Oksijen Barları'nın Akla Düşürdükleri...
"Oksijenini yanında taşı" devrine ne zaman geldik!
Minicik çantalarımıza olmazsa olmaz sığdırdıklarımız vardır, cep telimiz, morfiksimiz (Orkid demek banalmış!), kredi kartlarımız, anahtarlarımız, parfümümüz, cep kitabımız ve şimdi bir de ilave oksijen preparatımız. Artık tablet mi, sprey mi, solüsyon mu, bir kullanımlık maskelisi mi, kullanışınıza kalmış...
Şaşırmaca yok, aaa astımın mı var?
Ventolin Spreyini cebinde taşıyan nefes darlığı muzdaribi olacağız cümlemiz.
Yok efendim; oksijen barları, oksijenli spreyler, tüpler cepte kolayca, fısfıs çabucak zindelik, afacanca haller birden bire infilak! Oksijeni depo şeklinde alınca infilak kaçınılmaz infial ya, bu da normal sayılacak bir süre sonra.
Oksijen preparatlarımızın alışveriş listelerimizin en başında yer alması yakındır. Artık herkesin gönlüne, kesesine ve zevkine kalmış. Hayal gücü derseniz, o her an devrede. İster, minicik efervesanların suda köpürüp odayı oksijenleştirenlerinden, ister buz kalıbı gibi aynı zamanda serinlik verici cinsinden, veya sprey şekli, burundan direk hortumlu mandallısı, maskeli gizli depolusu ....
Kafelerde şekerli, naneli, şeftalili, vişneli, karpuzlu, vanilyalı, kakaolu oksijen diye çeşitleri zevke göre! Önceleri özenç ve moda, sonraları mecburi kullanım!!!
Dünyanın kirlendiğinin en büyük işareti oksijensizlik! Çaktırmadan ön adımlar her gün atılmakta ve insanlık henüz birçok şeyden habersiz. Şimdilik, oksijen barları kafeleri aktivasyon misali, özenti seviyesinde soğuk füzyon yemekleri, uzay astronomi gastrolojisi, her türlü canlıdan capcanlı canavar porsiyonlar! Hazırlık; ön hazırlık o meşum günlere, Allah göstermeye...
Kirletin atmosferi kirletin... Kalacaksınız bir nefes oksijene hasret. Biz o günlere ermeyeceğiz gibi görünüyor, fakat ya çocuklarımız yeni nesiller? Düşünmek bile acı.
Ormanları, çağlayanları, çiçekleri, arıları tatlı su kaynakları olmayan bir dünyada kim yaşamak ister? Yaşamak ve yaşatmak??? Aklı olan anne sırf analık duygularını tatmin için böyle bir dünyaya çocuk doğurmak istemiyecektir.
Oksijensiz bir dünyaya yeni nesiller türetmenin gereği var mı? Madem sahip çıkamadık yeşilimize mavimize suyumuza havamıza, madem yaşanılır bir dünya mirasımız kalmadı, niçin neden çoğalalım? Hele ki bundan sonra...
Büyük alışveriş merkezlerine girildiğinde binlerce çalışan makinanın gürültü ve enerji yoğunluğu, insanın başını ağrıtıyor, halsizleştiriyor. Temiz havaya çıkınca ooh dünya varmış diyoruz. (ŞİMDİLİK) İnsan topluluğunun kapalı bir fanus içinde nefes almaya çalışmaları, içerideki oksijeni öldürüp yok ediyor. Suni havalandırmalar sağlıksız ve hastalıklı. Havalandırıcıların filitreleri düzenli temizleniyor mu, gerekli bakımları yapılıyor mu?
Ve daha vahimi; Her bir klimanın atmosfere saldığı ozon incelten zararlı gazlarının, teknolojik dünyanın ısıtma ve soğutma vazgeçilmezleri arasında yer alması düşündürücü boyutlardadır. Ozon tabakasını incelten maddeler, salt klimalarla sınırlı değil elbet. Buzdolapları, dondurma makineleri, yangın söndürücüler, traş köpükleri, deodorantlar, dezenfektanlar, yalıtım panelleri ve boru izolasyon maddelerinin bir çoğu vs... liste uzayıp gidiyor.
Zararlı gazlar dünyamızın her yerinde bol miktarda mevcut. Kaldı ki, kapalı alanlardaki biriken zararlı gazlara maruz kalanların başında minicik ciğerleriyle bebekler, küçük çocuklar gelmekte. Henüz pusette ve yeni yürüyen bebekler, oyun çocukları kapalı (Toys'R'us) toysarays türü (ne alakaysa) havasız oyun alanlarında astım da olur anfizem de. En son beta- alfa her türev antibiotike (Sefalasporine) karşı çoktan şerbetli her biri maşallah. Minicik bebeklere dayıyorlar antibiotiği, kortizonlu şurupları haydi bakalım sağlıklı nesillere...
