SU, ANKARA, KAYBOLAN KENT KÜLTÜRÜ / Erol ÇINAR
Erol ÇINAR

Erol ÇINAR

SU, ANKARA, KAYBOLAN KENT KÜLTÜRÜ



Kitabımı karıştırıyordum ki, sayfalarının arasından bir kağıt parçası düştü. “Su Perileri Heykeli” üzerine kısacık bir not vardı üzerinde. Nerde, ne zaman yazdığımı hatırlayamadım. Kargacık burgacık harflerle alelacele yazılmış bir yazı.

“Napoli belediyesinin hediyesi olan Su Perileri Heykeli, süslü, fıskiyeli, gösteriÅŸli bir anıttır. Ellerin üzerinde taşıdıkları fıskiyelerden su fışkırırdı. Ayaklarının dibinde oynaÅŸan Eros’lar havuzu dalgalandırırdı. Bu anıt o yıllarda Ankara’nın en gösteriÅŸli simgesi idi. Bu görkemli fıskiye 1925-30 yılları arasında bugünkü adıyla Kızılay o günkü adıyla TosbaÄŸa Yatağı’na konuldu. İlk yeri Hacettepe Parkı, sonra bugünkü Kızılay Meydanı, sonra da ÅŸimdiki Gençlik Parkı’nın olduÄŸu çukurluÄŸa, sonra tekrar Hacettepe Parkına, sonra TandoÄŸan Meydanı’na yerleÅŸtirildi. Sonra Ankaray İstasyonu inÅŸaatı sırasında buradan kaldırıldı. Åžimdi nerede mi?. En son belediyenin Park ve Bahçeler müdürlüğünün yanındaki deposunda görüldü.”

Yazının altında büyük harflerle “SÜRGÜNE GÖNDERİLDİ” notunu yazmışım. Oysa bugün düşünüyorum da, yalnızca Su Perileri Heykeli sürgüne yollanmadı. Onunla beraber birçok kent aksesuarı, özellikle de anıtlar, havuzlarda bilinmezlere gitti.

Kentlerimizde özellikle de Ankara’da sayıları gitgide azalan, hatta yok olmaya yüz tutmuÅŸ kent aksesuarlarından söz etmek sanırım yanlış olmaz. Yerlerinden tek tek kaldırılarak yok edilen ya da parkların içine sıkıştırılmış objelerden. Susuzluk nedeniyle içi boÅŸ beton parçalarına dönüştürülmüş bir zamanların gezinti mekanlarını anmak istiyorum. Hani soluklanmak için kenarına oturduÄŸumuz, yazın serinlediÄŸimiz, kışın oluÅŸan panoramik görüntüsü ile rüyalara daldığımız, nefes alma mekanlarımızdan.

Aslında her ÅŸey çok güzel baÅŸlamıştı. Atatürk’ün de hazır bulunduÄŸu komisyonda birinci seçilen Avusturyalı mimar Jansen "Avrupa baÅŸkentlerinin tamamı motordan önce yapılmıştır. Motor eski nizamları ve anlayışları altüst etti. Ben size ÅŸehircilik sanatının son sözlerini getiriyorum.” diyerek Ankara tasarımında ana bir arter üzerinde modern Türkiye Cumhuriyet’ini temsil eden kurumları yapılandırarak, ana bulvarın üzerinde modern ulus devletinin simgelerini barındırdı. GeniÅŸ caddeler ardından da geniÅŸ meydanlar inÅŸa etti. Kent merkezinde oluÅŸturulan meydan ve parklar da küçük ölçekli havuzlarla süslendi. O zaman bilerek mi tasarlanmıştı bilmiyorum ama havuzlar kendi iÅŸlevleri dışında baÅŸka görevler de yüklendiler. Hızla dönüşen/dönüştürülen günlük yaÅŸamda insanların buluÅŸma yerleri oldular. CumhurbaÅŸkanlığı Senfoni Orkestrası sık sık havuz başı konserleri verdiler.

Denizi olmayan yeni baÅŸkentte, belki de İstanbul özlemini bastırmak, rekabeti baÅŸkent lehine çevirmek amacıyla çorak ve kuru bir iklimli bu kentte, zaman geçirilebilir mekanlar oluÅŸturma çabaları meyvelerini kısa sürede verdi. Suyu gündelik yaÅŸamın içine sokma çalışmaları çerçevesinde sonraki yıllarda gerçekleÅŸtirilen Atatürk Orman ÇiftliÄŸi’ndeki havuzlar, Ankara’nın göbeÄŸindeki derya olarak adlandırılan Gençlik Parkı’ndaki havuz, Ankara’nın BoÄŸaziçi’si olarak anılan Çubuk Barajı, 1930’larda geleneksel kentten modern kente geçiÅŸinde etkin rol oynayan bir araya gelme ve eÄŸlence mekanları olarak önemli bir yere sahip oldular. Yine Ankara’da deniz hasretini gidermek için Çiftlik’te yüzme imkanı saÄŸlayan Karadeniz havuzunun yanı sıra, 1939 yılında yaklaşık 2000 kiÅŸinin yararlanacağı barajın planlandığı, hatta 1943 yılında konunun hala gündemde olduÄŸunu biliyoruz.

Ankara’nın geleceÄŸinin betimlenmeye çalışıldığı, çizimlerde suyla iç içe bir günlük eÄŸlence yaÅŸamı kurgulanmıştı. Tabii ki suyla kurulan bu iliÅŸki, suyun kenarında olmanın getirdiÄŸi bir doÄŸal sonuç deÄŸildi. Sözü edilen örnekler bu mekanlar kentlinin suyla iliÅŸkisinin de örneklenen toplumsal dönüşümüne öncülük etmek üzere tasarlanmıştı. Bugün bu çalışmalardan geriye bir ÅŸeyler kalmamıştır.

GeldiÄŸimiz noktada “Nasıldı Ankara?”, “Nasıl bir Ankara?” soruları arasında ikilem yaşıyoruz. Ama bir gerçek var ki o da Baudlaire’nin “Bir kent ne yazık ki bir faninin yüreÄŸinden daha hızla deÄŸiÅŸiyor” sözü. Belki de bu nedenle Ankara’yı anlatırken, kentin deÄŸiÅŸimini hüzünle anıyoruz.


Erol ÇINAR

erol.cinar@doruk.net.tr



14 Nisan 2010 Çarşamba / 2055 okunma



"Erol ÇINAR" bütün yazıları için tıklayın...