ISSN 1308-8483
SANATÇI JAKOBENDİR / Tuncay ARSLAN
Tuncay ARSLAN    
  Yayın Tarihi: 9.3.2010    


SANATÇI JAKOBENDİR

Başkaları ile sanatçılar arasında oluşan duygular oldukça karmaşıktır. Başkaları sanatçıya hem hayranlık duyar, hem de sanatçıyı küçümserler; hem severler onları, hem de kızarlar sanatçıya; hem beğenirler, hem kıskanırlar; hem çok akıllı bulurlar, hem sanatçıların çok saf olduklarına inanırlar.

Sanatçıların yaratıcılıklarından çok toplumun kurallarıyla çatışan bağımsız kişilikleriyle, davranışlarıyla ilgilenirler. Vahşiliğe yaklaşan özgürlüklerini kısıtlamaya, onların her türlü sınırlamaya başkaldıran öfkelerini evcilleştirmeye uğraşırlar. Onların eserleri kadar davranışları da tehlikelidir çünkü. Yaratıcılığın bize benzemiyor, hayatın bize benzesin derler farkına varmadan. “Yaptıkları bizim yaptıklarımızdan farklı olan birinin hayatı nasıl bizim hayatımız gibi olabilir?” sorusunu da sormazlar. Ve onlara hayali misyon yüklerler. ”Siz topluma örnek olmalısınız.”, ”Ahlaklı olmalısınız, dürüst olmalı, iyi kalpli olmalı, efendi, saygılı, alçakgönüllü olmalısınız.” Bunların hiçbiri olmaz elbette. Çünkü sanatçılar düzenin değil, kaosun çocuklarıdır.

Hem hayatı herkesten daha iyi görüp, hem de hayata herkesten daha yabancı olarak, dolaşırlar. Birilerine iyilik olsun diye değil; doğuştan böyle olduğu için hastalıkları, eksiklikleri, acıları tedavi edebilmek için yaratılırlar. Neredeyse tüm ışıklarını yarattıklarına yansıtmışlardır. Hayatlarına yalnızca karanlıklar kalmıştır.

Sanatçıları kendi ölçülerinizle sevemezsiniz. Onlara dokunabilmek için size benzer yanlarını ararsınız ama bulamazsınız. Kibirli, küstah, saldırgan, bencildirler genelde. Ama Dostoyevski’yi kumarbaz diye, Balzac’ı dolandırıcı diye, Ezra Pound’u hain diye, Baudelaire’i kokainman, Edgar Allan Poe’yu alkolik, Michelangelo’yu bencil, Knut Hamsun’u faşist diye sanat dünyasından dışlarsanız onların değil sizin hayatınız eksilir. Onların kişilikleri saygıdeğer değildir belki ama insanlık onların eserleriyle saygıdeğerdir. Sizin bilmediğiniz ve bilemeyeceğiniz bir acıyı çektiklerinden öfkeli ve isyankarlar; yaşamın duvarlarına sığmayan kanatlarıyla ne bu hayatı bırakıp gidiyorlar, ne de bu hayatın içinde yaşayabiliyorlar.

Sanatçıların gerçek yüzlerini sevmezdiniz. Onlar da biliyor bunu. Size yeni yüzler yapıyorlar işte (MASKECİLER). Onları sevin diye müzikler, resimler, heykeller, kitaplar, sinemalar, anıtlar, tiyatrolar yapıyorlar. Bir çocuk gibi getirip gösteriyorlar. Biraz alkış biraz sevgi istiyorlar.

Mozart’ın deyimiyle; ”Ben bayağıyım ama yaptıklarım öyle değildir.”

O kişileri öldürmek mi istiyorsun. O zaman dilimizi, sözcüklerimizi, cümlelerimizi kaybedersin.

Dünküler saygıdeğer değillerdi, bugünküler, aramızda dolaşanlar, belki beraber çalıştıklarımız saygıdeğer değiller. Ama onların yaşamadığı, var olmadığı, gizli odalarında acı çekmediği bir hayat da saygıdeğer olamıyor. Onlar karanlıkların çocukları ve onları yok ettiğinizde ne yazık ki hayat da kararıyor.

Yıllar önce yeni tanıştığım bir şahıs bir etkinlikten sonra oturduğumuzda bana “Jakobensin sen.” demişti. Müdürüm de “sen sanatçı adamsın.” der bana yazdıklarımın ve yaptıklarımın pek farkında olmadan. Evet ben de Ahmet Altan’ın yazdıklarına ekliyorum. ”Sanatçı jakobendir.”


Tuncay ARSLAN



2049










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)