Beş-on yıl önceye kadar bir çocuk doktoru vardı, minicik bebelerin antibiotik enjeksiyonlarına Dekort denilen kortizondan birkaç milim de olsa karıştırıyordu. Bunu reçetelerinde aynen belirterek yazıyordu. ( 0.08 mg) Yani saklı gizli bir şey yok. Aleniyet söz konusu. Bebekler her gruptan boy boy, 25 günlük 40 günlük bebecikler de var, 6-8 aylıkları da...
Kortizon yedi derde deva ilaç ya, doktorun da suçu yok halk onu ilahlaştırmış gözünde raconu bozmak olmaz! En iyileşmeyen en zatürreli, en bronşitli bebekleri ona götürüyorlar. Mucize doktor iş başında! "Bir iğne yaptı üç ilacı karıştırıp, yavrucak gözünü açtı, Allah doktorları eksik etmesin, aminnn."
(Parantez içinde: Doktorların, etik kurallarla iş göreni, vicdan sahibi olanı başımızın üstünde gezsin ve eksikliğini görmeyelim...)
Yaşamının henüz ilk aylarında ilaç bombardımanına maruz kalan o günün bebeleri, bugün 15-20 yaşlarına geldiler. Sağlıklı bireyler oldular mı? Ruh sağlıklarını bilemem ama bedensel sağlıkları ne halde? Aslında yaşayan insana ne çok soru var. Sanki araştırma ve istatistik çizelgelerinin konu mankenleri gibi, tez konularının mezuniyet mevzuatı gibi bilinip de sonuçlanmayan, sonucundan kıssa ve hisseler kapılmayan sorular bunlar.
Şimdi o çocuklara ne oldu?
Kaçta kaçı kronik hasta?
Kaçta kaçının cilt döküntüleri, egzaması, mantarı müzminleşip kalakaldı üzerlerinde?
Bilmiyoruz...
Kimin kullandığı, ne kadar kullandığı ve kullandırıldığı ilaç, kaç yıl sonra insan vücuduna ne yapar nasıl yapar veya yapmaz? Bu işlerin istatistiksel mercileri var mı? (İlaç endüstrisi dışında)
İlaç endüstrisinin yaptığı kâr zarar (istatistikleri) tabloları beni tatminden çok uzak. Sentetik ilaçların yan etkilerindeki makul seviye beni daima ürkütmüştür. İnanmıyorum.
İlaç yan etkilerini daha objektif inceleleyip gözleyen bir yapılanma olmalı.
İnsan sağlığı için yeterli ve gerekli olma hali!
Nedir bunun kriteri? Havalandırma denilen yapay sistemin barındırdığı suni akım, hiç benzer mi oksijen deposu çam ormanlarının teneffüs ettiği o canım havaya? Denizlerin tuzlu nemiyle adeta saflaşan sarraflaşan temiz havanın, akciğerlere sunduğu oksijen şöleninin yerini tutar mı kapalı alan sensörleri?
Açık hava, temiz hava, oksijeni bol cici hava.
Oyun parkı dediğin; açık havada, otomobil egzozlarından uzak yeşillikler içinde olmalı. Kapalı alanda oksijensiz fanus bebekleri büyütüyor olmak nasıl bir özentidir? Gerekliliktir?
Ne yazıktır ki, haftasonları ailecek gezmek amacıyla gidilen devasa, kapalı oyun alanları hava almaktan ziyade hava takviyesi gerektiren havası kirlenmiş iş-alışveriş merkezi kompleksleridir. Siz alışveriş yapmak amacıyla gittiğiniz o dev panayır çadırlarına çocuklarınızı da götürmeyin ve hatta kendiniz de gitmemeye çalışın...Uyanın analar babalar!
Kapalı alan fuarları, iş ve alışveriş merkezleri, bugünün koşullarında yaşam seçeneği olmamalı. Henüz dışarıda oksijen bitmedi! Açık hava pazarlarında, park ve meydanlarda, ormanlarda, çayırlarda, denizlerde oksijenli hava henüz var. Yakın bir gelecekte dışarıda hava kirlendiğinde nasılsa o dev (sözüm ona oksijen çadırlarına) fanuslara mecburen gireceğiz!!!
Biz değilse de, torunlarımız...
Büyük bir alışveriş merkezinin atmosfere yolladığı zararlı gazların farkında mısınız? (Tekno üretim, radyasyon, zehirli atıklar ve benzerlerinden söz etmeye gerek var mı?)
"Yeşiller, Çevreciler" adı altında biraraya gelmiş küçük grupların protestolarını, haşarı çocuk yaramazlıkları gibi algılıyoruz.
Protestolarına yan gözle bakıp, burun kıvırıp "boş işler" mantığıyla bakıyoruz. Onların savaşımıyla bizimkinin farklı olmaması gerektiğini idrakten uzağız. Nereye kadar?
Henüz zamanımız var.
Oksijenimizi yok edenlere dur diyebilirsek, geç kalmış sayılmayız....!
|