KARARLI VE SABIRLI
O resimleri, ekranlarda soğuk havalarda görürüz hep. Onlar, küçük gruplar halinde, birbirlerinin elini tutmuş, bata çıka, karların, suların, çamurların içinde yürümeğe çalışırlar. Mavi önlükleri, işli yakaları. Üstlerinde sadece bir el örgüsü yelek. Ayakkabıları (!) yırtık pırtık.
Boy sırasına girmişler. İki kız önde, aralarında en ufakları, elinden tutmuşlar. Büyükler arkada sanki onları koruyor.
Ya da ince uzun, sallanan bir köprüden tutunarak geçmeye çalışırlar. İP CAMBAZI GİBİ..
Yaşasın ülkemizde okullar açıldı !
Nasılsa yolu oraya düşmüş fedakâr bir Televizyon habercisi sorar: “Büyüyünce ne olmak istiyorsun?” Kızlar kocaman gözlerini açıp, gülümseyerek “öğretmen” derler kararlı.
Ah ne şansızsın !
Erkekler, daha çok doktoru, avukatı tercih ederler.
Oysa elektrikçiye, TV tamircisine, su tesisatçısına daha çok ihtiyaç var…
Parmakları kıpkırmızı, burunları akmış. Onları görünce büyük bir utanç kaplar içimi. Üzüntü, isyan gidip gelir.
Belki, o kızlardan biriydi Meryem. Arkadakilerden. Hülyalı bakışlı, dalgın. Aşık O. Ölümü bile göze almış. Sevgisini kağıda dökmüş. “Suçlu” olduğunu biliyor Meryem.
Ama cesur ve kararlı.
Tekel Kadınları “ölmek var dönmek yok” dediler. Gözleri, bata çıka okula giden kızlar gibi kocaman, hüzünlü. Haklarını biliyorlar. Merhamet değil, emeklerinin karşılığını istiyorlar. Daha güneş doğmadan, çoluğunu çocuğunu evde bırakıp, çalışıp çabalayarak yorgun argın karanlıkta eve dönmenin karşılığını istiyorlar.
Evet, bilinçli ve kararlılar.
Kadınlar, kararlı ve de sabırlılar aynı zamanda. Ama bir kez sabırları taşmasın. O zaman tutamazlar onları. Gecekondusunu yıktırmamak için dama çıkar. Mahalleden kovmaya gelenlere karşı çıkar. Anlatmaya çalışır: “Ben burada doğdum. Babam, dedem de buralı. Nereye gideyim?”
Hep çocuklarını düşünür. Onlar daha iyi yaşasın der. Ama hiçbir zaman çocuğuna taş verip öne sürmelerine izin vermez.
Çocuklarını okutur. Doktor, gazeteci, avukat, profesör, araştırmacı olurlar. Belli etmez, içten içe gurur duyar onunla. Sonra bir gün, bir kurşun. Yerde, üstünde gazete kağıdı örtülmüş görür en son. “Kararlıyım, adalete güveniyorum” der. Sessizce.
Güle oynaya dağlara gönderir oğlunu. Aklından hiç çıkmaz o yaramaz. Her pişirdiği yemek onun sevdiğidir. Her köşede onu görür. Bazen dalar. “Kafam almıyor” der kendi kendine. “Eline silah alınca ya ölecek ya da öldürecek”.
Ülkede, bir de özgürlükçü(!), demokrat(!) kadınlar da var. Onlar okumuş. Hatta Amerika’larda, Avrupa’larda. Öğretmen olmak için, karlarda okula giden kızlardan, Meryem’den, tekel kadınlarından, erkeklerini bir kurşunla kaybeden kadınlardan, sanki hiç haberleri yokmuş gibi konuşur, yazarlar.
Erkeklerimiz de çok kararlıdır! Özellikle “Namus” konusunda. Severken döver, korurken öldürür. Berdel yaparken hiç sesini çıkarmaz. Ne verseler alır. Namus korunacaksa “kızın cezasını” vermeye çoktan razıdır.
Sokakta, özgürlük diye bağıran genç kızı saçlarından sürükler, tekmeler. “Sen neyi koruyorsun?” diye sorsalar afallar. Çevreciyi linç etmek için toplananlar, cami avlusunda öldürdüğü kişinin başında tabancayla caka satan adamı, kılı kıpırdamadan izleyen topluluk.
Bunların arasında bir tane bile kadın yok.
Biraz haksızlık oldu galiba. Erkekleri yerin dibine batırıp, kadınları yüceltmek..
O zaman teraziyi birlikte eşitleyelim.
YOLA DEVAM….
|