CHAPLIN (ŞARLO)
Philippe Soupault’ya sorarsanız, Chaplin’in “nerede doğduğu” bilinmiyor. Kim bilir, belki de bir akşam vakti, gün batınca bulutlardan yeryüzüne inmiştir.
Güldürü dünyasının gelmiş geçmiş en büyük ustası Chaplin; beyaz perdede durmadan itilip kakılan, durmadan aşağılanan, ordan oraya sürüklenen, bütün mücadeleleri sonunda (başında melon şapkası, elinde eğri bastonu, beli düşük bol pantolonu ve ayağındaki kocaman papuçlarıyla) yenik ve daima yalnız kalmaya mahkum “Şarlo”nun unutulmaz kişisiydi.
Kimdi bu “Şarlo?” Neyi ve kimi simgeliyordu?
Chaplin, “Şarlo” tipini yarattığında dünyadaki bütün “küçük adam”ların destansı kişisini de yarattığının farkındaydı. “Şarlo” ile küçük adamın dünyaya nasıl baktığına tanıklık ediyor, evrimler ve aşamalar önünde düştüğü şaşkınlıkla uyumsuzluğa; teknolojik devrimlerin giderek onu nasıl köleleştirip alabildiğine sömürdüğüne ve artan ekonomik baskılar altında çevresi ile kendisine nasıl yabancılaştığına işaret ediyordu. Bunlara uyarlarken de en büyük silahı tabii, “Şarlo” idi.
“Şarlo”, çağına olanca tipikliği ile bir tepkidir fakat bunu bilinçli olarak ortaya koymaz. Yerine saflığı, şaşkınlığı ve bütün olumsuz olan bitene karşı hoşgörülü gülümsemesiyle seyredene de tedirginlikle karışık hüzün veren bir yadırgama oluşturur.
Chaplin, hiç kuşku yok, çağımızın acımasız eleştiricilerindendi de. İlkesi, güldürürken düşündürmekti. İlk filminden son filmine kadar bu ilkeye sıkı sıkıya bağlı kalmıştı. “Şarlo”nun ardından gelen “Büyük Diktatör”, “Mösyö Verdu” ve “Sahne Işıkları”nın Calvero’su gerçi “Şarlo” tipinin dışına çıkan kişilerdir ama, Chaplin, bunların her birine en azından bir “Şarlo” kadar hayat gücü vermesini bilmiştir.
“Büyük Diktatör” kıyasıya bir faşizm yergisidir. “Mösyö Verdu” ise, savaşı ve savaş tezgahlayıcılarını hedef alır. Filmin bir yerinde bir düzine kadar kadın katili olarak suçlanan Mösyö Verdu şunları söyler: “Savaş, bir ticarettir. Savaşta milyonlarca insanı öldürürseniz kahraman olursunuz ama barışta bir kişiyi öldürürseniz katil olursunuz!”
Küçük adam “Şarlo” bütün filmlerinin sonunda yapayalnız, elinde bastonu, alamet-i farikası giyim kuşamı ve dudağının üstünü kaplayan kalın badem bıyığını çarpıtan “acı tebessüm”üyle ufka doğru alır başını, gider. Chaplin, kahramanının uğradığı bunca yenilgiler, bunca yalnızlıklar ve bunca başarısız savaşımlar karşısında yeni umutlara ve yeni çalışmalara mı göndermektedir, yoksa yeni yenilgilere, yeni çıkmazlara ve yeni umutsuzluklara mı?
Küçük adam kırgındır, küskündür, yeniktir. Değer yargılarının çoğunu yitirmiştir. Dostluklara ve sevgilere güveni yoktur. Aldatılmış, sömürülmüş, horlanmış, insan olarak değeri kabul edilmemiştir. Bir otomat olması istenmiştir, kendisiyle ilgili her türlü etkinliğe kesinlikle karıştırılmamış, başkaları onun için ve onun adına karar vermişlerdir. Çatışmalarında sürekli bir yalnızlık içindedir ve yenilgisinin tek nedeni de buradadır. Chaplin, böylece bireyciliğin ve bireyin bir başına hiçbir şeyin üstesinden gelemeyeceğinin altını çizmektedir. 1914 yılından bu yana dünyamızın çalışan yığınları Chaplin‘in “Şarlo”suyla ne demek istediğinin bugün daha bir farkındadırlar ve güldürü öğelerinin durum komiği aracılığında ortaya konulan gerçekleri daha bir bilinçle algılamaktadırlar.
Tam adıyla Chaples Spencer Chaplin (aynı zamanda Sır) 86 yaşında öldü. Ölüm nedeni, ihtiyarlıktı.
Aynı gün, Türkiye’de, şiddet eylemleri ve silahlı saldırılar sonunda iki insan daha öldürülmüştü. Onların ölüm nedeni de gençlikleri idi.
|