylemem olanaksız. Onun dünyasını yıkmaya, kedere boğmaya hakkım yok. Yaşamda oyuna devam etmeliyim. Nereye kadar?
Ağrılarım giderek artıyor. Şöyle en kuvvetlisinden bir iğne yapsalar da uyusam! Çılgınıma belli etmemeliyim. Haftada üç kez buluştuğumuz eve ancak bir kez gidebiliyorum. Hiç halim yok ki!
Artık onu sevmediğimi sanıyor. Kendimi toparlamalıyım. Bir gece bile olsa, onun yanında uyumalı; sabaha ona uyanmalıyım. Bunun olanaksızlığını biliyorum.
Bu hafta kocamın işlerini bahane ederek evimize gitmedim. Gidemedim. Telefonda bile konuşacak gücüm kalmadı. İlaçlarımı alacak kimsem de yok. Kimseler bilmemeli bu hastalığımı.
Pişmanlık duymuyorum yaşadıklarımdan. Hastayken bile onun mutluluğu için dua ediyorum. Onun beni çok sevdiğini bildiğimden yaşama isteğim. O üzülmesin. Bensizlik sarmasın yorgun, yaşlı yüreğini. Onu benden sonra sevecek birileri olacak mı? Yaşlılığında kim ilgilenecek?
…………………………….
İpek son günlerde çok solgun. Benden sakladığı bir şeyler olmalı. Kocası olacak o heriftir sebebi. Davranışlarında bir umursamazlık gizli. Belki kocasıyla araları düzeldi de, bana anlatamıyor. Belki pişmanlıklardan arındıramıyor kendini. Hayır! Ondan vazgeçemem. Bana, ben olduğumu hissettiren bu kadından kopamam.
Evimize sıkça uğramaz oldu. Son bıraktığımız bulaşıkları ben yıkadım.
Üç gündür telefonlarıma yanıt alamadım. İpek böyle habersiz bırakmazdı. Akşam arasam; kocası çıkar. Gündüz kimselere soramam. Biraz daha sabırlı davranmalıyım. Aklımı yitirmek üzereyim .
…………………………………..
Onu aramak istiyorum. Arayamıyorum. Gücüm yok! Geçen gün markette karısıyla karşılaştım. Kendimi çok kötü hissettim. Aşağılık bir hırsız gibiydim. Beni tanımasa da, kendimi affedemiyorum. Asla pişman değilim yaşadıklarımdan. Ne ona, ne de kocama üzüntü yaşatmadık. Üzüntüyü biz yaşadık. Gizli, araya sıkıştırılmış, kaçamak bir aşk öyküsü yaşadık.
Sona geldiğimi biliyorum. Hazırım. Ben gittiğimde geride olacaklara bakabilmeyi çok isterdim. Çocuklarım çok gözyaşı dökecek. Kocam, beceriksizin biridir. Yalnız kalacak. Yumurta bile kırıp, yiyemez. İyice aksileşir, çocuklara yaşamı karartır. Bana yaptığı gibi. Zamanı gelince evlenir, unutur.
Derya! Tek tesellim, onun tarafından çok sevilmem. Onu yalnız bırakacağım için üzgünüm. Artık ona da anlatmalıyım hastalığımı. Zaman yok! Kendimi zorlarsam belki bir mektup yazarım. Evimizin adresine yollarım.
……………………………….
Evimize uğradım, İpek gelmiştir diye. Yok! Gelmemiş. Kapıcı uğradı az önce. Elinde İpek’in el yazısıyla yazılmış bir zarf vardı. Korktuğum başıma geldi işte! Kocasına döndüğünü yazıyordur mutlaka. Tansiyonumun yükseldiğini anladım. Elimde henüz açamadığım zarfla koltuğa oturdum. Bir sigara, bir sigara daha yaktım üstüne. Tüm cesaretimi toplayarak zarfı hızla, yırtarak açtım.
Canım aşkım, Derya’m;
Bu satırları okurken, ben uzun bir yolculuğa çıkmış olacağım. Hani o dönüşü olmayan yolculuklardan demek istiyorum. Biliyorum bana çok kızacağını. Bazı ayrılıklar vardır, biz istemesek de gitmek zorundayızdır. İşte öyle bir ayrılık bizimki.
Uzun oldu bu hastalığa yakalanalı. Seni öylesine sevdim ki, üzülmene dayanamazdım bir tanem. Güzel olan beraberliğimizdeki anılar adına beni affet!
Seninle yaşadığım kısa ama mutlu anlarımızdan başka sana bırakabileceğim bir şeyim yok. Keşke dediğimiz o, düşlerini kurduğumuz gelecekte umarım yalnız başına mutlu olmayı yakalarsın. Ben seni çok uzaklardan da olsa seyredeceğim. Gözyaşının sana göre olmadığını biliyorum. Sen yine de içindeki üzüntünü ağlayarak atabilirsin. Tek üzüntüm, onca beraberliğimizde bir sabah bile sana uyanamamak oldu. Zaman kalmamıştı sevgilim. Yoksa her şeyi göze alır, sabahlardım şafakları atlatarak yanında. Hani sağ omzun yalnızca benim demiştim ya? İşte beni özlediğinde orada olduğumu, saçlarımın yüzünü örterek, sıcaklığımı sana verdiğimi düşle! Sevdiğimiz melodiyi mırıldan! Adımı dudaklarından eksik etme aşkım! Bir gün yolun düşerse beraber gezdiğimiz yerlere, çekinme! Dolaş oralarda. Ben hep seninle olacağım.
Ben gidiyorum ya? Gittiğimi değil, sana geldiğimi düşün. İşte bugün düğünümüz var Derya’m. Aslında ölüm sende güzelmiş be aşkım!
İpek
Derya yerinden kalktı. Evi dolaştı. Kendilerine ait hiçbir şey kalmamasına özen göstererek, yazılı tüm fatura ve mektupları yaktı. Evin anahtarını kapıcıya verdi. Bir şubat günü tanıdığı İpek, bir şubat günü yaşamından çıkmıştı. Yaşam bundan sonra anlamsızdı. Rıhtıma doğru yürürken ayağına dolaşan sokak kedisini sevmek için eğildi. Birden kalbine giren sancı onu olduğu yerde soluksuz bıraktı. Kendisine “ipek tenlim” dediği İpek’in ellerinin uzandığını gördü. Onu yerde bulduklarında elleriyle birisini kavramış gibiydi. Gün karanlığa kavuşurken, martı çığlıkları denizin sesine karışıyordu. Belki de martılar gözyaşı akıtmadan yas tutuyorlardı. Yaşanmayan, yaşanmaması gereken, yaşanması yasak bir aşk, yine hüzünle son bulmuştu.
|