İKİ KADIN
- Biliyor musun bugün neler oldu?
- Nerden bileyim, anlatırsan öğreneceğim.
- Gündüz alışverişe çıkmıştım. Birkaç faturam vardı, önce onları ödedim, sonra kendime bir şeyler alacaktım…
- Uzatma ne olur! Gir şu konuya.
- Dolaşırken biri geldi yanıma, konuşmak istedi. Bir kafeye oturup, bir şeyler içtik.
- Eeeeeeee!
- E’si işte, beni tanımak istiyormuş.
- Sen beğendin mi peki onu?
- Bilmem!
- “Bilmem” geniş zaman, bilmiyorum de hiç olmazsa. Hem sen bilmeyeceksin de ben mi bileceğim?
- Ne bileyim, işte!
- Anlaşıldı, onay bekliyorsun. Anlat bakalım şu çocuğu.
- Zeki bir adam belli.
- Zekasıyla sevişmeyeceksin ya! Bir elektrik aldın mı, çekim oluştu mu, onu söyle.
- Aşk yok tabi, ama zamanla sevebilirim belki.
- Aşk yoksa sen vazgeç bu sevdadan.
- Neden ki?
- Aşkta neden yoktur, ona güçlü bir itilim duyarsın, her şeyini vermek istersin, ama nedenini bilmezsin, öyledir işte. Aşkta “bilme” yoktur, bildiğinde de “aşk” yoktur.
- Ya tanıdıkça seversem! Sevmek daha önemli değil mi?
- Sevmek bilmektir. Nedenleri vardır. Şimdi onu sevmek için tartacaksın, daha doğrusu “benim için ne kadar emek verecek” diye ölçersin. Ölçersin, biçersin, planlarsın. Bunun adı sevmek değil, tam anlamıyla çıkar ilişkisi.
- Sevmek nedir ya?
- Önce aşık olursun, bilme olmaksızın yani. Senin değerler sisteminin onda da olduğunu farzedersin, ama bilmezsin. Sanırsın sadece. Bu “sanma”lar gerçeğe dönüştüğünde, yani artık bilgiye dönüştüğünde aşk yerini sevgiye bırakır. Hayal kırıklığında ise aşk kendini sonlandırır.
- Hayal kırıklığını göze alamam. Bundan dolayı neler çektiğimi sen de biliyorsun.
- Biliyorum, saatlerce omzumda ağlamıştın. Seni teselli etmeye çalışırken içten içe seviniyordum, aşkı tanıdığın için.
- Hain’ Bu riski tekrar göze alamam.
- Yaşamın kendisi bir risktir. Riske atılmadan yaşama atılamazsın. Yaşamadan da bilemezsin.
- Galiba korkular aşkı engelliyor.
- Aynen.
- Ama çok iyi birine benziyor. Aşık olmasam da dost olmaya değer bir insan.
- Eğer söylediğin gibiyse çok iyi bir dost olabilir. Sen istediğinde sana koşar, bir sorunun olduğunda ilgilenir, seni dinler, sana öğretir.
- Daha güzel olmaz mı?
- Senin için evet. Peki bunları sen ona verebilecek misin? Malum, tek taraflı dostluk bencillikten başka bir şey değil. Örneğin gecenin ikisinde seni çağırdığında uykudan kalkıp gidebilecek misin? Onu dinleyip anlayabilecek misin? Çok zor değil mi?
- Offfffffff yaaaa!
- Of tabi. İnsanlar alışmış kavramların içini oymaya. İşine geldiği gibi tanımla, içini doldur. Oh ne ala!
- Aynı onun gibi konuşuyorsun. İkiniz de beni sıkıştırıyorsunuz. …Hakikaten, siz ikiniz iyi anlaşırsınız. Tanıştırayım sizi istersen.
- İstemem, kendiliğinden olmalı. Hem nerde görülmüş iki doğrunun bir araya geldiği!
- İkiniz de yalnızlığınıza gömülün o zaman. (Güler)
- Başka çare var mı? (O da güler)
anteros59@hotmail.com
|