BUGÜN
Bugün!
Evet, bugün, şu an!
Nerdeyiz? Ne yapıyoruz?
Farkında mıyız?
Durup şu anı düşünelim, ne durumdayız ve ne düşünüyoruz?
Genelde geçmişte yaşamaya geçmişte yaptıklarımızı düşünmeye, keşkelerle dolu olan beynimiz belki de gelecek ile ilgili kaygılar sıkıntılar ve ne olacağı, acabalarla dolu olduğunu biraz olsun farkında mıyız?
Birçok bilgide ve bilgilerde, haberlerde eskiden yaygın olmayan fakat son zamanlarda inanılmaz derecede ortalığı kasıp kavuran insanlığı bekleyen tehlikeler, dünyamızın tehdit altında olması, küresel felaketler, bilinçlerimize baskı yapan, bizi gerginleştiren ve bizi bizden biraz da olsa uzaklaştıran insanlar haline dönüşmemizi sağlayan durumlar oluşturmaktadır.
Bunun dışında, değişen hava, ısı, ışık etkileri, bedenimize büyük ölçüde baskı yapmaktadır.
Bir bütün olarak baktığımızda da, eskiden toplu katliamlara savaşlara, ölen insanlara üzülen insanlık, bu haberleri bile es geçebilmekte, normal hale gelen haberler olarak yorumlamaktadırlar.
Normal haberler olarak algılama, hatta “vah vah” deyip salataya bir çatal daha atabiliyor ya da “yeter bu kadar haber” deyip başımızı çeviriyor, görmezlikten de gelebiliyoruz ve rutin hayata geri dönüp UNUTUYORUZ.
Bizlere neler oluyor?
Her şey değişiyor.
Eskiden tedricen, yavaş yavaş, alıştıra alıştıra değişen ısı ışık hava, oksijen, küresel değişimler, şimdi inanilmaz bir hızla değişmekte.
Bu zamanın insanlığı olarak değişimin tam ortasındayız, yani köprüden geçiyoruz. Eskilerin tabiri ile eşik atlıyoruz.
Eskiye baktığımızda, daha hoşgörülü, sabırlı, hissiyatlı olan insanlık, artık herşeyini yitirmiş durumda sanki. İş çığrından çıkmış gibi görünse de aslında görünenin ardında görünmeyeni de görmek gerekir.
Bu olanların ne için olduğu, farkındalıkla hissedilebilir.
Herkes buna ulaşabilmek için kendi bildiği yolu bulacaktır. Neyle ulaşacağını kendisi mutlaka bulacaktır.
Eskiye dair ne varsa yıkılıp yeninin inşa edildigi bu zaman, bu an, yani her anı, nasıl karşılayacağını, nasıl hamule edebileceğini,kabul edebileceğini kendisi keşfedecek.
Bir meditasyonla, şifa çalışmalarıyla, beyin fırtınasıyla, düşünce tahliliyle, kitaplarda, kendi yazdıklarında, şiir yazarak, resim yaparak, dostlarında, yalnız kalarak, topluluğa karışarak, yürüyerek, spor yaparak, çalışarak, uzak kalarak, ya da yakınlaşarak....
Değişen durum şartlarına uyum sağlayabilselerdi, bugün dünyada bizden başka, dinozorlar da olabilirdi. Fakat onlar bugün yoklar.
Güçlü olan olabilen, uyum sağlayabilen, kendi içinde dengeyi oluşturabilen, sadece ruhsal değil fiziksel olarak da dengeyi oluşturabilen varlıklar ancak ayakta yaşamda kalabiliyorlar.
Hem fiziksel hem ruhsal hem de düşünce seviyesinde dengemizi, sevgimizi koruyabilmeliyiz.
Yaratılanların en şereflisi insan olma özelliği, diğer tüm canlıları hiçe say anlamında değildir. Her türlü yetkiye sahipsin, dünyanın nimetlerini dilediğin gibi kullan, demek hiç değildir. Egona göre hareket et, kendin dışında tüm olan bitene gözlerini yum anlamında kullanılmamıştır.
Fakat insanlık, öyle dertlidir ki! Bitmez tükenmez arzularla dolu egosunu doyurmak ile meşguldür. Hep bana gelsin, bana aksın. Para bana gelsin, ben mutlu olayım, ben huzur bulayım. Bu bencillik nereye kadar sürecek? Nereye kadar uyumaya devam edeceğiz? İlla ki, “çimlere basmayın” “çöp dökmeyin” “ilan asmayın” “sigara içilmez” uyarıları gibi “bencilliğe son” “kendinden başka canlıları da düşün” gibi sloganlar mı asmalıyız her tarafa. İlla ki bir uyaran mı olmalı sürekli?
Duyarlı olmalıyız. Dünyaya, yaşamlara ve kendimiz dışındaki her canlıya.
Kaygan zeminde yürürken, nasıl dikkatli ve rikkatliysek, düşmemek için her türlü fiziksel ve düşünsel hareket edebiliyor ve yeni fikirler üretebiliyorsak, işte o zaman bu zaman.
Bu zaman... şimdi... hemen şimdi. Ertelemeden, üşenmeden, vazgeçmeden.
Sevgiyle kalalım.
Belki şimdi tek başına...
Belki birçoklarla.
Ama zamanı gelince bütünüyle.
Bir olarak, BÜTÜN DÜŞÜNME zamanı!..
|